Düzeni değiştirmek için iktidar olmak

Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimci sürecinin 2018 sonunda yükselen ve 2019 boyunca devam eden ikinci dalgasının iki önemli ülkesi: Lübnan ve Sudan.

Ekonomik krize, kötü yaşam koşullarına karşı sosyal ve ekonomik taleplerle başlayan kitle seferberlikleri hızlı bir şekilde rejim karşıtı bir karaktere de bürünmüştü. Sudan’da 30 yıllık Beşir diktatörlüğüne, Lübnan’da iç savaş sonrası emperyalizmin desteğiyle ülkede sınıfsal çatışmaları pranga altında tutması için inşa edilen mezhepçi rejime karşı… Tıpkı 2008 yılında başlayan kapitalizmin küresel krizine karşı, “krizin faturasını ödememek” adına seferber olunan birçok başka örnekte gördüğümüz gibi.

Ekonomik ve sosyal taleplerle demokratik sorunların hızlıca iç içe geçtiği, kapitalist sömürü düzenini sorgulayan emekçi kitlelerin eşzamanlı olarak bu düzenin yürütücüsü rejimleri hedef tahtasına koyduğu süreçler…

Beşir diktasını deviren Sudanlı kitleler ile “Hepsi Gitsin” sloganıyla seferber olan Lübnanlı emekçilerin mücadeleleri tam da bu eksende alabildiğine ortak: Düzeni değiştirmek!

Ancak iki ülkede de süren düzen karşıtı mücadeleler esnasında açığa çıkan noksan da ortak: değişmesi uğruna seferber olunan düzenin yerine neyin inşa edileceği. Ya da bir başka tarifle, emekçi halklar yararına bir politik alternatifin eksikliği.

Hal böyle olunca da ortaya çıkan sonuçlar politik ve ekonomik krizlerin süreklileşmesi oluyor. Çatışmanın iki tarafı da galebe çalamıyor. Çıkarı kapitalist sömürü düzeninin devamında olanlar kitleleri nihai bir yenilgiye uğratamıyor. Düzeni değiştirmek isteyenler de ortaya çıkan yeni ve daha derin krizlere karşı mücadelelerini, dirençlerini sürdürüyor.

Lübnan’da yerel para biriminin yüzde 90 oranında değer kaybı, nüfusun yüzde 82’sinin çok boyutlu yoksulluk içinde yaşıyor oluşu; eğitim, sağlık, gıda, temiz su, elektrik gibi temel ihtiyaçlara erişimin bir sorun olması, sürmekte olan mücadelelerin temel nedeni.

Sudan’da ise Beşir sonrası iktidarda olan askeri-sivil ortak hükümetten askerlerin çekilmesi ve yönetimi sivillere bırakması, artan yoksulluk ve ekonomik kriz karşısında acil önlemlerin alınması, emekçi halkın temel talepleri.

Bunun karşısında, düzenin bekasını savunanlarsa iki ülkede de kendi tarihlerinin çöplüğüne başvuruyorlar. Sudan’da eski rejimin artıklarının da desteğiyle ordu darbe yaparak sivil iktidar odağını ortadan kaldırıp kitleleri baskı yoluyla sindirmeye çalışıyor. Lübnan’da ise iç savaş artığı mezhepçi çatışma körüklenmeye çalışılarak, aslolan sınıf çatışmasının önüne geçilerek emekçilerin bastırılması gayreti.

İki ülke emekçi halkı için de sorunun çözümü boşlukta kalmaya devam ediyor: sosyal, ekonomik ve demokratik taleplerin böylesine iç içe harmanlandığı bir süreçte, bu talepleri işçi-emekçi iktidarı perspektifiyle bezeyecek bir mücadele hattının inşası. Darbe karşısında Sudan’da, kriz karşısında da Lübnan’da süren mücadelelerin hedeflerine ulaşabilmesinde, işte bu politik alternatifin açığa çıkması belirleyici olacak.

Yorumlar kapalıdır.