Krizin etkileri derinleşiyor, yoksulluğumuz artıyor

Artan işsizliğe ve yoksulluğa karşı 1 Mayıs’ta acil taleplerimizi haykıralım!

Devletin resmi verilerine göre Türkiye’de işsizlerin sayısı 3 milyon 247 bin’e ulaştı. Bu sayı yüzde 13,6’mızın işsiz olduğu anlamına geliyor. Bazı iktisatçılara göre ise, gerçek işsizlik yüzde 20’nin üzerinde. Ancak bu iktisatçılar yanılıyor olsalar bile, açıklanan resmi oran dahi, Türkiye tarihi boyunca işsizliğin ulaştığı en yüksek seviyeye tekabül ediyor.

Krizin etkilerinin görülmeye başlandığından beri, patronların krize karşı başvurdukları bir numaralı çare işten çıkarmalardı. Kriz içerisinde işsizliğin artışını seyrettiğimizde de haklı olduğumuzu görebiliyoruz. Yine resmi verilere göre 2008 Ağustos’unda işsizlik oranı yüzde 10,3 iken, oran Kasım ayında 12,3’e çıktı, bugün ise söylediğimiz üzere yüzde 13,6’ya ulaştı. Görünen o ki, patronlar krize karşı tercih ettikleri bir numaralı önlemi kararlılıkla uygulamışlar. İşin kötüsü şu ki, uygulamaktan vazgeçeceğe de benzemiyorlar.

Tablo sadece Türkiye’de bu şekilde değil. Avrupa’daki sınıfdaşlarımız da, işsizlik belasıyla boğuşuyorlar. Fransa’da işsiz sayısı 3 milyon 400 bin’i buluyor. İspanya’da işsiz sayısı 4 milyon ve işsizlik seviyesinin dünya genelinde en yüksek olduğu ikinci ülke. Amerika’da ise işsizlik son 25 yılın en yüksek seviyelerinde ve en iyimser tahminlere göre ülke ekonomisi 2010’a kadar küçülmeye devam edecek, yani işsizlik artacak. Bu tablo bize gösteriyor ki; dünya patronları krizin tüm faturasını dünya işçi ve emekçilerin sırtına yıkmakta kararlı ve bu konuda epeyce yol almış durumdalar.

İşsizlik dünya çapında artıyor

Tüm dünyadaki artan işsizlik başbakan Erdoğan’a göre bizi örnek ülke haline getiriyor! Başbakan Bolu’daki seçim mitinginde Türkiye’deki işsizliğe dair şu değerli(!) saptamalarda bulundu: “Kalkıp kalkıp işsizliği konuşuyorlar. Geçen hafta Amerika’da bir ekonomi dergisi kapak yapmış, işsizlik krizi. İspanya’da işsizlik yüzde 15’in üzerinde. Amerika’da yüzde 8.1. Avrupa ortalaması yüzde 5’in üzerinde. Bizde yüzde 13. Niye bu kadar rahatsız oluyorsun?”

Başbakan bir konuda haklı; işsizliği konuşuyoruz, çünkü işsizlik tehlikesi gözümüzün önünde büyüyor ve biz işsiz kalmak istemiyoruz. Bu yüzden de 1 Mayıs gününün de işsizliğe ve yoksulluğa karşı bir mücadele günü olmasını istiyoruz. Ancak başbakanın söylediğinin aksine; biz onun bahsettiği tüm verilerden, yani dünyadaki artan işsizlikten ve birilerinin bizden de kötü durumda olmasından rahatsız oluyoruz. Çünkü işsizlik tehdidinin gittikçe arttığını ve azalma eğiliminde bile olmadığını görüyoruz. Çünkü diğer ülkelerdeki artan işsizlik bizim halimize şükretmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Şurası açıktır ki, dünyanın herhangi bir yerindeki sınıfdaşımızın işsiz kalması hiçbir şekilde bizim çıkarımıza değildir. Çünkü biz biliyoruz ki, dünya genelinde artmakta olan işsizlik, bizim yaşadığımız topraklardaki işsizlik tehdidinin ne boyutlara ulaşabileceğini de gösteriyor. Sonuç olarak dünya genelinde artan işsizlik bizlere, işsizliğe ve krize karşı olan mücadelenin tüm dünya işçi sınıfının mücadelesi olduğunu gösteriyor.

