Solda ittifaklar ve sınıf bağımsızlığı

En geç dokuz ay içerisinde gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine ilişkin sosyalist hareket içerisinde uzunca bir süredir ittifak görüşmeleri sürüyordu. Bu görüşmeler artık belirli bir olgunluğa varmış durumda. Önce 21 Ağustos’ta TKP, Sol Parti, TKH ve Devrim Hareketi “Sosyalist Güç Birliği”nin (SGB) kuruluşunu ilan etti. 25 Ağustos’ta ise HDP, TİP, EMEP, EHP, TÖP ve SMF tarafından “Emek ve Özgürlük İttifakı”nın (EÖİ) kurulduğu açıklandı. SGB ittifak zeminini beş maddelik bir bildiriyle açıklarken, EÖİ ise ittifakın deklarasyonunu ve yol haritasını eylül ayı içinde duyuracağını belirtti.

İçinden geçtiğimiz çoklu kriz ortamında, burjuva düzen partilerinden bağımsız bir siyasi seçeneğin sosyalistler ve emek örgütleri öncülüğünde yükseltilmesi gerekliliğinin hayatiyetini bu sayfalarda epeydir dile getiriyoruz. SGB’nin ve EÖİ’nin kuruluşlarını ilan etmelerini de bu bağlamda oldukça önemsiyoruz. Aynı zamanda, gerek SGB gerekse de EÖİ bileşenlerine, gerek siyasal program gerekse de “nasıl bir ittifak” başlıklarında uzunca bir süredir çeşitli eleştiriler ve öneriler yöneltiyoruz. Programatik düzlemde baskı rejiminden ve kapitalizmden kopuşu hedefleyen ve kendisini Millet İttifakı’na yedeklemeyen bağımsız bir hattın, örgütsel düzlemde ise dar grupçuluktan sakınan, sosyalistlerin ve emek örgütlerinin en geniş birliğini hedefleyen bir anlayışın aciliyetini vurguluyoruz. Bu çerçevede mevcut iki girişim bu ihtiyaçlara yanıt verebilecek mi, biraz daha yakından bakmaya çalışalım.

Öncelikle, AKP-MHP ittifakının neden olduğu yıkım ve çürümenin geniş kitlelerde yarattığı hoşnutsuzluk ve alternatif arayışının sosyalist hareket üzerinde muazzam bir basınç yarattığı ortada. Bu basınç bir yandan birleşik mücadele ve ittifak girişimleri yönünde, diğer taraftan ise Cumhur İttifakı’nın karşısında görünürdeki en güçlü alternatif olan Altılı Masa’nın desteklenmesi doğrultusunda iki yönlü olarak ortaya çıkıyor.

Tek Adam rejiminden bunalan ve Erdoğan yönetiminden bir an evvel kurtulmak isteyen kitlelerin sözde en kuvvetli alternatife yönelmesi anlaşılır. Sosyalist hareketin ise tam da böylesi kriz anlarında kendisini burjuva alternatiflerden net bir şekilde ayrıştırabilmesi ve düzenden köklü bir kopuşu öne çıkaran bir siyasal çizgiyi belirginleştirmesi gerekir. Ne var ki, gerek SGB gerekse de EÖİ’nin kuruluş açıklamaları bu alandaki “ehveni şerci” tutumlarında herhangi bir değişiklik olmadığını gösteriyor.

Her iki ittifakın açıklamalarında bir işçi-emekçi hükümeti stratejisi ve kapitalizmden kopuş perspektifi ortaya konmadığı gibi, mevcut rejimden çıkış önerileri de “halk egemenliği” (EÖİ) veya “bütünlüklü mekanizmaların kurulması” (SGB) gibi muğlak ifadelerle belirtiliyor, yeni bir anayasa yapımı için Kurucu Meclis çağrısından kaçınılıyor. Somut olarak ise, her iki ittifak da cumhurbaşkanlığı seçimleri için burjuvaziden bağımsız ortak bir aday göstermekten imtina ediyor. Bunun yerine Altılı Masa’nın “sağcı olmayan” bir aday göstermesi bekleniyor. Her iki kesimin de ufkunun “Millet İttifakı yönetiminde güçlü bir sol muhalefet” olmaktan öteye geçmediği anlaşılıyor. Dahası, SGB’nin açıklamasında Kürt sorununa hiçbir şekilde değinilmemesi ve bileşenlerinin bugüne kadarki tutumları, ayrımın sosyalist stratejiye ilişkin olmaktan öte, Türk ulusalcılığı ve dar grupçuluktan kaynaklandığına işaret ediyor.

Biz hem cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerinde ve dahası sınıf mücadelesinde ve diğer alanlarda emek eksenli, bağımsız ve birleşik bir ittifakın acil ve hayati olduğunu vurguluyoruz. Bütün eleştirilerimizle birlikte gerek SGB’nin gerekse de EÖİ’nin bu ihtiyaca hizmet etmesini dileriz. Mevcut sömürü ve baskı düzeninin törpülenmesini değil ondan kopulmasını hedefleyen, günün sonunda Millet İttifakı’nı soldan meşrulaştırmak yerine emeğin bağımsız alternatifini yükselten her girişimi, çabayı sonuna dek desteklemeyi sürdüreceğiz.

Yorumlar kapalıdır.