Yeni bir çözüm, yeni bir mağduriyet daha…

Geçtiğimiz ÖSS’yi, öncekilerinden ayıran şey, sınavda kaybeden kadın öğrencilerin, kamusal hayatta da kaybetmelerine yol açan, SSGSS yasasının geçmiş olması idi. Peki bu ne anlama geliyor? Öyleyse biraz hafızamızı tazelemekte fayda var:

2008 Nisan ayı itibariyle yürürlüğe giren SSGSS yasasının, milyonlarca işçi ve emekçinin haklarını tırpanlamaya yönelik neo-liberal bir saldırı olduğundan epeyce konuşmuştuk. Bu yasanın kadınların daha fazla sömürülmesine olanak sağlayan birçok yönü vardı ki, bunlardan biri de üniversiteye giremeyen öğrencilerle ilgili olan kısmıydı. Bu yasaya göre, 18 yaşını dolduran ve üniversiteye devam edemeyen kadın öğrenciler, babalarının bakım yükümlülüğünden çıkarılıyor, primlerini ödemedikleri takdirde sağlık haklarından men ediliyorlar. Eğer biraz şanslılarsa ve sınavda barajı geçebiliyorlarsa, bu süre sadece 7 yıl uzatılıyor. 25 yaşından itibaren sağlık haklarına erişemiyorlar.

2009 ÖSS sonuçlarına göre, 594 bin kadından 510 bini barajı geçti. Bu demek oluyor ki, şu an 84 bin kadın acilen sigortalı bir iş ya da eş bulmalı ki, sağlık hakkına erişebilsin. Ya bulamazlarsa… Kapitalist saldırının bir boyutu varsa, bunun elbette patronlarca bir de çözümü oluyor. Bakalım neymiş bu çözüm?

Erkek ile kapitalist tahakküm bir araya gelirse…

Krizle birlikte, ev kadınlarının sayısında bir yılda 237 bin artış söz konusu. İstihdamda gözüken 4 milyon 973 bin kadından 1 milyon 593 bini ücretsiz aile işçisi, yani ailesinin işinde çalışıp ücret alamayan kadınlar. Bununla birlikte, 5 milyona yakın istihdam edilen kadının 2 milyon civarı hizmet, 2 milyon civarı da tarım sektöründe çalışmakta. Bu rakamlara ve mesleklere bakılırsa, bu kadınların tamamına yakın bir kısmı, sigortasız ve açlık sınırına yakın maaşlarla çalışıyor. O halde bu kadınlar, nasıl sağlık hakkına erişebilir?

Kapitalistlerin sunduğu “çözüm” bu noktada sigortalı bir koca bulup evlenmek! Yani bu demek oluyor ki; 18 yaşında, ÖSS barajını geçememiş bir öğrencisiyseniz ya sigorta yapan bir iş bulmanız ya da evlenmeniz gerekiyor. Bu şartlarda 18 yaşından itibaren bir erkeğe bağımlı olmadan yaşayabilmek imkânsız.

Öte yandan yeni bir “çözüm” de, Teşvik ve İstihdam Paketi olarak, hükümet tarafından, kriz derdine deva mahiyetinde sunuldu. Pakete göre, işe yeni alınacak kadınların işveren sigorta primi işsizlik fonundan karşılanacak, 150 ve üzeri işçi çalıştırılan işyerlerinde, kreş ve emzirme odası bulundurma zorunluluğu, işverenin keyfine bırakılacak. Yani bizim olan parayı, bize maaş olarak geri döndürecekler. Çocuğumuzun olması da, çalışma yaşamına veda etmemiz anlamına gelecek.

Yeni-muhafazakârlık:

Neo-liberalizmin köhne ideolojileri çöpe atacağı, çünkü piyasanın görünmez elinin sihirli bir değnek misali, her birimizin hayatına yenilik getireceği yalanının iflasını, kadınların hayatında görmek çok mümkün. Çünkü bütün neo-liberal saldırılar, erkek-egemen baskılarla birleşip, muhafazakârlık gibi kadını esaret altına alan ideolojilerle pullanıp, yeni bir sömürü mekanizması olarak kadınların hayatlarında yer buluyor. Böylelikle, kadınların evlerine iş verip, evden çıkmadan aile bütçesine katkı sunmalarını; hem de ev işlerini aksatmamalarını sağlıyor. Böylece patronlar maliyetleri düşürüyor, kadın evde oturduğu için de toplumun namusu korunuyor!

Tüm dünyada yaygınlaşan, Türkiye’de ise AKP hükümetinin neo-liberal uygulamaları ve muhafazakâr yönünde cisimleşen, bu yeni-muhafazakâr ideoloji; kadınlar için pek yeni olmasa da, patronlar için önemli bir çözüm, krizi fırsata çevirme hikâyesinin bel kemiği. Kadınlar içinse, kapitalizmin bizden yana olmayan bu tip çözümleri, daha fazla esaret altına alınmak, emeğimiz üzerindeki tahakkümün artmasından başka da bir anlama gelmiyor.

Yazan: Dicle Nadin (31 Temmuz 2009)

Yorumlar kapalıdır.