Obez Türkiye


Türkiye’de yaşamanın zorluğunu belki bugünlerde daha derinden hissetmeye başladık.
Enflasyonun tepe yaptığı bugünlerde, her markete gidişimizde ya fiyat etiketleri değişiyor ya da ürünlerin gramajları düşüyor. Tabii enflasyonun tek etkisi bu değil, hayat kalitesinin düşmesi ve insanca yaşam koşullarından gittikçe uzaklaşmamız da söz konusu. Tüm bunlar ne yazık ki başka bir sorunu ortaya çıkarıyor: sağlığı kaybeden bir toplum. Obezitenin ne olduğuna ve ne yapmamız gerektiğine bakalım.

Neyle karşı karşıyayız?

Obezite, vücutta aşırı yağ birikimiyle ilişkilenen, ciddi ve kompleks bir kronik hastalıktır. Vücut kitle indeksinin (VKİ veya BMI) 30 ve üzeri olmasıyla tanımlanır. Genetik, çevresel ve davranışsal faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkar ve kalp hastalıkları, diyabet ve hipertansiyon gibi birçok sağlık sorununun riskini artırır. 2022 itibarıyla, obezite ve aşırı kilonun küresel yaygınlığı önemli seviyelere ulaşmış ve tüm yaş gruplarından dünya nüfusunun büyük bir bölümü etkileniyor. 18 yaş ve üzeri yetişkinlerin yaklaşık yüzde 43’ü aşırı kilolu, yüzde 16’sı ise obez olarak sınıflandırılmakta. Bu, dünya genelinde yaklaşık 2,5 milyar yetişkinin aşırı kilolu olduğu ve bunların 890 milyonunun obez olduğu anlamına geliyor. Ne yazık ki ülkemizde de obezitenin ciddi bir sağlık sorunu, hatta salgın gibi değerlendirilmesi lazım. Ülkemizin yüzde 32,1’i aşırı kilolu sınıfında yer almakta, yani her 3 kişiden biri, daha da vahimi toplumun yüzde 17’si obez. Özellikle kadınlarda erkeklere göre daha fazla aşırı kilolu ve obez vatandaşımız var ve son 15 yılda toplumda aşırı kilolu ve obez sayısı yaklaşık yüzde 40 artmış durumda.

Sorun sınıfsal

Obezite hatta aşırı kiloluluk, bireylerin tek başına sorumlusu olduğu bir sorun değildir; tam tersine toplumsal sorunların sonucudur. Kalıtsal koşullar dışında buna neden olan iki temel unsur hemen aklımıza geliyor: sağlıksız beslenme ve durağan yaşamlar. Hem yararlı gıdaların pahalılığından hem de sistemin zaman-kâr baskısından dolayı emekçiler besin değeri düşük, yüksek karbonhidrat ve doymuş yağ ağırlıklı beslenmeye mecbur bırakılıyor. Ayrıca ev-iş-ev temposunda uyumak ve temel ihtiyaçlarını gidermek dışında kendine zaman kalmayan çalışandan nasıl spor yapması veya kendine bakması beklenebilir ki?

Ne yapmalı?

Çoğu sağlık sorunu gibi obezite de toplumsal bir sorundur ve politik perspektiften durumu incelemek lazım. Sistemin ve sermayenin kârlılık baskısı ve ucuz işgücü talebinden dolayı, toplumun neredeyse tamamı sağlıklı yaşam koşullarından uzak. Herkes için spor ve sağlıklı beslenme programının asgari olarak karşılanması lazım. Seçimlere girdiğimiz bugünlerde bunun her yaş grubu için temel taleplerimizden birisi olması gerekmekte. Ve belki bu sayede obezite ve diğer toplumsal salgınlardan kurtulmanın ilk adımını atabiliriz.

Yorumlar kapalıdır.