Diyarbakır’dan enerji işçisi: “Yanlışlarla dolu bir yaşam sistemi var”

Dünyadaki yaşam sistemini bir insan bedenine benzetecek olursak din, mevcut sistemi ayakta tutan bacaklardır. Bürokrasi kolu, burjuvazi omurgası, medya gözleri ve tabii ki para sistemi beynidir. Fakat bütün bu parçaların ihtiyacı olan yegâne şey besindir. Yani su veya yiyecektir -ki bunlar olmadan ne beyin ne de başka bir parça çalışabilir. İşte o besin ise işçi ve emekçilerden başkası değildir. Kapitalizme entegre olmuş ideolojik bakış açıları ise bu bedeni çürüten hastalıklardır. Mesela kanser virüsü siyasal İslam’ın ta kendisidir. Liberalizmin sıtma, faşizmin verem, milliyetçiliğin tüberküloz olması gibi. Ve onlarca yıl insanlar bu bedeni hastalıklardan kurtarmak için çareler aradılar. Nihayetinde sosyalizm ve komünizm gibi kuvvetli ilaçlar bulundu. Bir süre sonra denendi, hatta sonuç bile alındı. Tabii bazı bölgelerde “tek ülkede sosyalizm” gibi yan etkilerine rastlanmadı değil. Fakat yan etkileri ne olursa olsun aslında insanın yaşamı ve doğasıyla uyuşuyordu. Kapitalizmin bu ilaçla mücadelesinde belki de başarılı olduğu en temel nokta şuydu: İnsanın doğasına uymadığı fikrini bize inandırdı, diyebilirim. Birbirimizle rekabeti ve birilerinin mutlak kâr elde etmesini doğamız, fıtratımız ya da yazgımız diye bize yutturdular. Fakat dönüp şu an yaşadığımız dünyaya baktığımızda hepimizin muhakkak hayatımızın bir döneminde de olsa bu dünyada bir şeylerin ya da çoğu şeyin yanlış gittiğini hissettiğinden eminim. Ortada yanlışlarla dolu bir yaşam sistemi var.

Çoğumuz bir şeyi daha hissetmişizdir; bizim memleketimizdeki yaşam sistemi temelde kapitalist olsa da burada yaşamanın kendine özgü yönleri var. Mesela bizim sabrımızın taştığı nokta kolay kolay gelmiyor! Dünyada genelde insanların refahı azaldığında mevcut durum içerisinde yönetim değişirken, bizde refah azalıp yaşam zorlaştıkça yönetim daha kalıcı hale gelebiliyor. Diğer taraftan kapitalizmin yapıtaşı olan seçim hakkının olduğuna inanma durumu da bu ülkede yok. Seçtiğine de kayyum atarlar, hatta gerekirse iradene de ve buna rağmen sistem bozulmaz. Bununla da yetinmezler, her türlü özlük haklarından seni mahrum ederler ama bu da kaosu tetiklemez. Kapitalizm kaostan beslenir varsayımı da bu ülkede işlemez, biz kapitalizmi öz evladını besleyen anneler gibi besleriz ve kapitalizmin kaosuna da ihtiyaç kalmaz. Hani vardır ya hatanın üzerine hata inşa etmek. İşte tam da yaptığımız bu. Zaten hatalar ve yanlışlarla dolu olan bu rezil dünya düzenini yaşam biçimi olarak kabullenip üzerine de daha rezilce değer yargıları inşa etmişiz. Etmeye de devam ediyoruz. Örneğin, adaletin olmadığı konusunda muhalefet ederken adaleti sağlamazsak bu ülkeye yatırım gelmez, diyoruz. Yani adaleti kendi suçlarını örtmek için kullanan iktidara karşı adaleti tesis etmek isteyen muhalefetin gerekçesi, ülkeye yabancı yatırımın gelmesi. İşte bu gibi nedenler dolayısıyla bu sorun seçim sorunu olmaktan çoktan çıkmıştır. Yanlış giden şeyin tek başına iktidarın politikaları olmadığını, asıl sorunun kapitalist ekonomi ve devlet modeli sorunu olduğunu kavramamız gerekiyor. Bu bedene ihtiyacı olan ilacı artık yüksek dozda vermemiz gerektiğini de kavramamız gerekiyor. Aksi takdirde felç olmuş bu beden zamanla bitkisel hayata girmekten kurtulamayacaktır.

Diyarbakır’dan bir enerji işçisi

Yorumlar kapalıdır.