Çalışma hakkımız yok ama oy hakkımız var çok şükür!

29 Mart Yerel Seçim süreci, krizin etkilerinin emekçi halk üzerindeki etkilerinin iyice belirginleştiği bir döneme denk düşüyor. İşsizliğin çığ gibi büyüdüğü ve milyonlarca işsizin olduğu, ücretsiz izinlerin olağanlaştırıldığı, ücretlerin hayat pahalılığı karşısında iyiden iyiye eridiği bir dönemdeyiz. Bu şartlar altında önümüzdeki seçime, yalnızca ilçemizi ve mahallemizi yönetecek belediye başkanlarının, muhtarların oylanacağı bir seçim gözüyle bakabilmemiz mümkün değil.

Bu seçimde iktidar partisi AKP ile muhalefetteki CHP ve MHP, izlemekte oldukları ulusal ve uluslararası politikalar için, halktan güvenoyu almaya çalışacaklar. Bu yüzden Erdoğan, “Seçimlerde %47’den aşağısı bizim için yenilgidir.” diyor. Yine Baykal, bu seçimi bir referandum gibi görmek gerektiğini söylüyor.

Evet, Erdoğan’ın kaygısı yerindedir. Çünkü AKP’ye gidecek her oy, örneğin, doğalgaza %80 buna karşılık, asgari ücrete %8’lik zammın onaylanması anlamına gelecek. Yalnızca, bununla mı sınırlı? Aynı zamanda, sınır ötesi operasyonlar ya da, 1 Mayıs’ta, Newroz’da kitleleri coplamak güvenoyu almış olacak. Ve Türkiye’nin İsrail’le olan işbirliği, Türk ordusunun Lübnan’da, Afganistan’da emperyalizmin jandarmalığını yapması tasdik edilecek. Peki, bu durum yalnızca AKP için mi geçerli? Hayır, biz Baykal’a da katılıyoruz, bu seçim aynı zamanda bir referandumdur. Yalnız, CHP’nin veya MHP’nin yukarıda saydıklarımıza karşı olduğu hiç duyulmuş mudur? Bu partiler iktidardayken, bizzat bu politikaları uygulamamışlar mıdır? İşte bu sebeple bizler, “İşçilerden, emekçilerden sermaye partilerine oy yok” şiarıyla hareket etmek zorundayız, diyoruz.

Önümüzdeki seçimler, iktidarın neo-liberal saldırılarına, hak ve özgürlükler önündeki kısıtlamalara, emperyalist ve Siyonist saldırganlığa karşı emekçi çözümünün kürsüsü haline gelmeli! Örneğin, işten atılmaların durdurulması, Kürt halkı üzerindeki baskıların son bulması, Türkiye’nin emperyalizmle işbirliğinin kesilmesi taleplerimizi, bu süreçte daha gür bir sesle dile getirmeliyiz.

Ve kuşkusuz, bu bir yerel seçim… Belediyeler bugün kapitalist işveren gibi çalışan, insan değil kâr odaklı kurumlar. Öte yandan belediyeler, yolsuzluğun da kaleleri… Oysa bu kurumlar, emekçi halkın çıkarları için kullanıldığında, önemli potansiyeller barındırmaktadır. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2007 yılı geliri yaklaşık 4 milyar YTL’dir. Ancak, mesele bu kaynağı kimlerin kontrol ettiği ve kaynağın kimler için kullanıldığı.

Her gün yeni bir yolsuzluğun ifşa olduğu belediyelerde, bu kaynakların adil paylaştırıldığını ve dürüst bir şekilde kullanıldığını hangimiz iddia edebilir? Örneğin, herkesin [yeterince parası olmayanın bile(!)] barınma, ısınma, ulaşım gibi temel haklara sahip olduğu gerçeği neden unutturulmak isteniyor? Emekçi halk olarak, belediyelerin kaynaklarına göz dikmeliyiz! Çünkü bu kaynaklar bizimdir ve bizlerin çıkarları için kullanılmalıdır.

Özellikle, işsizliğin bir veba gibi yayıldığı bu dönemde, belediyeler, derhal bir kamu hizmetleri programı başlatarak, hem yeni iş sahaları açmalı, hem de insanların sosyal ihtiyaçlarını gidermelidir.

Bunun için yeterli kaynak olmadığını söyleyerek nazlanacaktır, ikiyüzlü politikacılar. Onlara cevabımız net olmalı: O zaman belediyenin hesap defterlerini aç, bütün kamunun denetimine sun! Bu yapıldığında, kaynakların nasıl çarçur edildiği ve yolsuzlukların boyutları da ortaya çıkacaktır.

Evet, çoğumuzun çalışma hakkı elinden alındı, barınma, ısınma, ulaşım haklarımız ya tehlikede ya da zaten yok. Oy hakkımızsa elimizde duruyor, çok şükür! Seçimlerde, bu durumun sorumlusu sermaye partilerini mahkûm etmeliyiz!
Yazan: İşçi Cephesi (22 Ocak 2009)

Yorumlar kapalıdır.