Kelepir demokrasinin fırsatçılarına hayır!

Dayanışma ve eşitliğe evet!

Krizi fırsata çevirmek! Bu cümleyi son günlerde sürekli duyuyoruz. Başbakan Erdoğan özellikle ağzından düşürmüyor. Örneğin şöyle laflar ediyor: “Krizi fırsata dönüştürme arzusu bir vatanseverliktir…” Farkındaysanız çifte dikiş söz konusu; hem fırsattan yararlanıyor hem de vatansever oluyorsunuz! Anlıyoruz ki bu kaçmaz bir fırsat…

İyi de fırsat nedir? Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre: “Herhangi bir şey için en uygun zaman, uygun durum veya şart, vesile, okazyon” demek. Okazyon da bildiğimiz Kelepir! TDK sözlükte kelepir, “Değerinden çok aşağı bir fiyatla alınan veya alınabilecek olan şey” olarak açıklanıyor.

Gündelik dilde kelepirin ne anlama geldiğini çoğunluk bilir. Kişinin örneğin bir evi vardır, eli dara düşer, mecburiyetten evini değerinin çok altında, zararına bir fiyata satar. Kelepircilik diye bir “meslek” dahi türemiştir. Değerinden çok aşağı bir fiyata satılmak zorunda kalınan şey bir ev de olabilir, kişinin emeği de!

Sonuçta Başbakan Erdoğan; fırsatı ganimet bilmek, fırsatını düşürmek, fırsattan istifade etmek, fırsat kollamak, fırsat bu fırsat gibi yüksek ahlak içeren kimi deyim ve atasözlerimizin olduğunu kriz vesilesiyle hatırlatmış oldu. Kısacası fırsatları iyi değerlendirin diyor Başbakan… TDK sözlükte bunun da bir karşılığı var: Fırsatçılık!

Fırsatçılık yapan kişiye fırsatçı deniyor, bir diğer adı da oportünist: Duruma göre davranan, içinde bulunduğu şartları değerlendirmeyi bilen kimse! İlkeleri olmayan, değer yargıları bulunmayan omurgasız bir kişilikten bahsediyoruz. Tabii bir şeyi fırsata çevirmekten bahsedip adına da vatanseverlik dediğinizde ortaya çıkan sonuç sevimsiz oluyor: “Fırsatçılık vatanseverliktir ya da vatanseverlik fırsatçılıktır!”

Fırsatçı vatanseverler ya da vatansever fırsatçılar

Şimdi kriz var ve akıllı patron durumdan fırsatı yaratıyor. İşçilerini kapının önüne koyuyor. Aynı işi iki değil bir kişiye yaptırıyor. Ücretlere zam yok, biraz da indirim diyor. Ereğli ve İskenderun Demir Çelik’te olduğu gibi işbirlikçi sendikacıların marifetiyle işçinin maaşından yüzde 35’i kesiveriyor. İş yok, para yok hadi ücretsiz izne diyerek işçilerin SSK primlerinden kurtuluyor. İşte patronların krizi fırsata çevirme yolu bu!

İnsan evladının aklına gelmeyen patronun aklına geliyor. Kriz patron cinliklerinin hangi noktalara kadar gidebildiğini gözler önüne seriyor. Kahvaltıda verdiği poğaçayı kesip, sabah servisle aldığı işçiyi akşam servissiz eve göndermeye, tuvaleti sıraya koyup zamanla sınırlamaktan sigorta primini eksik ödemek için 15 günle sınırlamaya kadar türlü patron cinlikleri… Tabii bunlar az çok kayıt altındaki işyerlerinde olanlar. Kayıt dışı işçi çalıştıran patron, zaten cinliğin büyüğünü yapmış, baştan ben yaptım oldu düzenini kurmuş. İşte fırsatçılık bu!

İşten atılmalar yasaklansın!

Krizin Türkiye’ye ulaştığı ilk andan itibaren “İşten atılmalar yasaklansın!” talebini dile getirdik. Bu talebimizin ne kadar doğru ve gerekli olduğu geldiğimiz aşamada kesin olarak kanıtlanmış durumda. Krizin başlarında Eylül 2008’de yüzde 10,3 olan resmî işsizlik oranı Şubat 2009 itibariyle yüzde 16,1’e tırmanmış durumda. Eylül 2008’de 2,5 milyon olan resmî işsiz sayısı Şubat 2009’da 3,8 milyon oldu. Bunun anlamı resmî rakamlara göre dahi Eylül 2008 Şubat 2009 arasındaki 6 aylık dönemde işsiz bırakılanların sayısının 1 milyon 254 bin arttığı.

