Seçimlerin ardından kuşatmanın şifreleri

12 Haziran’da gerçekleşen seçimler, AKP önderliğinin önümüzdeki yıllar boyunca Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yaşamına damga vuracağını tescil etmiş oldu. AKP yönetiminin elde etmiş olduğu oy oranlarının, izlemiş olduğu sözde demokratik dönüşümcü, popülist söylem gücünün ve etkili örgütlenme yetisinin yanısıra ve bundan da önemlisi, son onyıldır elde edilen sistematik ekonomik büyümenin geniş yığınlar nezdinde kurmuş olduğu hegemonya ve beklentilerle ilişkili olduğu aşikâr.

Bu büyüme “mucizesinin” kaynaklarına göz atmak devrimci kırılma dinamiklerini analiz etmek açısından belirleyici önem taşıyor. Zira AKP’ye diğer tüm yeni liberal muadillerini ya kendi çatısı altına iltihak etmek ya da erimek seçeneğiyle karşı karşıya bırakan ekonomik mucize propagandasının ardında, ülkenin bir fazla mesai, iş kazaları ve örgütsüz ve güvencesiz çalışma cehennemine dönüşmesi gerçeği yatıyor.

Yoğunlaştırılmış sömürü koşullarında elde edilen ulusal zenginliğin, ülkedeki yoksullarla bir burjuva azınlık arasındaki gelir uçurumunu artırmaktan başka bir sonuç vermediği -yakınlarda 35 bin kişinin 1 milyon TL’nin üzerinde mevduat hesabı olduğu açıklandı, yetersiz sermeye birikimi sorunun üstesinden doğanın ve beslenme kaynaklarının hunharca tahrip edilmesiyle gelindiği ortada.

Bu ülkenin tümüyle örgütsüz ve güvencesizliğe mahkum edilmiş emekçileri, derin bir işsizlik kuşatması altında, fazla mesailerle birlikte haftada ortalama 53.7 saat çalışmakta ki bu rakam, Norveçli bir işçinin 14.5 saat üzerinde. Oysa ülkenin kronikleşmiş işsizlik sorunun üstesinden, çalışma saatlerinin düşürülmesi suretiyle bile gelmek mümkün. Zira çalışma saatlerinde yalnızca 1 saatlik bir düşüş, ortalama 230 bin yeni işçiye istihdam olanağı sağlayabilir.

Devlet Planlama Teşkilatı verilerine göre, seçim dönemi boyunca AKP hükümetinin tamamlanmış olduğu yanılsamasını yarattığı -yaklaşık 202 milyar dolar tutarındaki- 2425 kamu projesinin yarısından azı tamamlanabilmiş durumda. GAP projesi gibi yıllardır tamamlanması yılan hikayesine dönmüş projelerin hayata geçirilebilmesi bile emekçilerin alınterinden biriktirilmiş işsizlik fonunun -her yıl ortalama 5 milyar TL- yağmalanmasına bağlı. Ülkenin sağlık, eğitim, ulaştırma vb. alanlardaki kamusal yatırım göstergeleri, Sırbistan, Hırvatistan, Moldova, Ukrayna ve Rusya gibi çevre ülkelerin değerlerinin çok altında. Zira AKP yönetiminin programında nitelikli kamu hizmetleri yer tutmuyor.

Hiç şüphesiz bütün bu çerçeve bilinçli bir tercihin, AKP önderliğince uygulanan yeni liberal ekonomik yıkım politikalarının bir sonucu. Dahası bütün bir seçim dönemi boyunca, AKP bu istihdama düşman ve üretimsiz modelin sürdürüleceğinin sinyalini verdi. Tüketimin körüklenmesine ve buna bağlı ithalat ağırlıklı, sıcak paraya bağımlı “ekonomik mucize’nin” tipik sonucu bir süredir gündemin baş köşesini işgal eden cari açık oranının milli gelire göre yüzde 8 gibi korkutucu bir düzeye sıçraması oldu.

Seçimlerin ardından iş başına gelecek yeni AKP hükümetinin, 2007 yılında patlak veren ve 30 milyon işyerinin kapısına kilit vurulmasına, şu an itibarıyla 205 milyon emekçinin işsiz kalmasına yol açan dünya çapındaki ekonomik kriz koşullarına rağmen bu bilinçli tercihi en uç örneklerine dek uygulayacağından kuşku duyulmamalıdır.

Yorumlar kapalıdır.