Şeker fabrikaları: Kârlar özelleştirilecek, zararlar kamulaştırılacak

Bolca tartışıldı: Zarar eden fabrika neden devletin sırtında yük olsun ki? Ya da: Fabrika kâr ediyorsa neden özelleştiriyorsunuz? Sistem partilerinin temsilcileri, şeker fabrikalarının ihaleye çıkarılmasını, işte sadece bu iki soru üzerinden tartıştılar. Onların soruyu ortaya koyuş biçimleri dahi patronların cephesindendi. Zira onlar açısından tartışma, işçilerin geleceğinin güvence altına alınıp alınmayacağı değil, hangi sermayedarın ne kadar kâr edebileceğiydi.

Bizim için ise durum farklı. Bizce, bir fabrikanın özelleştirilip özelleştirilemeyeceği sorusu, o fabrikanın kâr edip etmediği şeklindeki hatalı soruşturmaya indirgenemez. Bizim dediğimiz; bir fabrikanın, içerisinde çalışan işçilerin özlük hakları dolayısıyla özelleştirilemeyeceğidir. Özelleştirme demek iş güvencesinin ihlalidir; yani patronun iki dudağının arasında olmaktır. Özelleştirme demek, sosyal hakların paramparça oluşudur; yani sigorta ve sendika gibi konularda şirket politikalarının esas alınmasıdır. Özelleştirme demek toprak rantıdır; yani firmanın, toprak mülkü için fabrikayı kapatıp binlerce işçiyi ve çiftçiyi işsiz ve aşsız bırakmasıdır. Özelleştirme demek, toprağın, derenin, hayatın karış karış çokuluslu şirketlere pazarlanması demektir.

Buradan sistem partilerine soruyoruz: Şeker fabrikaları, kâr etse de zarar etse de, onların koşulsuz bir biçimde özelleştirilmemesi için mücadele edecek misiniz? Yoksa çeşitli sermaye sahiplerinin, nasıl daha iyi bir sömürü düzeni kurabilecek olduklarının tartışmasını mı sürdüreceksiniz?

Saray rejimi, fabrikalar kâr etmediği için satılmaları gerektiğini söylüyor. Muhalefetten Kılıçdaroğlu da, fabrikalar zarar etmediği için satılmamaları gerektiğini söylüyor (yani zarar etse satılabilirmiş!). Bu iki anlayışın da işçinin gündeminde yeri yok. Çünkü yalnızca bir patronun olağanüstü paralar kazanması için, binlerce işçinin ekmeğinden olması tartışılıyor. Kârı üreten kim? İşçiler değil mi? Zarara sebep olan ne? Patronların ve hükümetin ekonomi politikaları değil mi? Özetle, söylemekte olduğunuz şu kapıya çıkıyor: Fabrikanın ettiği kârı özelleştireceğiz (patrona vereceğiz), fabrikanın ettiği zararı kamulaştıracağız (işçiye ödeteceğiz).

Bu bizim kabulümüz değil. Bizim kabulümüz şudur: Fabrikalara dokunulmayacak! Ek olarak, şekerin üzerinde, onu “yerli ve milli” veya emperyalist tekellerden korumak için ve işçinin ve çiftçinin yararına olması için, devlet koruması bulunacak.

Yorumlar kapalıdır.