Kriz, zamlar ve AKP hükümeti

2008 yılının son çeyreğinde açığa çıkan ekonomik kriz derinleşerek devam ediyor. En iyimser tahminle Eylül 2008’den bu yana, geride kalan 17 ayda, bir milyonun üzerinde insan kriz nedeniyle işini kaybetti. Ve mevcut işsiz sayısı resmi rakamlara göre 3,5 milyona, reel rakamlara göre ise 6,5 milyona ulaştı.

Yeni bir iş bulamayan milyonlarca işsizin varlığı yüz binlerce aileyi doğrudan açlık ve barınma tehlikesiyle karşı karşıya getirdi. Krizin başından bu yana bu nedenle “İşten atmalar yasaklansın!” talebini dile getiriyoruz. Hükümet ise krizin en başından bu yana işsizler için koşulları daha da ağırlaştırmanın dışında hiçbir şey yapmadı. İşten atmalara karşı tedbir almadı. Büyüyen işsizler ordusu için işsizlik fonunun kullanımını kolaylaştırma ve yaygınlaştırmayı da düşünmedi. Aksine hükümet işsizlik fonunda biriken parayı krizi bahane ederek patronlar yararına farklı alanlara kaynak olarak aktardı.

Bu durum karşısında talebimiz, “İşsizlik fonu tüm işsizlerin kullanımına tahsis edilsin!” oldu. Öte yandan henüz bir işe sahip olanlar ise yoğun işsizlik koşullarında ücret düşürme, zam vermeme, ücretsiz izin, esnek ve daha yoğun çalışma, sosyal haklarda kısıntı gibi saldırılara maruz kaldı. Yoğun işsizlik ücretler, sosyal haklar ve örgütlenme üzerinde parçalayıcı ve geriletici bir etkiye yol açtı.

“Mevcut tüm işler çalışanlar arasında paylaştırılsın; ücretlerde herhangi bir kesinti olmaksızın 4 vardiya 6 saat çalışma düzeni!” talebini bu nedenle dile getirdik, getiriyoruz. Bu koşullar rağmen eldeki tüm kaynakları patronların hizmete sunan AKP hükümeti krizin faturasını işçi sınıfına ve emekçilere çıkarmak konusunda ne kadar kararlı olduğunu iğneden ipliğe her şeye zam yaparak bir kez daha gösterdi.

Milyonlarca insanın işsiz olmasına ve çalışanların da ücretlerine zam alamamasına rağmen AKP hükümeti her tür ürün ve hizmete zam yaparak ne demek istiyor?

Bu sorunun biri güncel diğer gelecekle ilgili iki açıklaması bulunmakta: Bir; krizin faturasını -ücretleri düşürüp çalışma koşullarını ağırlaştırma yöntemiyle- işçi sınıfına ve emekçilere fatura etmek. İki; daha yoğun sömürü sadece bir kriz dönemi uygulaması olmayıp kalıcı bir sisteme dönüştürülmek isteniyor. 30 yıldır devam eden neoliberal saldırılar mevcut kriz uygulamalarıyla harmanlanarak yeni ve kalıcı bir sistem devreye sokulmak isteniyor.

Tabii ki AKP hükümeti kriz politikasını ve zamları böyle sunamayacağı için her tür kandırma araç ve yöntemini devreye sokuyor. Örneğin asgari ücretin, emekli maaşlarının ve kişi başına düşen milli gelirin kendi dönemlerinde önceki dönemlerin çok üstüne çıktığı iddia ediyor. Bu nedenle iğneden ipliğe her şeye zam yaparken emeklilere 63–101 lira arası zam yapmayı da ihmal etmiyor. Birçok insanın da kafası karışıyor. Oysa AKP hükümeti döneminde emeklilik yaşı 65’e, prim gün sayısı 8 bine çıkarıldı. Bu Türkiye koşullarında çalışanlar için emekliliğin imkânsız olması anlamına geliyor. Kısacası AKP kaşıkla verdiğini kepçeyle alacağını bildiği için de ekonomik açıdan bir kaybı olmuyor.

AKP hükümetinin adalet ve demokrasi söylemlerinin içinin ne kadar boş olduğu, kandırma amacı taşıdığı ortada. Bulunduğumuz alanlarda -işyerimizde, okulumuzda, mahallemizde- gittikçe kötüleşen yaşam koşullarımızı, krizin neden ve sonuçlarını, zamları, hükümetin sermaye yanlısı işçi düşmanı niteliğini ve en önemlisi; sessiz kalır, örgütlenip mücadele etmeksek bütün bu sürecin gelecekte çok daha kötü koşullara dönüşeceğini bıkıp usanmadan, sabırla anlatmamız gerekiyor.

Yorumlar kapalıdır.