Mücadeleleri birleştirelim!

Krize, İşsizliğe, Yoksulluğa, Sömürüye Karşı Mücadeleci İşçi Komitelerinde Örgütlenelim!

Kapitalist sistem yeni bir ekonomik krizle daha karşı karşıya… Krizle birlikte karları birazcık azalmaya başlayan patronların ilk başvurdukları yöntem, tensikat adı verilen toplu işten çıkarmalar.

Hükümetler de, kanunlar da patronlardan yana olduğu için, kısa süre içerisinde yüz binlerce işçi sorgusuz sualsiz işten çıkarıldı. Daha da fazla sayıda kardeşimizin işini kaybetmesi bekleniyor. Şu ana kadar sadece Bursa’da 60 binin üzerinde işçi işten çıkarılmış durumda. Bursa’daki yoğunlukla olmasa da, ülkedeki tüm şehirlerde ve neredeyse tüm işkollarında benzeri bir durum söz konusu…

Ülke emekçileri işsizliğe, sefalete terk edilirken, ülkenin Başbakanı da “Hamdolsun kriz bizi teğet geçti” diyerek bizlerle dalga geçiyor.

Krize patron çözümü: İşten çıkarma, ücretsiz izin…

İşverenlerin kriz karşısında ikinci çözümü ise ücretsiz izinler. Birçok işletme fabrikayı belli bir süre için kapatıyor ve biz işçileri ücretsiz izine gönderiyor. Niye? Daha az kâr ediyorlarmış! Peki ya dün kazandırdıklarımız ne oldu? Bankalardaki paranız, yatınız, katınız ne güne duruyor? Ücretsiz izine çıkaran fabrikalardan bazıları Ford, Tofaş, Oyak Renault, Bosch, Brissa… Yani Türkiye’nin en büyük patronlarının dünya markaları…

İşten çıkarmanın olmadığı yerlerde, her an işten çıkarılma korkusuyla yaşıyoruz. İşverenler krizi bahane ederek bizleri baskı altında tutuyorlar. Böylece ücretlerimiz düşürülüyor, çalışma saatlerimiz uzatılıyor. Maaşlar geciktiriliyor, sigorta primleri ödenmiyor. Hasta olmamız yasak, ölüm dışında işe gelmemiz, ya da işi aksatmamız yasak.

Nereye kadar bu zulme katlanacağız? Ya örgütleneceğiz, ya da köle gibi her dediklerine boyun eğeceğiz. “Gel işe” diyecekler geleceğiz, “git” diyecekler gideceğiz. “Hadi sıkıldık, seni çıkardık. Yenisi gelsin” diyecekler kabul edeceğiz. Her şey zamlanacak, ücretler eriyecek biz “şükür” diyeceğiz.

Nereye kadar? Artık şükretme zamanı değildir. Kölece çalışma koşullarına karşı örgütlü mücadele zamanıdır.

Sendika ağaları patronların izinde

Bu saldırılar sonucunda bizler her gün sefalete sürüklenirken mücadele örgütlerimiz sendikalar kış uykusundalar. Patronlara karşı haklarımızı korumak ve birliğimizi sağlamak için, bedeller ödeyerek kurmuş olduğumuz sendikalarımız, patron yanlısı sendika bürokratlarının elinde…

Bu işçiden bozma patron özentileri, sendikalarımızın üzerine çökmüş kara bulutlardır.

Kuşkusuz sözümüz mücadeleci, sendika ve sendikacılara değildir. Her şeye rağmen inatla mücadele etmeye çalışan sendikacıların, sendika ve şubelerin olduğunu biliyoruz.

Ancak sendikaları rant kapısı haline getiren sendika bürokratlarının büyük bir kısmı, krize karşı bir mücadele geliştirmek yerine işverenlerle el ele bizlerin işten atılmamızı seyrediyorlar.

Çarpıcı bir durum son olarak İzmit’teki Brissa fabrikasında yaşanmıştır. Lastik-İş yönetimi, işten atıldığı için fabrikayı işgal eden işçileri desteklemek ve direnişi geliştirmek yerine, Sabancı ile anlaşmayı tercih etmiş böylece 54 üyesinin işten atılmasına ve fabrikadaki diğer işçilerin ücretsiz izne çıkarılmasına göz yummuştur.

Lastik-iş yönetimi işçilerden yana ise, neden üyelerinin işten çıkarılmasına izin vermiştir?

Oysa Lastik-İş yönetimi, bir tek üyesinin bile işten atılmasına izin vermemeliydi. Çünkü bugün 54 işçi kardeşimizin işten çıkarılması, diğer işçilerin de iş güvencesini yitirmesine ve dahası örgütlenmelerine olan güvenlerini yitirmelerine neden olmuştur.

