1 Mayıs’a doğru işçi direnişleri sürerken…
İmkân ve sınırlılıkları, ilerilik ve gerilikleri bir arada görebilmek sınıf bilinçli öncü işçilerin ve devrimci sosyalist militanların birincil görevidir. Bu görev tüm olasılıkların hesaba katıldığı devrimci bir perspektif oluşturabilmemize imkân sunar. Devrimci işçi hareketinin bütün deneyimi göstermektedir ki sınıf mücadelesi gerçekler üzerine inşa edilmelidir. Bunun anlamı tüm olasılıkların gerçekçi bir analizinin yapılmasıdır.
İşçi sınıfının devrimci dönüştürücü gücüne inanıyoruz. İşçi sınıfının toplumsal kurtuluşun öznesi olduğuna inanıyoruz. Lakin yine biliyoruz ki tek tek işçiler kendiliğinden dönüştürücü bir güce sahip olmadığı gibi bir bütün olarak işçi sınıfı da durduğu yerden dönüştürücü devrimci bir güç olamaz; toplumsal kurtuluşun öznesi haline gelemez.
Eğer işçi sınıfı toplumsal kurtuluşun ve tarihsel dönüşümün otomatik olarak öznesi olsaydı kuşkusuz ezen ve ezilenlerin tarihi bugüne dek olduğundan daha farklı yazılırdı. Sınıf mücadelesinin tarihinde enternasyonalist devrimci işçi partilerinin işlev ve öneminden, bu partilerin kitlelerin devrimci seferberlikleri içinde inşasından, bilinç ve deneyimden değil bir başka şeyden kendiliğindenciliğin dönüştürücülüğünden bahsetmemiz gerekirdi. Oysa sınıf mücadelesinin tarihi ve bizatihi muzaffer tek proleter devrim olan Bolşevik Devrim, kendiliğindenciliğin değil, program, plan ve örgütün, diğer bir ifadeyle baştan sona bilinçli bir müdahalenin zaferi getirebileceğini göstermiştir.
Daha da ötesi sınıf bilinci olmayan işçilerin genel tutumu direniş ve devrimci seferberlik anları dışında mevcut düzenin devamından yanadır. Bu tespit işçi sınıfına inançsızlık değildir; tam tersine bir grevi örgütlemenin, bir mücadeleyi sürdürmenin zorluk ve sorumluluklarının farkına varmaktır. Bu gerçeği göz ardı etmek genellikle bir felaket anlamına gelir.
Politik sarkaç
Özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra sosyalist hareket bu çerçevede giderek daha fazla ve belirleyici oranda bir eksen kaymasına uğramıştır. Bir yandan sınıf mücadelesinin durgun ve işçi direnişlerinin görece az sayıda olduğu dönemlerde proletaryanın varlığı bu sol tarafından unutulmakta; diğer yandan sınıf hareketinin görece yükselişe geçtiği dönemlerde ise proletarya yine bu sol tarafından adeta kutsanmaktadır. Kısacası işçi sınıfını merkeze alarak bağımsız bir sınıf mücadelesi ve hareketi inşa etmekten uzaklaşan sol bu iki nokta arasında salınmaktadır.
Bu, bir keşfedip bir unutma sonucunda işçi sınıfı toplumsal dönüşümün öznesi olmaktan çıkarılmakta ve dahası bu anlayıştaki sol için nesne haline gelmektedir. Bu noktadan sonra sınıf hareketi bu anlayıştaki her bir sol grubun kendi varlığını yüceltip desteklediği oranda kıymetli sayılmakta, bu amaca hizmet etmeyen işçi direnişleri ise yok sayılmaktadır. Direniş seçme bu durumun en açık görünümlerindendir. Küçük burjuvazinin düğün ve cenazelerde en güzel kıyafetleriyle boy göstermesi gibi bu sol da vitrine çıkma anı geldiğinde alanlarda en iyi fotoğraf karesini verecek şekilde yer almayı sınıf mücadelesi sanmaktadır.
