Güney Kıbrıs’ta başkanlık seçimleri yapıldı: Zafer Anastasiadis’in…

Geçtiğimiz aylarda, gözyaşları içinde “Birlik içinde krizi aşmayı başaracağız.” diyen Rum Komünist Partisi’nin (AKEL) lideri ve Devlet Başkanı Dimitris Hristofyas, seçmenlerini ikna edememiş olacak ki, dün ikinci turu gerçekleştirilen seçimleri kaybetti.

Gene geçtiğimiz aylarda batan Rum Halk Bankası’nı (LAIKI) kurtarmak için Rusya’dan 2.5 milyar Avro kredi alan Hristofyas; bu parayla batan bankaların borçlarını ödemeye yeltense de, yıllardır Kıbrıs Rum yönetiminin “medar-ı iftiharı” olan bankacılık sektörünü kurtaramadı. Arka arkaya batan bankalar neticesinde, Yunanistan’ın kaderini paylaşan ve yaklaşık 20 milyar avroluk bir kara delikle yüz yüze kalan Rum yönetimi Troykaya (AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası) başvurmak zorunda kaldı.

Hemen sonrasında o bilindik “Acı ilacı içmek zorundayız”, “Tatil bitti”, vs. gibi söylemlerle Rum halkına dayatılan kemer sıkma politikaları neticesinde koltuğunu kaybeden Hristofyas’ın yerine, oyların yüzde 57.5’ini alan, muhafazakar Demokratik Uyarı Partisi’nin (DİSİ) adayı Nikos Anastasiadis geldi. Elbette, Anastasiadis kemer sıkma politikalarının sadık bir uygulayıcısı olacak ve yakın vadede, tıpkı Yunanistan’daki gibi, ekonomik krizin politik bir krize dönüşme olasılığından bahsetmek kahinlik olmaz.

Altını çizmek gereken bir başka nokta ise, Rum halkının AB’ye duyduğu tepki. Annan Planı’nın oylandığı referandumun hemen ardından AB’ye tam üyeliği gerçekleşen Rum kesiminde, o gün düzenlenen şölenler ve havai fişek gösterilerinden eser yok. Devletin kasasında memur maaşlarını dahi ödeyecek nakitin kalmadığı söyleniyor. Emeklilik maaşları ya ödenmiyor ya da önemli bir kısmında kesintiye gidilmiş durumda. Rum gençler iş bulabilmek için Arap ülkelerine göçüyor. Kısacası, yaklaşık 10 yıl önce girilen “harikalar diyarı”, Rum işçi ve emekçilerin üzerine kabus gibi çökmüş durumda. Zira, tıpkı Annan Planı gibi, Kıbrıs’ın AB’ye üyeliği, finansal düzeyde bir eklemlenmenin taçlandırılmasından başka birşey değil. Yunan bankaları aracılığıyla Avrupa’daki finansal sermayeye eklemlenen Rum bankalarının peşi sıra batması ise, bu durumun açık ve kaçınılmaz bir sonucu.

Ada’nın kuzeyinde birkaç yıldır uygulanan kemer sıkma politikalarının ve son aylarda kısmi bir kitlesellik de yakalayan grev ve eylemliliklerin açıkça işaret ettiği bir gerçek var: Kriz sınır tanımıyor. Bu noktada, Kıbrıs’taki emperyalist hegemonyayı reddeden, işçi sınıfının ve onun dolayımıyla Kıbrıs’ın birliğini savunan devrimci bir alternatifin inşası gibi zor bir görev Kıbrıslı işçi ve emekçilerin önünde duruyor.

Yorumlar kapalıdır.