Özelleştirme mağduru kadın olmak
’70ler bunalımının ardından düşen kâr oranlarını yeniden arttırmanın bir yolu olarak özelleştirmeler neoliberal politikaların temel direği olmuştur.
Türkiye’de de hükümetler sermaye için kârlı yeni sektörler açmanın yolu olarak kamudaki işletmeleri sermayeye peşkeş çekme politikaları izlemişlerdir -bugün Tekel’de olduğu gibi-; ya da özel işletmelerin zararlarını kamulaştırırlar, yani faturayı emekçilere keserler. Özelleştirmenin bedelini de, çoğunlukla kadınlar ağır bir şekilde öder.
Özelleştirmelerin hız kazandığı ekonomilerde, işine son verilenlerin azımsanmayacak oranını kadınlar oluşturur. İşlerini bir şekilde ellerinde tutsalar bile, devam etmenin sonuçları ağır olur.
Çünkü özel sektör, uzun mücadeleler sonucunda elde edilmiş ve kamuda bir yükümlülük olarak sunulan annelik izni, kreş ve çeşitli sosyal yardımları tırpanlar. Bütün bunların sonucunda, kadınların aile ve iş yaşamlarını birlikte yürütmelerine olanak sağlayan birçok sosyal hak kaybedilmiş olur.
Özelleştirmelerin kadınlar açısından bedelini gözlemlemek için Tekel örneği oldukça manidar ve bu sonuçlar bugün Ankara’da direnen Tekel’li kadın işçilerin direnişinin haklılığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Tekel’in 2001’de özelleştirme kapsamına alınmasından bu yana birçok işletmesi kapanmış ve çalışanlarının birçoğu işten atılmış ya da zorunlu emekli edilmişti. Özelleştirme başladığından beri kadın çalışanlar yüzde 30 oranında azalmış ve daha önce sözleşmeli de olsa yılın 12 ayı ücretli çalışan kadınların, 2002 yılından itibaren sözleşmeleri beş ay ile sınırlı tutulmuştur.
Tüm bu saldırılar 2003 yılında zirveye çıkmış ve Tekel, 1695 kadının işine son vermek istediğini bildirmiştir. Bunun üzerine Tek Gıda-İş’te örgütlü kadın işçiler, mücadele ederek Tekel yönetimine, başka şehirdeki işletmelere gönderilerek çalışmaya devam etmelerini kabul ettirmiştir. Ve kadınlar bu mücadele sonucu hem işlerini kaybetmemişler hem de kadrolu olmuşlardır.
Bu önemli başarıya rağmen, elbette ki birçok kadın için ailelerini bırakarak yeni bir şehirde hayat kurmaya çalışmak son derece yıpratıcı ve maddi anlamda zor olmuştur; çünkü özelleştirilen şirketin yönetimi kadınlara kalacak yer ve ek yardım temin etmemiştir.
Bu yüzden büyük şehirde geçim sıkıntısı yaşayan birçok kadın işlerini bırakarak, yaşadıkları şehre geri dönmek zorunda kalmıştır.
Bu mücadele deneyimi gibi, bugün Ankara’daki direniş de, kadınların her şeyden önce emeklerine sahip çıkmalarının ve örgütlenmelerinin önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Gücümüz var; yeter ki hak ettiklerimizi talep edecek cesareti birlikteliğimizde bulalım.
Yazan: Dicle Nadin, 26 Ocak 2010
Yorumlar kapalıdır.