Grev, tüm emekçilerin hakkıdır!

Bu yıl, kamu emekçilerinin toplu görüşme süreci 15 Ağustos’ta başladı. Bu görüşmeler yaklaşık 2 milyonu aşkın memuru ilgilendiriyor. Görüşmeye katılan sendikaların talepleri birbirlerinden farklıydı; fakat hükümet bunların birçoğuna yanaşmadı. Görüşmeler, zam miktarları konuşmaya başlanınca tıkandı.

Hükümet, 2010 yılı için kamu emekçilerine 2,5+2,5; yani yılın iki yarısı için de yüzde 2,5 zam oranını teklif etti. Hatta Bakan Hayati Yazıcı, görüşmelerin başında 2002’den bu yana memur maaşlarına yüzde 187 zam verdikleri gerekçesiyle, sendikaları daha fazla zam istememeleri için uyardı. Bakan, bu hesabı nasıl yaptı bilemiyoruz; fakat kamu emekçilerinin yüzde 95’inin yoksulluk sınırının altında nasıl yaşadığını çok iyi biliyoruz.

Müzakerelerde Memur-Sen, hükümetle uzlaşmak için zam oranını 4+4’e indirse de, yine de hükümetin önerdiği zam oranı “tabanının” kabul edeceği türden değildi. En azından sendika bürokratlarının biraz daha ısrar etmesi gerekirdi. Memur-Sen, en düşük memur maaşının 1.360 TL’ye yükseltilmesini; Kamu-Sen’de bu rakamın 1.219 TL’ye çekilmesini söylüyor. KESK ise 1.500 TL maaş limitinin yanı sıra, işsizlere açlık sınırında “yurttaşlık payı” ödenmesi, gelir vergisi oranlarının yüzde 10 azaltılması, kamudaki güvencesiz istihdam biçimlerine son verilmesi gibi taleplerini dile getiriyor, en önemlisi de memurların “toplu iş sözleşmesi (TİS) ve grev” hakkına sahip olması gerektiğini belirtiyor.

Sendikaların toplu görüşme masasından hüsranla ayrılmaları, kapitalizmin kendisinin dayattığı bir gerçek: Hükümet zamlara “kriz ayarı” vermeye çalışıyor. AKP döneminde ekonomik büyüme yüzde 6,2 oranında gerçekleşirken, emekçilerin ücretleri yüzde 30 geriledi. Kamu emekçilerinin alım gücü yüzde 40’a varan oranlarla düştü. Bütün bunlara karşın, kamu emekçileri üretimden gelen güçlerini kullanabilecekleri grev hakkına bile sahip değiller. Grev hakkına sahip olmayan bir sendikanın, sınıf ve mücadele örgütü olarak var olması mümkün değildir. Dolayısıyla, toplu görüşme süreci baştan, toplu bir oyalanmadan ibarettir.

Kamu-Sen ve Memur-Sen, bu tıkanma sürecinin ardından Uzlaştırma Kurulu’nun müzakereleri “barışçıl” biçimde bitirmesinin hazırlığı içine girdiler. KESK ise, eylem takvimini açıkladı ve bu süreçte belli protestolar yaptı. Sonbaharda da bir uyarı grevi hazırlığı içerisinde olduğunu ilan etti. KESK’in neden sonbaharı beklediği belirsiz, bu tip bir grevin, eğer gerçekleşirse, gücünü kısmi protesto gösterilerinden alamayacağı da aşikâr.

Kamu emekçilerinin zam hayali başka bahara kaldı. Hükümetin kriz bahanesini, duruma bakılırsa, sendikalar da türlü kılıflar bularak, kabul edecek. Sendika önderlikleri kabul edebilir, ama olan tabandaki milyonlarca kamu emekçisinin cebinde eriyen paraya olacak. Dolayısıyla, bu saldırılara karşı koyabilmemiz öncelikle grev ve TİS hakkımızı kazanmamızla mümkün. Ancak grev silahına sahip olmamız bizi o masada güçlü kılacak ve bu görüşmeleri bir orta oyunu olmaktan çıkaracak.

Yazan: Dicle Nadin (31 Ağustos 2009)

Yorumlar kapalıdır.