Bütün direnişleri kucaklamak
Türkiye’nin dört bir yanında sürmekte olan hangi direnişe giderseniz gidin işçiler yeterince destek göremediklerini, mücadelelerinin zayıf kaldığını, seslerini duyuramadıklarını söyleyecektir. Birçok durumda orada bulunmanızın kendileri için ne kadar önemli olduğunu gözyaşları içinde ifade edeceklerdir. Bu tür vitrin dışında kalmış mücadeleler içinde emek harcayan bütün sınıf bilinçli işçiler ve devrimci sosyalist militanlar da bu gerçeği teyit edeceklerdir.
TEKEL gibi bir dönem televizyonların her gün ana haber bültenlerinde birinci haber olarak verdiği bir direnişin parçası olmak kuşkusuz çok önemlidir. Çünkü hepimizin söylediği gibi, “TEKEL kazanırsa bütün işçi sınıfı kazanacaktır!” TEKEL nasıl kazanır? Mücadeleyi birleştirme perspektifiyle dört bir yanda sürmekte olan direnişlerle TEKEL’i birbirine bağlayacak bir politik hat izleyerek. Mücadeleleri birleştirerek! Mücadeleler nasıl birleşir? Öncelikle TEKEL işçilerinin direnişinin bir parçası olmanın sadece Ankara’da çadır bölgesinde yatıp kalkmayla sınırlı olmadığının farkına vararak. En kıyıda köşede kalmış direnişleri duyulur görülür hale getirerek. Bu direnişlerin arasında koordinasyon sağlayarak! Şu direniş işime yarar, bu işime yaramaz demeyerek. Direnişleri sahibiymiş gibi parsel parsel bölüp parçalamayarak.
İkameciliğe ve hareketçiliğe karşı proleter çizgi
Bir politik hastalık olarak ikamecilik on yıllar boyunca sınıf hareketinin gelişip büyümesinin önünde bir engel oldu. Sınıfın yerine kendini geçiren güçlerin çizgisi hareketçilik sapmasına yol açtı. İşçi sınıfının başına çöreklenmiş siyasi ve sendikal bürokrasiler direnişleri pazarlıklarının bir aracı haline getirdi. Ve gün geldi işçi sınıfı için en iyisini kendilerinin bildiğini iddia edenler ortaya çıktı.
Sınıf bilinçli işçiler ve devrimci sosyalist militanların görevi sınıf mücadelesi tarihinin tüm deneyimlerini özellikle de yenilgiler kısmını en iyi şekilde öğrenmektir. Kuşkumuz olmasın ki bugün sürmekte olan her bir direniş ve bu direnişler çerçevesinde dile getirilen görüşlerin neticelerine dair sayısız örnek sınıf mücadelesi tarihinde yer almaktadır. Çok uzaklara gitmeye de gerek yok!
TEKEL işçileri 1 Nisan’a nasıl geldi?
İşçi Cephesi gazetesi olarak 78 gün boyunca Ankara’yı mesken eyleyen TEKEL işçileri çadırları söküp geri dönmeye karar verdiğinde bunun çok büyük bir yanlış olduğunu ifade etmiştik. Danıştay’dan çıkan 4C’ye geçme süresinin 7 ay daha uzatılma kararıyla birlikte TEKEL işçilerinin zafer kazandığı ilan edildiğinde bunun bir aldatmaca olduğunu söylemiştik. Tek Gıda-İş Başkanı 1 Nisan’da yeniden Ankara’ya gelerek AKP hükümetini bir kez daha ikaz edeceklerini söylediğinde TEKEL işçilerinin 78 gün boyunca kazandıkları mevzileri kaybetmenin eşiğinde olduğunu belirtmiştik. Israrla mevzilerin asla terk edilmemesi gerektiğinin ve TEKEL işçisi bir kez Ankara’yı terk ederse direnişin tamamen belirsiz bir sürece gireceğinin altını çizmiştik.
