Adı yeni kendi köhne ekonomi programı

Her yıl bütçe görüşmelerinden önce açıklanan ekonomik program yeni rejimin jenerik ve içi boş işlerinden biri. İçi boş çünkü ilk açıklandığında (Ekim 2018) 3 yıllık olan bu program, hiçbir öngörüsünü tutturamadığı için başına “yeni” sıfatı koyulup her yıl ekim ayında tekrarlanıyor. Yeni programda doların 2020 için ortalama olarak 6,95 olacağı hedefinden çoktan sapılmışken, 2023 hedefi olan 8,02 dahi şimdiden aşılmış durumda.

24 Haziran 2018 tarihinden hemen sonra Varlık Fonu’nun başına geçen Erdoğan, Ekonomi Bakanlığına Berat Albayrak’ı atadı. Sonraki aylarda Merkez Bankası (MB) Başkanı’nı da görevden alarak para politikalarına hâkim oldu, böylece ekonomik denetimi tamamen yürütme erkini üzerine aldı. “Bana yetkiyi verin, faizle enflasyonla nasıl mücadele edilir göreceksiniz” diyen Erdoğan’a yetki fazlasıyla verildi. Başkanlığın ilan edildiği gün doların 4,70 olduğunu hatırlatalım. Fakat gelinen süreçte enflasyon da işsizlik de faiz ödemeleri de tavan yaptı.

Pandemi yılı olan 2020 içinde gerçek işsizlik (geniş tanımlı) ve döviz kuru rekor kırdı. Hem pandeminin çeşitli sektörler üzerindeki etkisi (turizm ve ticaret) ve öncesindeki mevcut kriz gibi faktörlerin faturalandırılmasıyla oluşan 2021 bütçesinde emekçiler aleyhine büyük maliyet hesapları yaptıkları görülüyor.

Şu an resmi enflasyon %11,75. Bunun gerçeği yansıtmadığını, TÜİK’in sarayın kapıkuluna dönen bir kurum olmasından biliyoruz. Tüm sayılarla eğip bükebildikleri oranda kendi ihtiyaçlarına göre oynuyorlar. Örneğin, bu yıl çift hanede küçüldük dememek için ikinci çeyrek büyüme oranını eksi %9,9 olarak hesapladılar. Faizle mücadele diyerek 2019’da MB yedek akçeleri, 2020 yılında da MB rezervleri bitirildi. Faizin, doların yükselmesi pahasına düşük tutulmasının gerçek sebebi, faiz lobisiyle mücadele değil, kredi oranlarının artırılmasıdır. Böylece insanları kolayca borçlandırarak, tüketimin ve hormonlu büyümenin sağlanması asıl hedefti. Fakat dolar 8’e dayanınca faiz bir miktar artırılsa da gerçek enflasyon oranının çok altında kalmaya devam etti. Son MB toplantısında herkes yeni bir faiz artışı beklerken politika faizi sabit tutuldu. Yüksek ihtimalle saraydan son dakika emir geldi. Bunun sebebi, temmuz ayında yaşanan kredi patlamasının bir miktar frenlendiği ortadayken sarayın kredilerin daha da durulmasını istememesi. Çünkü pandeminin hızla arttığı Avrupa’da yer yer bahar önlemlerine dönüldüğü ve grip mevsiminin geldiği de düşünüldüğünde ekonominin her alanında nisan-mayıs ayına dönme ihtimaline karşı alınan “önlem”, (iktidarın vizyonsuzluğuyla paralel bir şekilde) yeniden kredi miktarlarının artırılması ya da düşmesinin engellenmesi için reel faizlerin (enflasyona göre) düşük tutulması oldu.

Pandemi bütçesi

Krediler düşmesin diye faiz artırmayan iktidar, doları MB rezervleriyle baskılamaya çalışıyordu. Fakat rezervlerin bittiği tescillendi. MB’nin silahlarının bitmesi para politikalarıyla ekonomiyi yönetme döneminin de sonu anlamına geliyor. Mali politikalarda izlenen yol ise hazinenin hem dolarla hem de TL ile daha çok borçlanması olmuş durumda. 2020 bütçe açığı ise revize edildi: 139 milyar TL öngörülen açık, 239 milyar TL ile yılı kapatacak. 2021’de bu açığın 245 milyar TL olması bekleniyor ama ileride yukarı yönlü revize edileceği kesin. Ayrıca 2021’de toplanması planlanan tüm vergilerin %52’si KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden gelecek. Dolayısıyla yine vergi yükü emekçilerin üzerinde olacak. Bu vergi gelirlerinin %20’si devletin borçlarının -sadece- faizine gidecek. Bu faiz gideri 179,5 milyar TL. Önümüzdeki üç yılda ödenmesi düşünülen toplam faiz miktarı ise 602 milyar TL olacak. Hani faiz lobisiyle mücadele ediliyordu?! Bu soruyu sormak emekçilerin hakkıdır.

Emekçilerden toplanan vergilerin faize ve dış borca akıtılması kabul edilemez. Dış borç ödemeleri, faizleriyle birlikte iptal edilmelidir. Emekçilerin lehine bir acil bütçe yapılarak, artık ödenemez duruma gelen hane halkı borçları da silinmelidir. Şu an 25 milyonluk icra dosyasının olduğu bir ortamda torba yasa ile vergi borçlarının yapılandırılarak ödenmesinin garanti altına alınması sağlanmaya çalışılıyor. Tek hedef ödenemez borçların ödenebilir hale getirilmesi ve ana paranın bir şekilde taksitlendirilmesine dayanıyor. Vergilerimizin faize ve çeşitli sermaye gruplarının zararını kapatmaya gidecek olması, sermayenin lehine emekçilerin aleyhine bir mali politikanın olduğunu kanıtlıyor. “Faiz lobisiyle mücadele” ise bu politikanın görünür kılınmaması için uydurulmuş bir kılıftan ibarettir. En zengin kesimden %20’lik bir servet vergisiyle bile ekonomideki birçok açığın kapatılabileceğini, mecliste bütçe görüşmelerinin yaklaştığı bir ortamda yine vurguluyoruz!

Yorumlar kapalıdır.