Kriz devam ediyor ve muhtemelen Haziran 2009’da bu oran resmî olarak dahi yüzde 20’nin üzerine çıkmış olacak. Gerçek işsizlik rakamlarının bunun çok daha üzerinde olduğunu biliyoruz. Resmî işsizlik oranı hesaplanırken; iş bulmaktan umudunu kesenlerin, mevsimlik işsizlerin, ev kadınlarının hesap dışı bırakılması da TUİK’in rakamlarının gerçeği yansıtmadığının bir kanıtı… Nitekim Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TİSK’in yani patronların, Nisan 2009 raporunda dahi gerçek işsizlik oranı yüzde 23,3 ve gerçek işsiz sayısı 6 milyon olarak verildi.

Fırsatçılığa hayır, dayanışma ve eşitliğe evet!

İşten atılmalar yasaklansın! Bu içi boş bir slogan olmadığı gibi hükümetin ya da patronların insafına da bırakılamayacak hayati bir talep. Krizin başından bu yana birçok talep dile getirildi. İşsizlik sigortasının kapsamının genişletilip süresinin uzatılmasından işsizlik fonunun kullanımına, kredi kart borçlarının iptalinden asgari ücret üzerindeki verginin kaldırılmasına kadar… Bu taleplerin hepsi önemli ve gerekli olmakla birlikte “işten atılmalar yasaklanmalı!” talebi temel nitelikte olup öncelikli ve bütünlüklü bir öneme sahip. Neden? Çünkü bu talep doğrudan işsizliğin engellenmesine karşı bir tutumu ifade ediyor… Mevcut işlerin tüm çalışanlar arasında paylaştırılması, 4 vardiya 6 saat çalışma talebi de bu talebin uygulanabilirliğinin bir göstergesi…  Diğer talepler işsizliği kabul edip onun üzerinden tutum almakta. İşsizlik bir gerçeklik olmakla birlikte mevcut kriz koşullarında korkunç sosyal yıkımları yaratması da kaçınılmaz. Bu nedenle işsizliğin yasaklanması talebini öncelikle dile getiriyoruz…

Günümüz kriz koşullarında işini kaybeden bir emekçinin yeniden iş bulma olasılığı çok az. Bir işçinin işsiz kalması ve yeniden iş bulamaması her şeyini yitirmekle eş anlamlı. Bu durumda geçici süreli yardım ve desteklerin orta ve uzun vadede hiçbir anlamı yok. Örneğin işsizlik sigortasından yararlanma süresi 6–10 ay arasında değişiyor. İşsiz kalan işçi sigortadan yararlanma şartlarının tümünü en iyi koşullarda yerine getirdiğinde en fazla 10 ay maaş alabiliyor. Ödenen en yüksek maaş ise 532 lira. Tekrar edelim: en iyi şartlarda 10 ay, 532 lira. Şubat 2009 itibariyle resmi işsiz sayısı 3,8 milyon. Son 5 yılda işsizlik sigortasında yararlanabilenlerin sayısı ise 814 bin kişi! Patron sendikasının bile gerçek işsiz sayısı 6 milyonun üzerinde dediği koşullarda işsizlik sigortasının işlemediği ortada…

Niye, çünkü işsizlik sigortasından yararlanmak için son 3 yıl içinde en az 600 gün prim ödemek gerek. Hükümet bu süreyi 3 ay kısaltıp 510 güne düşürecekmiş. Bu iyileştirme değil düpedüz emekçilerle dalga geçme. Milyonlarca işsizin olduğu ve her gün yenilerinin işsiz kaldığı bir durumda işsizlik sigortasından yararlanma süresi en az 16 ay olmalı. Erdemir ve İskenderun Demir Çelik patronu işçilerin maaşını kriz 16 ay daha sürecek diyerek kesti. Madem kriz 16 ay daha sürecek işsizlik sigortası da 16 ay süreyle ödenmeli.

En düşük işsizlik ödeneği net asgari ücretle eşitlenmeli ve asgari ücret dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı olan 2 bin 424 lira temel alınarak belirlenmeli. İşsizlik ödeneğinden tüm işsizler yararlanabilmeli. İşsizlik işsizlerin değil hükümetlerin ve patronların yarattığı bir sonuç. Bu nedenle işsizlik sigortası için işçilerden kesilen yüzde 1 prim kaldırılmalı, devlet ve patron payları arttırılarak eşitlenmeli ve her iki kesim kriz süresince ayrı ayrı yüzde 5 ödemeli ve kriz bittiğinde bu oranlar yüzde 3’e sabitlenmeli. Devlete düşen pay çok mu? Silaha daha az bütçe ayırsınlar. Oradan artan işçiye de yeter, çevreye de, çocuklara ve yaşlılara da… Patronlar da ağlamasın, biraz kazandıklarını paylaşmayı öğrensin. Madem aynı gemideyiz!