1 Nisan günü AKP hükümeti kendinden beklendiği gibi Ankara’nın kapılarını TEKEL işçilerine kapadı. Basın açıklaması yapıp dağılacaklarını söyleyen Tek Gıda-İş Başkanı’nın tehdit süsü verilmiş yalvarmaları ise polisi yumuşatmaya yetmedi. Neticede yanındakilerle birlikte bir iş hanına kaçarak cop ve gazdan korunmaya çalışan TEKEL işçilerinin başkanının Ankara’yı terk etme kararının sonuçları ortaya çıkmış oldu. Üstelik on binlerin doldurduğu Ankara meydan ve sokaklarında bu kez işçilerle birlikte sayıları 3 bini geçmeyen bir topluluk ancak olabildi. Polis 300–500 kişiden daha fazlasının bir araya gelmesine ise şiddet dolu bir tutumla karşı koydu.
78 gün boyunca kararlı bir şekilde birbirine kenetlenen TEKEL işçilerinin kazandığı moral ve güvenin bu tablo neticesinde yerle bir olduğunu söylemek ne kadar üzücü olsa da abartı olmayacaktır. Buna rağmen ortaya çıkan bu tabloyu zafer olarak ilan edenlere ise söyleyebilecek tek sözümüz olabilir: Ankara’da polis marifetiyle basın açıklaması yapmaları şiddetle engellenen TEKEL işçilerinin durumu sadece onların değil sürmekte olan bütün direnişlerin de aynı oranda moral ve güven kaybına yol açmıştır. Bir anlamda olumlu bir örnek olarak bir dönem sınıf mücadelesinin taşıyıcı gücü olan TEKEL direnişi bugün 1 Nisan’da karşılaştığı polis duvarıyla birlikte diğer direnişler için ulaşılabilecek doğal bir sınır gibi görünerek tersine bir örnek haline gelme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
TEKEL neden Zonguldak değildir?
İşçi Cephesi olarak kitleselliği ve yarattığı etki açısından TEKEL direnişinin Zonguldak madencilerinin mücadelesiyle birlikte anılabileceğini söylemiş ama çok önemli iki noktanın altını çizmiştik: Bir; Zonguldak madencilerinin mücadelesi 1986’da Netaş işçilerinin direnişiyle başlayan yaklaşık 5 yıllık yükselen bir işçi sınıfı hareketinin bir uzantısı olarak gelişmişti. İki; bu 5 yıllık mücadele döneminde hem çok ciddi bir sınıf bilinçli öncü işçi kuşağı oluşmuş hem de yine bu mücadeleler içinde pişen ve deneyim kazanan sınıf perspektifi sahibi bir proleter devrimci sosyalist militan kuşak da yetişmişti. Bu iki faktör dönem hükümetlerini sarsıp yıkabilmiş, siyasi ve ekonomik önemli kazanımlar elde edilmesini sağlamıştı.
TEKEL direnişi ise giderek gerileyen, büyük ölçüde savunma hattında mevzilenen bir işçi sınıfı hareketinin derin boşluğu içinde ortaya çıkıp var olmaya çalışmaktadır. Ardında ne mücadeleler içinde büyüyüp serpilen bir sınıf bilinçli öncü işçiler kuşağı vardır ne de bu süreci sevk ve idare edebilme ehliyetine sahip bir proleter devrimci sosyalist militan kuşağı bulunmaktadır. Kuşkusuz bu tablo az sayıdaki sınıf bilinçli öncü işçiye ve proleter devrimci sosyalist militana hayati önemde görevler yüklemektedir.
Bu nedenle başından bu yana TEKEL işçilerine olmayan vasıflar atfetme politikasını yanlış bulduğumuzu söyledik ve yapılması gereken temel ve birincil görevin mutlak şekilde mücadeleleri birleştirmek olduğunu ifade ettik. Biz bunu söyledikçe, “iyi de nasıl” sorusu soruldu. İzah ettik: İki temel talep (İşten atmalar yasaklansın! Tüm çalışanlar için iş güvenceli çalışma hakkı!) etrafında bütün direnişler arasında bir koordinasyon kurulmalıdır. Bu koordinasyon tüm eylemliliklerin birleşik bir sınıf hareketi temelinde gerçekleşmesini sağlama hedefiyle hareket etmelidir.