Aynı konuşmasında başbakan bir başka meselenin daha üzerine gitti. İşyeri kapatmalarının da işini bilmeyen birkaç kişinin hatası olduğunu söyledi. Bunun böyle olmadığını bilmek için âlim olmaya gerek yok. Bugüne kadar işini gayet iyi bilen büyük pek çok şirketin kriz karşısında batması bunun en iyi göstergesidir. Bunun yanı sıra, bazı büyük şirketlerin, krize karşı önlem almak adına tensikatlara (yani toplu işten çıkarmalara) başvurması esasında patronların işlerini ne kadar da iyi bildiklerini ve de krizin tüm yükünün işçilere yıkıldığını gösteriyor.

Kriz derinleşiyor saldırılar sürüyor

Rekor düzeydeki işsizlik hükümet için normal kabul edilirken, kriz hala psikolojik olarak nitelendirilebiliyor. Seçim dönemi jesti olarak hükümet yeni konut satışlarında yüzde 18 olan KDV’yi yüzde 8’e; otomotiv sektöründe ise, yüzde 6 olan Özel Tüketim Vergisi’ni (ÖTV) yüzde 1’e indirdi ve buna benzer bir dizi uygulamayı daha başlattı. Bunun ardından da otomobil satışlarındaki artışlar işaret edilerek, “Görüyorsunuz, milletin alım gücü var. Bizdeki kriz sadece psikolojik.” imasında bulunuldu. Hâlbuki gerçek bunun tam tersini söylemeye devam ediyor.

Biz iş garantisi istiyoruz. Çalışanlar olarak çalışmaya devam etmek, işten çıkarılmışlar ve işsizler olarak işlerimize dönmek, öğrenciler olarak da, mezun olduğumuzda iş bulabilmek istiyoruz. Peki, bu son veriler, yani vergi indiriminin ardından özellikle otomotiv sektöründe artan satışlar, bize neyi ifade ediyor? Tek başına hiçbir şeyi. Ancak başka bilgiler ile birleştirildiğinde de, bir felaketi! Şöyle ki: Dünyanın en büyük otomotiv devleri satış garantisi olmadığı için üretimlerini yüzde 60’lara varacak bir biçimde küçülttüler. Türkiye’de ise durum hiç de farklı olmadı. Türkiye’de toplam otomobil üretimi yüzde 55,8 düştü. Son yapılan satışlarla patronlar ellerindeki stokları tüketmeye çalışıyorlar, ama satışların üretimi canlandıran bir yönü olmadı. Yani hükümet sadece patronları garanti altına aldı. Bu önlemin işçilerin lehine olmadığı şuradan anlaşılabilir ki, Türkiye’de otomotiv devlerinden bazıları, haftalık çalışma günlerini azaltan “kısa çalışma ödeneği” uygulaması için, ÖTV indiriminin hemen ardından başvuruda bulundular.

Stoklarının düzeyi ne olursa olsun, adı geçen sektörler küçülmeye devam ediyor. Küçülen sektör ise, büyüyen işsizlik ve artan saldırı demek.

1 Mayıs krize karşı kitlesel mücadele günümüz olsun!

İşsizlik tehdidinin ve emeğe saldırıların arttığı bir dönemde 1 Mayıs’a giriyoruz. 1 Mayıs işçi sınıfının, tüm dünyadaki birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Bu yüzden bu gün içerisinde acil ihtiyaçlarımızı dile getiren kitlesel bir 1 Mayıs mitingine girmek, krize karşı tek gerçekçi seçeneği, yani İşçi Seçeneği’ni oluşturabilmek için bizlere çok önemli bir olanak sunuyor.