Başka bir soru da, sendika yönetiminin ücretsiz izinlere nasıl ses çıkarmadığıdır. Eğer işveren izin verecekse ücretli izin vermeliydi. Ama sendika yönetimi bu temel taleplerde ısrar etmeyip işverenle uzlaşmayı tercih etti. Yani yıllardır karına kar katan Sabancı şirketi Brissa’ya acıdı, kendi işçilerini kapının önüne koyulmasına göz yumdu.

Yarın işinin başına dönecek Brissa işçisi aynı sorunla karşılaştığında aynı hatayı tekrar etmemeli ve sendika yönetiminin tutumu ne olursa olsun arkadaşlarının atılmasını engellemelidir.

Sosyal mutabakat mı dediniz? Varız; işten atılmaların yasaklanmasıyla başlayalım!

Yüz binlerce işçi atılırken Türk-İş ve Hak-İş yönetimlerinin sosyal mutabakata çağrısı ne anlama geliyor?

Eğer Türk-iş ve Hak-İş bürokratları hükümete işten atmaları yasakla, işsizliği önle, kayıt dışını önle, sigortasız çalışmayı yasakla anlamında bu sosyal mutabakat çağrısını yapıyorlar ise, biz de bu çağrıyı destekleriz.

Oysa onların sosyal mutabakatla işverenlere ve hükümete anlatmak istedikleri, “Aman dikkat! Sömürüyü çok arttırdınız. Biz bu işçiyi kontrol edemeyiz.”

Tasarruf mu dediniz? Varız; tüm ücretlerin yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasıyla başlayalım!

Başka bir konfederasyon Kamu-Sen’de emekçilere tasarruf çağrısı yapıyor. Sevgili Kamu-Sen yöneticileri siz üyelerinizin yıllardır zaten tasarruf içinde yaşadığını bilmiyor musunuz? Siz ortalama bir memurun maaşının, açlık sınırında olduğunun farkında değil misiniz? Yaptığınız araştırmalara dayanarak Ağustos 2008’de 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırını 1.012 YTL olarak sizin konfederasyonunuz açıklamadı mı? Açlık sınırındayız diyerek haklı olarak zam talebinde bulunmadınız mı? Bugün neyin tasarrufundan bahsediyorsunuz? Bizlerin fedakârlık yapacak gücümüz kalmamıştır. Fedakârlık yapması gereken patronlardır. Konfederasyonlardan ve sendikalardan istediğimiz, işverenlerin değil işçilerin haklarını savunmalarıdır.

Açıklama yetmez! Uyarı değil icraat zamanı…

Öte yandan kriz karşısında muhalefet geliştirmeye çalışan KESK ve DİSK yönetimlerinin çabaları da basın açıklamaları yayınlamaktan öteye gitmiyor. Eğer gerçekten krize karşı mücadele niyetiniz varsa, öncelikle üyelerinizin atılmasını ve genel olarak da krizin bedelini emekçilerin ödemesini engellemek için, emekçileri patronlara ve hükümete karşı bir genel greve hazırlayın. Ancak böylesi bir hazırlıkla “İşten atılmalar yasaklansın, krizin faturasını patronlar ödesin” söylemi gerçek olur.

Sendikaları yeniden mücadele örgütleri haline getirmek için, işyeri komitelerinden başlayarak fabrikaları, şubeleri, sendika ve konfederasyonları yeniden örgütlemeliyiz.

Gün tam da sendikamıza sahip çıkma, ama aynı zamanda bürokratlara karşı da mücadele günüdür. Sendikalarımızı mücadelenin içerisine çekmek için, işyeri Komitelerimizle sendikalarımıza müdahale edelim! Krizin bedelini patronlara ödetmek için ülke çapında mücadelelere hazırlanalım.

Mücadeleleri birleştirelim!

Kapitalizmin çare bulamadığı işsizlik ve yoksulluğa karşı dünyanın çeşitli yerlerinde ve Türkiye’de de mücadeleler yükseliyor. Atina’da günlerdir süren çatışmalar da bu isyanın bir yansıması. Tüm eksikliklerine ve hazırlıksızlığına rağmen, 29 Kasım Ankara mitinginde yaşanan kitlesellik Türkiye’de de emekçilerin tepkisinin bir göstergesidir.

Yine birçok işyerinde grev ve direnişler söz konusudur. Philips, Desa, Tezel Galvaniz, Unilever, E-Kart gibi grev ve direnişler birbirinden bağımsız olarak devam etmektedir. Brissa, Selga Tekstil, Sinter Metal fabrikalarında işçiler, kısa süreli de olsa, işyerlerini işgal etmişlerdir.

Ayrıca Birleşik Metal-iş’in 6 haftadır sürdürdüğü Cuma yürüyüşleri işçi sınıfının yerel düzeyde de olsa ayak sesleridir. Sarkuysan, Çayırova Boru, Kroman Çelik, Akkardan, ABB, Makine Takım, Poly Metal, Areva, Bosal, Yücel Boru yürüyüşlere katılan önemli metal fabrikaları.