Kriz, genç işsizler, Kürtler ve “akil adamlar”

Krizin boyutlarını en iyi gösteren olgulardan biri de genç nüfus işsizlik oranı. 15–24 yaş grubuna mensup gençlerin yüzde 28,6’sı işsiz. Kentlerde genç işsizlik oranı yüzde 30,1. Bunlar inanılmaz rakamlar. Toplam işgücünün yüzde 17,7’sini bu 15–24 yaş grubu gençler oluşturuyor. Bu 1 milyon 256 bin gencin kentlerde işsiz durumda olduğu anlamına geliyor. Tekrarlamakta yarar var, bunlar resmî rakamlar ve Şubat 2009 ayına ait.

Kriz devam ediyor ve son üç ay içinde işsizliğin daha da arttığı bir sır değil. Güncel ve gerçek işsizlik rakamları birlikte ele alındığında kentlerde en iyi ihtimalle her 5 gençten 2’sinin işsiz olduğu söylenebilir.

Son 25 yıllık süreç içinde özellikle Kürt illerinden batı şehir merkezlerine büyük nüfus hareketleri oldu. Zorunlu göçle gelen Kürt gençlerinin önemli bir kısmı okula gitme ve düzenli bir çalışma olanağı bulamadı. Genelde inşaatlarda, küçük atölyelerde, işporta ve pazarlarda düzenli olmayan şekillerde çalışan bu Kürt gençleri krizle birlikte büyük oranda işsiz kaldı. Genç işsiz nüfusun önemli bir kısmını bu Kürt gençleri oluşturuyor.

Genelde kayıt dışı sektörlerde istihdam olan bu Kürt gençleri zaten en temel sosyal haklardan mahrum durumda. Krizin devam etmesiyle Kürt genç nüfus içinde işsizliğin daha da artacağı açık! Çalıştıkları işler itibariyle kolay işsiz kalabilen, işsiz kalmalarını engelleyecek örgütlenme ve haklardan mahrum olan, büyük oranda sigortasız durumdaki bu gençler işsiz kaldıklarında doğal olarak ne işsizlik sigortasından ne de bir başka haktan yararlanacak durumda değiller.

Kürt olmaktan kaynaklı baskı ve inkâra bir de krizin getirdiği ekonomik ve sosyal darbeler eklendiğinde yıkımların yaşanmaması neredeyse olanaksız. Kürt işçi ve emekçilerinin krize ve onun işsizlik, yoksulluk, açlık gibi yıkıcı sonuçlarına karşı kendi sınıf kardeşleriyle birlikte mücadele etmesi bu açıdan çok önemli.

Lakin Kürt işçi ve emekçilerinin sınıf kardeşleriyle birlikte mücadelesinin önünde aşılabilir engeller olduğu da ortada. Son birkaç haftadır Kürt sorununu çözme adına konuşuluyor. Fırsat ve çözüm birlikte anılıyor. Şu işe bakın ki krizi fırsata çevirme çağrısı yapanlar Kürt sorununda da fırsattan bahsediyor. Bu kadarı bile çözümün değil bir oldubittinin peşinde olduklarını göstermeye yeter. Yerel seçimlerin ardından DTP’ye yönelik başlatılan baskı ve yıldırma politikası bu oldubittinin altyapısını örmeyi amaçlıyor… Çözüm adına eski bürokrat, liberal vs kişilerden kurulu “akil adamlar” heyeti önerenler Kürt
halkının gerçek dostlarının işçi sınıfı ve emekçi yoksullar olduğunu unutmamalı…

Fırsatçılar sorun çözmez, sorundan faydalanır…

Bir başkasının ekmeğini kendine lokma yapmayan, başkalarının sırtına basarak saraylar inşa etmeyi kabul etmeyen, emeğe ve alın terine saygı duyup ya hep beraber ya hiçbirimiz diyenleriz…

Bir araya gelip dayanışan, fırsatçılığa hayır, eşitliğe evet diyenleriz…

Fırsatçı; sorun çözmez, sorundan faydalanır… Kapitalizmin göbek adının fırsatçılık olduğunu bilenleriz…

Tembeli çalışkan, yanlışı doğru, yalanı gerçek, kötüyü iyi, zalimi mağdur ilan eden kapitalizmin her şeyin içini boşalttığını görenleriz…

Bu nedenle kelepir bir demokrasinin fırsatçı çözümlerine hayır, dayanışma ve eşitliğe evet diyoruz.

İşten Atılmalar Yasaklansın! 4 Vardiya, 6 Saat!

Türk, Kürt, Ermeni tüm emekçiler mücadeleyi birleştirmeye!

Yorumlar kapalıdır.