Hâlihazırda çalışmaya devam edenlerimizin iş garantisi yok. Ayrıca kriz bizlere faturasını sadece işten çıkarmaları ile ödetmiyor. Dondurulan maaşlar, ücretsiz izinler, maaş kesintileri ve pirim kesintilerinin yanı sıra, işsiz bırakılma tehdidi ile daha çok çalıştırılmamız, ya da bahsettiğimiz “kısa çalışma ödenmeği” gibi uygulamalar ile üzerimizdeki baskılar gün geçtikçe artıyor ve ekmeğimiz küçülüyor. İşte bu yüzden, şimdiden kendi iş yerimizdeki arkadaşlarımız ile bize yönelen tüm saldırılara ve yaklaşan diğer felaketlere karşı 1 Mayıs mitingine hep beraber katılabilmemizi sağlayacak çalışmaları başlatmamız gerekir. Böylesi bir çalışma iş yerlerindeki işyeri komiteleşmesi çalışmalarımızı da ileri götürecek, bir İşçi Seçeneği yaratmamıza katkı sunacaktır. 1 Mayıs tam da bunları dile getirmemizin ve ilerletmemizin günüdür.

İşsiz olanlarımız için bu 1 Mayıs’ın anlamı çok büyük. İş ve ekmek taleplerimizi dile getirmek, çalışan arkadaşlarımızın da mücadelelerinden destek alabilmek için; çevremizdeki diğer işsizleri ya da, eski iş yerimizdeki işçileri seferber edip, İşçi Seçeneği çalışmalarına katılmamız gerekir. Aksi durumda, çalışmak istediğimiz işi bize patronlar sunmuyor. Aksine o işi kapatıyorlar. Kapanmış iş yerlerini bugün ancak bir İşçi Seçeneği’nin varlığı açtırabilir.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü henüz geride bıraktık. Anlıyoruz ki, kriz en çok kadınları vuruyor. İşten çıkarmalar kadınlar ile başlıyor. İşten çıkarılan kadınların ev içerisindeki koşulları gittikçe ağırlaşıyor. En düşük ücretler ile çalışmak zorunda kalanlar yine kadınlar… Bunun için, kadın emekçilerin bu 1 Mayıs günü için yürütecekleri çalışma iki kat önemli hale gelmektedir.

Öğrenciler; onların ise işsizliğin arttığı bu koşullar altında mezun olduklarında iş bulma garantileri yok. Diplomalı işsizlik boğucu bir hastalık gibi. Öğrencilerin de, karanlık gelecekten kurtulabilmeleri için, 1 Mayıs’ta işçi emekçiler ile beraber alanlara girmeleri ve omuz omuza taleplerini haykırmaları, İşçi Seçeneği’nin içerisinde yer almaları yeri doldurulamayacak bir öneme sahiptir.

Acil Taleplerimiz

1 Mayıs, krize ve yoksulluğa karşı İşçi Seçeneği’nin yaratılması için en önemli adımların atıldığı gün olmalıdır. Başka hiçbir gün bu kadar anlamlı olamaz. 1 Mayıs günü şu acil taleplerimizi omuz omuza haykırmalıyız:

-İşten Çıkarmalar yasaklansın!

-Ücret dondurmaları, Ücretsiz İzinler ve Kısa Çalışma Ödeneği Uygulamaları Kaldırılsın!

-İşsizlik Fonu İşçilere Açılsın!

-6 Saat 4 Vardiya, İşsizliğe Son!

-Kapatılmış İş Yerleri Çalışanlarının Kontrolünde Tekrar Açılsın!

-Eşdeğer işe eşit ücret!

-Taşeronlaştırmaya Son! Belediye İşsizlere ve Mezun Olacak Öğrencilere İş Olanağı Sağlasın!

-Temel İhtiyaç Maddelerinin Fiyatı Dondurulsun!

-Dış Borçlar Lağvedilsin!

-Örgütlenmenin Önündeki Tüm Engeller Kaldırılsın, Her İşyerine Bir Sendika!

Yazan: Sedat D. (27 Mart 2009)

Yorumlar kapalıdır.