Sınıf Uzlaşması değil, Sınıf Birliği!
Acıkıyoruz biz de! Ve susuyoruz… Sonra hastalanabiliyoruz… Ve okutalım isteriz biz de çocuklarımızı… Bu düzende doymak için çalışmaya mecbur işçi de insan haliyle. Ve sağlık ve eğitime en az diğerleri kadar ihtiyaç duyar. İşsiz kaldığında parasızdır, parasızsa açtır ve insanlar açlıktan ölürler; işsiz de ölür… Yani anlayacağınız bizim de karnımız ekmekle doyar!
Ancak o ekmek küçüldü. Kapitalizmin içine sürüklediği bu krizin bedeli bize ödetildiğinden beri, iyice küçüldü. Daha yoksul, işsiz ve daha fazla açız şimdi… Daha güvencesiz ve daha kaygılıyız…
Daha kötüye
AKP hükümeti öncüllerinden devraldığı sınıf karşıtı politikaları başarıyla sürdürdü. Bu süre içinde birçok hakkımız gasp edildi. Son olarak da meclisten geçen yasa ile İşsizlik Sigortası Fonu hazineye aktarıldı.
“Zaten orda öyle duruyordu, bir işe yarar belki” diyenleriniz olabilir. Biz de tam bunu diyoruz: Fon 2002’den beri orda öylece durdu ve 42 milyar TL’ye ulaştı. Aslında, öylece de durmadı. Devlet tahvillerine yatırıldı, kamu kâğıtları alındı. Yani bu süre boyunca da aslında hep Hazine’yi besledi. Öylece duran yalnızca işsizler oldu, işsizlik oldu. Ve aslında o da öylece durmadı. O da arttı, büyüdü…
İşsizlik Fonu’ndan, Patrona teşvik fonuna
Kriz gelip çattığında ve hükümet artan işsizlik karşısında eli kolu bağlıymış gibi durmayı tercih ettiğinde, o fon işaret edildi: “İşte kaynak, en azından bu fondan yararlanma şartlarını kolaylaştırın, hiç değilse işsize verilen ödenek miktarını arttırın.” Biz de önceki sayılarımızda buna çok kez değindik. “Orada koskoca bir fon var, bari bir işe yarasın” dedik. Ancak bu ve benzeri talepler duyulmadı… Duyulan yine, patronların sesi oldu.
Adı üstünde İşsizlik Sigortası Fonu, yani işsizliğin sonuçlarını giderici, istihdam yaratıcı, mağduriyetini tanzim edici bir sigortayı finanse etmesi için üstelik ücretlerimizden kesilen primlerle oluşturulmuş bir fon, , birden oldu Patrona Teşvik Fonu!
Ve orada öylece duran, bütçenin yüzde 15’ine denk koskoca meblağ bir işe yaradı evet (!) ; ancak hükümetin elinde elbette yatırımcının işine yaradı. İyi günde ve şimdi kötü günde kaybeden yine emekçi oldu!
Kürt işçileri kapsamayan bir açılım mümkün mü? • Aramızdan bazıları yine tüm iyi niyetiyle diyebilir: “Olsun, bakın para GAP’a aktarılacakmış; hem bu ‘Demokratik Açılım’ı da sağlayacakmış.” Hayır, biz açılıma karşı değiliz. Hatta buyursunlar, biz açılımımızı iç sayfada uzunca yazdık. Ama önce cevap versinler, GAP Projesi nedir? Bunca yıl niye sonuç vermemiş, bunun karşılığında ne kadar para çekmiştir? Ve bütçedeki para bitmiş midir, ya da hangi kirli savaşta yenmiştir ki bu açılım işsizlik sigortası fonundan aktarılan paralarla finanse edilecektir? Doğrudur, işçi ve emekçiler bugün Kürt halkının tek gerçek müttefikidir ama hak verirsiniz ki bundan kasıt hükümetin düzenbazca oyunu değildir!
“Kürt Açılımı”nı GAP kara deliğinin kaderine bağlamak ne denli samimiyse, GAP’a yatırımı istihdam arttırıcı gibi göstermek o denli samimidir! Ancak tersinden, işsiz nüfusun büyük kesimini oluşturanların Kürt gençler olduğunu göz önünde bulundurursak şu doğru ve samimi bir vurgu olurdu: İşsizlik çözülmeden Kürt sorunu çözülemez!
Ama bu ihtiyaçla bir adımın kalıcı istihdam olanaklarını sorgulaması beklenirdi ve elbette sorunun tek muhatabı işçi ve emekçilerin taleplerini göz ardı etmemesi!
Son yasanın doğrudan söylediği ise aslında şudur: “Bugün işsizlik sorunu da Kürt sorunu da burjuvazinin çıkarlarını etkilediği kadarı ile bir sorundur; zaten ancak onun sorunu olduğu kadarı ile de bizi ilgilendirir ve bir çözüm içerir.”
Biz de cevabımızı şöyle verelim dilerseniz, “Bu sorunlar bizzat burjuvazi tarafından yaratılmıştır. Tam da bu nedenle, onlar bu sorunu çözmez, ya da evet, onun çıkarlarını ilgilendirdiği kadarı ile ‘çözer’! Sonucunda yıllarca yaptığı gibi sorunları yalnızca daha da ağırlaştırmış olur ve daima biz işçi-emekçilere fatura eder. Üstelik fatura ederken Türk veya Kürt olduğumuza da zerre kadar bakmaz. Tıpkı yoksulluğun ve işsizliğin adımıza kesilen faturalarında olduğu gibi.”
Bu durum karşısında Kürt ve Türk emekçilerin en büyük ortak mücadelesi ise Kürt-Türk tüm işçi ve emekçilerin gönüllü -yani daha en başından ayrılabilme hakkı üzerinden tanımlanmış- özgür ve eşit birlikteliğinden taraf örülebilir.
Yazan: İşçi Cephesi (2 Eylül 2009)
Yorumlar kapalıdır.