Bunlar dışında irili ufaklı yüzlerce işyerinde işten çıkarmalara karşı mücadeleler söz konusu. Bu tepkileri
merkezileştirmek, yani mücadeleleri birleştirebilmek gerekiyor. Sendikalı-sendikasız, işçi-işsiz ayrımı yapmaksızın krize ve sonuçlarına karşı birleşmeliyiz. Bu mücadelelerin birleştirilebilmesi için en önemli kurumlar sendika konfederasyonları ve onlara bağlı sendika ve şubeler…

Oysa bürokratların mücadeleleri birleştirmek gibi bir niyeti yok. O zaman görev sınıf bilinçli işçilerindir. Bizler, mücadeleci işçi komitelerimizi kurmalı sendikalı ve sendikasız tüm işçi ve emekçileri bu komitelerde toplayarak mücadeleleri birleştirmeye çalışmalıyız

Krize ve işten çıkarmalara karşı mücadeleci işçi komiteleri

“Neden bu kadar kolay işsiz kalıyoruz?” sorusunun cevabı örgütsüzlüğümüzde yatmaktadır. Örgütsüzlüğümüz devam ettiği sürece saldırılar da devam edecektir. Bu nedenle işimizi ve aşımızı savunmak için örgütlenmek, birlik olmak zorundayız. Bunun için öncelikle sendikalı ve sendikasız tüm işyerlerinde işyeri komiteleri kurmalıyız. Bu komiteler işten atılmalara ve saldırılara karşı işçilerin komuta merkezleridir. Komiteler, burjuvaziye karşı örgütlülüğümüzün ve gerçek bir işçi demokrasisinin de temelidir.

Komitelerimiz vasıtasıyla, krizin işsizlik, yoksulluk, geleceksizlik olduğunu işyerindeki arkadaşımızdan başlayarak, ulaşabildiğimiz tüm emekçilere anlatmaya ve onları mücadeleye çekmeye çalışmalıyız.

Sendikalı-sendikasız, işçi-işsiz ayrımı yapmaksızın, her siyasi görüşten, her milletten ve mezhepten emekçileri birleştirmeye çalışmalıyız.

Yüz binlerce insan işsizdir. Bu nedenle mücadeleci işçi komiteleri işsizleri de kapsamalıdır. İşyeri temsilcilerinden oluşan komitelerimizi, işyeri dışında, kendi işkolumuzdan ya da başka işkollarından işçilerle ve işsizlerle, nesnel olanaklara da bağlı olarak, sektörel ya da bölgesel mücadeleci işçi komiteleri biçiminde geliştirmeliyiz.

Komitelerimizle işkolu ve bölge bazında mücadeleyi ve dayanışmayı örerken, tüm sınıf güçlerini ve elbette mücadeleleri birleştirmeye çalışmalıyız.

Krizin mağduru sadece fabrika işçileri değildir. İşçilerin aileleri de krizden etkilenmektedirler. Özellikle kadın emekçiler krizden en çok etkilenen kesimlerdendir. Kadın emekçiler işyerlerinden öncelikle atılırken, evde de yoksulluğun zorluklarını en çok onlar çekmektedirler. Kadın emekçiler olarak krize karşı mahallelerde kadın komiteleri kurmalıyız. Bu komitelerde krize ve yoksulluğa ayıca erkek egemen anlayışa da karşı örgütlenmeliyiz.

Devrimci öğrenciler olarak, okullarda krize, geleceksizliğe karşı öğrenci komiteleri kurmalıyız. Tüm bu komitelerin ülke çapında en geniş birleşimini hedeflemeliyiz.

Komitelerimiz bir yandan her türden engeli aşmaya çalışan meşru mücadeleler geliştirmeli, bir yandan da tüm mücadeleleri birleştirmeye çalışmalıdır.

Yerel değil genel, ulusal değil uluslararası mücadele

Mücadele Türkiye ile de sınırlı değildir. Çünkü kriz dünya çapındadır. Krize karşı mücadele de dünya çapındadır. Ulusal sınırları aşan sermayeye karşı uluslararası mücadele gerekmektedir. Philips gibi dünya şirketlerine karşı diğer ülkelerdeki emekçilerle mücadelemizi de birleştirmeliyiz. Ancak bu şekilde krizin faturasının işçilere ve emekçi halka ödetilmesine karşı durabiliriz…

Kadın erkek tüm işçiler mücadeleleri birleştirmek için mücadeleci işçi komitelerinde örgütlenelim, kapitalist sömürüye, işsizliğe ve yoksulluğa karşı mücadele edelim!

Yazan: Fuat Karahan (20 Aralık 2008)

Yorumlar kapalıdır.