Ey faiz lobisi!

Ekonomideki en büyük problem hayat pahalılığı olmaya devam ediyor. Ama çok yakında işsizlik ve ekonomik durgunluk da buna eklenecek.

Bir önceki yazımda IMF’siz IMF programıyla bir soygun politikası uygulandığını şöyle ifade etmiştim: “Toplam tüketici talebini kısmak ama bunu yaparken borç mekanizmasını çalıştırmak ve ihracatı artıracak önlemler alarak ekonomide bir üst basamağa çıkmak… Tabii o basamağa işçi ve emekçilerin sırtına basarak çıkmak… İşte bu, IMF’nin ülkelere borç verirken uyguladığı acı reçetenin neredeyse birebir kopyalanmış hali. Öyle ki tüm liberal iktisatçılar Şimşek’i alkışlama sırasına girdi. Şimdiden sermayeye hizmet eden o çatal dilleriyle ‘Acı reçete zorunlu…’, ‘Şimdi fedakârlık yapmazsak sonrası çok daha kötü olacak’ gibi cümleleri kurmaya başladılar.

TCMB’nin faizi yüzde 25’e çıkarmasıyla Mehmet Şimşek’i alkışlayanlar sevinç naraları atmaya başladılar. Öyle ki bu kişiler en başından beri ülkenin IMF’ye gitmesini talep eden ekonomistlerdi. Son haberler ise eylülde bir IMF heyetinin Türkiye’ye geleceği, Saray’ın da bu konuda ikna edildiği yönünde. Zaten Mehmet Şimşek’in programının IMF’siz bir IMF programından doğrudan bir IMF programına dönüşmesi bu gidişle kaçınılmaz.

Tüm eksen kaymaları ve yerli-milli ekonomi şiarları altında dönüp dolaşıp gelinen nokta bu; Türkiye’nin emperyalizme bağımlı olduğunun en büyük göstergesi olarak işçi ve emekçilerin IMF dairesine ipotek edilmesi… Kapitalizm altında tarihsel olarak ülke asla ilerleyemiyor, sadece ve sadece daire çiziyor. Tüm o vaatler ve 21 yıllık “değişim” altında bir arpa boyu bile yol gidememek, kapitalizmin dayattığı zorunlu bir durum sadece.

Elbette faizlerin yükselmesi, kredi musluklarının biraz daha kısılması (unutmayın, faizler hâlâ enflasyonun gerisinde, yani reel anlamda ekside) ve yaşama maliyetlerinin bilinçli olarak yükseltilmesi neticesinde talebin daraltılmasının halkta yarattığı hoşnutsuzluğun farkında olan Saray, uygulanan bu ekonomi politikasının ekonominin dümenine geçmiş olan “faizcilerin” bir komplosu olduğunu ve Saray’ın yeri geldiğinde duruma “Ey faiz lobisi” nidalarıyla “el koyacağının” mesajını şimdiden vermeye başladı. Kötü bürokratların “halk düşmanı” kararlarından Saray’ın kendini bilinçli bir şekilde soyutlaması özellikle ekonomik alanda bir politika halini almış durumda. Bu konuda emekçilerin kafa karışıklığını gidermek ve uygulanan politikaların işçi düşmanı rejimin ve Saray’ın denetiminde olduğunu tekrar tekrar belirtmek ve bu politikayı teşhir etmek görevimiz.

Ülke, hayat pahalılığı ve işsizlik sarmalına yani enflasyon-faiz ikilemine hapsedilmiş durumda. Sermaye ise kârlılığına kârlılık katmaya devam ediyor. Emekçiler ise mücadeleye devam ediyor. Hemen hemen her sektörde çalışan işçiler, hayat pahalılığına karşı toplu iş sözleşmeleriyle direniş ve grev gibi araçlarıyla mücadele ediyorlar. Tek sorun, bu direnişlerin ortak bir mücadele programı altında birleşik bir mücadele hattına oturtulmamış olması. Tekrar vurgulamakta fayda var. Kıdem tazminatını kaldırıp tüm emeklilik ve sigorta sisteminin özelleşmesini programına almış, kamunun tüm kaynaklarını sermayenin kullanımına açmaya hazır bir ekonomi yönetimi var. Amaçlarına ulaşmak için son derece örgütlü ve bilinçli hareket ediyorlar. İşçi sınıfı da sendikalarıyla aynı örgütlülük ve seferberlikle birleşik bir mücadele vermeli.

Yorumlar kapalıdır.