1 Mayıs 2009’dan TEKEL direnişine
Bu perspektifi bir gereklilik olarak sadece TEKEL direnişi özelinde de geliştirmedik. Bundan bir yıl önce 1 Mayıs 2009 öncesinde birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs’ın gerçekleştirilmesinin sınıf hareketi için hayati önemde olduğunu belirttik. Alan tartışmalarının işçi sınıfını
bölmesine izin vermemek gerektiğini, 15 Şubat 2009’da İstanbul’da 50 bin işçi ve emekçinin katıldığı mitingin sınıf hareketine verdiği moral ve güveni temel alarak 100 hatta 200 bin kişilik bir 1 Mayıs’ı hedef haline getirmenin öneminden bahsettik. Sonuçta toplamda sayısı 15 bini geçmeyen iki 1 Mayıs gerçekleşti. İnanılmaz ama solun büyük bir kısmı bu tablonun bile zafer olduğunu iddia etti. Oysa Hükümetin icazetiyle birkaç bin kişi Taksim Meydanı’na girerken, birkaç bin kişi de Kadıköy’de yer aldı.
Baştan bu yana ısrarla ifade ediyoruz; sınıf bilinçli öncü işçiler ve proleter devrimci sosyalist militanlar için tek ölçü işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı kazandıysa yapılan doğrudur! İşçi sınıfı alan tartışmalarıyla ortaya çıkan bölünmüş 1 Mayıs’tan ne kazanmıştı? O bölünmeden bugüne ne kaldı? Kuşkusuz ikamecilik, hareketçilik, “ben yaptım oldu” dışında! Hayatın cilvesine bakın ki o tarihten bu yana sınıf hareketinin yönünü tayin eden bütün işçi sınıfı eylemlilikleri TEKEL ve belediye başta olmak üzere Kadıköy’de yer alan Türk-İş ve bağlı sendikaların etrafında gelişti. Taksim tercihini öne çıkaran DİSK ve KESK dâhil diğer tüm sendikalar ve sol, Türk-İş ve bağlı sendikalar etrafında gelişen işçi eylemliliklerinde yer alarak sınıf mücadelesine müdahil oldular. Bu tablo bugün Kadıköy’den TEKEL’e, Esenyurt belediye işçilerine dek açılan yolda devam ediyor.
Şimdi soru şu? TEKEL işçileri, onlarla birlikte hareket etme eğiliminde olan itfaiye, İSKİ, Tariş, Esenyurt belediye işçileri ve diğerleri sendikalarının (Türk-İş) belirlediği bir alanda 1 Mayıs’ı kutlamak istediğinde mücadele alanı neresi olacak?
Birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs mutlaka sağlanmalıdır çünkü…
Dünya ekonomik krizinin de eşlik ettiği neoliberal saldırılar altında işçi sınıfının mücadeleleri birleştirmek dışında bir seçeneği bulunmuyor. İşten atma yasaklanmadan, tüm çalışanlar için iş güvenceli çalışma olanağı sağlanmadan mevzilerin korunup geliştirilmesi söz konusu olamaz. İşçi sınıfı bugün birleşik bir mücadeleye hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyor. Bu ihtiyacın giderilmesi yolunda birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ın birleşik ve kitlesel bir şekilde kutlanması gerçek bir başlangıç olabilir.
Böylesi bir birleşik sınıf hareketinin yaratılması Kürt sorununun çözümünden baskı ve şiddet rejiminin dönüştürülmesine kadar güçlü adımlar atılmasını da sağlayacaktır. Bu adımlar sadece Türkiye’de değil tüm bir Ortadoğu coğrafyasında devrimci bir dalgaya dönüşebilir. Emperyalizmin bölgeden defedilmesi ve gerici bölge rejimlerinin yıkılması dâhil birçok adımla Türkiye işçi sınıfı hareketinin birleşik bir cephe oluşturması arasında doğrudan bir ilişki bulunuyor. Bu ilişkinin kurulup geliştirilmesinde sınıf bilinçli öncü işçiler ve proleter devrimci sosyalist militanlar kuşkusuz başı çekecektir. İlk görev mücadeleleri birleştirme yolunda birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs’ı gerçekleştirmektir.
Yorumlar kapalıdır.