Oppo deneyimi üzerinden: Defterleri de kapıları da açın!

Bizler işçi sınıfı olarak zaten en başında mülksüzleştirilmiş bir sınıfız. Elimizde emek gücümüzden başka bir şey yok. İşsizlik, işten çıkarılma, istihdamın küçülmesi bu yüzden bizler için en büyük tehdit. Hele böylesi ekonomik kriz dönemlerinde…

Ancak servetlerine servet katarken “bu da sizin payınız” demeyenler; kârları erimeye başladığında “ama çok zordayız” demeyi kendilerine meşru görüyorlar. İşimizi elimizden rahatça alırken, bunu anlayışla karşılamamızı, kaderden saymamızı bekliyorlar.

Mesela, onlara kalsa Oppo Türkiye işçilerinin kaderiydi yaşadıkları! 

Patronları durumu, “Artan maliyetler hedeflenen üretim kapasitesini etkilemiştir. Ne yazık ki, sonuç olarak, geçtiğimiz günlerde bazı işten çıkarmalar oldu” diye açıklıyorlar.

Biz daha açık ifade edelim: Onların “bazı” işten çıkarmalar dedikleri 600 işçi. (Yönetim 360 olarak açıklasa da işçiler 600’ün üzerinde işçinin çıkarıldığını belirtiyor.) Önce 8 günlük izne ve ardından toplu olarak işten çıkarıldılar. Öte yandan, işçilerin beyanları son ana kadar yoğun mesaili olarak çalıştırıldıkları ve depoları doldurdukları yönünde.

Ne tesadüf ki, Türkiye’de son dönemde hemen hemen her örnekte olduğu gibi işten çıkarılanların çoğu da sendikaya üye olan işçiler. Ancak işçilerin örgütlü oldukları Türk Metal sendikası önce sessiz kaldı; ardından da işçilere, onları başka işyerlerine yerleştireceğini söyleyerek, eylemlerine son vermeyi ve hukuki sürece başvurmamalarını salık verdi. kadinisci.net tarafından yapılan haberde kadın işçiler, “Sendikayla masaya oturmadan önce yaklaşık 500 kişinin işten çıkartılması ve ondan sonra sürecin işletileceğini duymuştuk. İnanmadık ama dedikleri gibi oldu. 600 kişi çıkarıldı ve çıkarıldıktan birkaç gün sonra sendika fabrikaya girdi,” diyerek bu sürece ve sendikanın tutumuna ilişkin haklı şüphelerini dile getiriyorlar.

İşte, yüklü devlet teşviki ile kurulmuş Çin sermayeli Oppo Türkiye’nin henüz 1 yıl dolmadan toplu olarak işten çıkardığı işçilerin bizzat işveren ve sendika eliyle yazılmış kaderi!

Buradaki tüm şüphelerin, sorunun ve pek tabii sonucun en temel nedeni ise işyerlerinde ve sendikalarda süreçlerin işçiler/taban tarafından denetiminin eksikliği.

Oppo güncel örneklerden sadece biri. Önümüzdeki günlerde de bu günleri fırsat bilip bize “ama işte maliyetler, ama o ama bu” diyenler çok olacak…

Peki ne yapmalıyız? Bu durumlarda onlara öncelikle “Açın defterleri! Biz de görelim neymiş o maliyet, neymiş o zarar” diyebilmemiz gerekiyor. Tüm defterlerin ve belgelerin işçilere açılmasını ve bizzat işçiler tarafından denetlenmesini talep etmeliyiz. Bu aynı zamanda çalışma koşulları, ücretler, işten çıkarma vb. kritik karar alma süreçlerine de müdahil olabilmemizin yolunu açacaktır. Aksi takdirde, doğrudan bizi etkileyecek süreçlerin hepsini, çıkarları bizimle taban tabana zıt olan işverenin beyanına bırakmış oluyoruz. Bunu kabul etmezler diyeceksiniz, doğru, etmeyeceklerdir; bunu ancak işyerindeki örgütlü gücümüzle elde edebiliriz. Bu yüzden mutlaka işyerlerimizde örgütlü, bir arada ve bu süreçlere hazırlıklı olmalıyız.

Oppo örneği hatırlatıyor ki, aynı şekilde sendika yöneticilerine de “Açın o kapalı kapıları!” dememiz gerekiyor. Sendikalar, üyelerinindir, işçilerindir; kapalı kapılar ardında alamaz kararlarını, şeffaf olmalıdır! Bunun için de sendikal bürokrasi karşısında sendika içi demokrasiyi işletmek adına mücadele etmek kaçınılmazdır. Bu aynı zamanda sendikalarımıza sahip çıkmanın da tek yolu olacaktır.

İşyerlerinde de sendikalarda da tek garantimiz budur: Açın defterleri, açın kapıları!

Yorumlar kapalıdır.