Temel görev aynı: Mücadeleyi birleştirmek!

İşçi Cephesi gazetesi elinizde tuttuğunuz 24. sayısıyla birlikte ikinci yılını tamamlamış oluyor. İki yıl önce Ocak 2009’da birinci sayımızı yayımladığımızda dünya büyük bir ekonomik krize girmişti. Krizin açığa çıktığı Eylül 2008’den gazetemizin birinci sayısının yayımlandığı Ocak 2009’a kadar geçen beş aylık sürede bir buçuk milyon civarında işçi-emekçi işten atılmıştı (Türkiye İstatistik Kurumu’nun -TÜİK- mevsimsel etkilerden arındırılmış resmi rakamlarına göre 752 bin kişi),

milyonlarcası da ücretsiz izin, sıfır zam, karşılıksız fazla mesai, sosyal hak kesintileri gibi saldırılara maruz bırakılmıştı. Kuşkusuz emekçiler bu saldırılara karşı kayıtsız değildi. Mücadele vardı ama dağınıktı. Bu nedenle ilk sayımızda temel şiarımızı “Mücadeleleri Birleştirelim!” başlığıyla belirlemiş ve şöyle demiştik:Biz diyoruz ki; işten atmalar yasaklanmalı, keyfi işyeri kapamalarının önüne geçilmeli, iflas eden işyerlerinin çalışanlarına yeniden iş sağlanana kadar insanca yaşayacak kadar işsizlik parası ödenmeli. Tabii biliyoruz ki, krize karşı mücadeleleri birleştiremezsek işyerimizi, işimizi, aşımızı koruyamayız.

Kuşku yok ki iki yıl önce olduğu gibi bugün de en önemli saldırı işten çıkarma (ve buna bağlı olarak sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma ve esnek çalıştırmadır) ve temel görev de mücadeleyi birleştirmektir. İşten çıkarmanın yasaklanması ve mücadeleyi birleştirme taleplerini ayrılmaz bir bütünlük içinde ısrarla dile getirmemiz boşuna değildir. Türkiye’nin yapısal önemdeki en önemli sorununun işsizlik (ve buna bağlı yoksulluk, barınma gibi diğer konular) olduğu ve bu sorunu doğrudan semaye düzeninin kendi zenginliği adına ürettiği unutulmamalıdır.

Nitekim TÜİK’in verilerine bakıldığında, AKP hükümetinin işsizlik sorununu çözme konusunda en başarılı olduğu Ocak 2007 döneminde dahi işsiz sayısı 2 milyon 285 bin ve işsizlik oranı da yüzde 9,8’dir. AKP hükümetinin altın dönemi, üstelik resmi rakamlara göre, her 10 kişiden birini işsizliğe mahkûm ediyorsa bu, işçi ve emekçilerin değil ancak patronların düzeni olabilir.

Devam eden yıllara baktığımızda da krizin faturasının işçi ve emekçilere çıkarıldığını açık şekilde görmekteyiz. Ocak 2008’de işisz sayısı 2 milyon 326 bin, işsizlik oranı yüzde 10,1 iken Ocak 2009’da işsiz sayısı, resmi rakamlara göre bile, bir milyon 28 bin kişi daha artarak 3 milyon 354 bine, işsizlik oranı da yüzde 13,8’e çıkmıştır.

Başbakan Erdoğan iki yıl önce olduğu gibi bugün de krizin Türkiye’yi teğet geçtiğin de ısrar etmeye devam etsin, ama rakamlar ortada! Üstelik çok değil sadece birkaç hafta önce açıklanan Türkiye’nin en zenginleri listesi de patronların krizden zenginleşerek çıktıklarını gösteriyor. Ekonomist’in gerçekleştirdiği bu araştırmaya göre Türkiye’nin en zenginleri krizde servetlerini ikiye katlamışlar. En zengin 100 patronun toplam servetleri 227 milyar dolara ulaşmış! Bu patronlar arasında kriz var diyerek Brisa’dan, Akbank’tan işçi çıkaran, aylarca ücretsiz izin uygulayan Sabancıların olması çok mu şaşırtcı? Koçlar, Şahenkler, Karamehmetler, Eczacıbaşılar tekmili birden sıralanmışlar listede…

Onlar zenginliklerine zenginlik katadursun Ocak 2010 verilerine göre işsiz sayısı 3 milyon 286 bin, oran yüzde 12. Onca taklaya, yalana rağmen devletin resmi verilerine göre son üç yılda işsizler ordusuna bir milyon kişi eklenmiş. Ocak 2011 verileri dört ay sonra açıklanacak ama TÜİK’in açıkladığı Ağustos 2010 tarihli son resmi veriler Ocak 2007’den bu yana işsizler ordusuna 800 bin kişinin eklendiğini gizleyemiyor.

Yine de AKP hükümetinde mavi boncuk bitmez! Bakanlar Kurulu’nun son yaptığı düzeltmelerle Türkiye’de kişi başı gelir 15 bin doları bir an da aşıverdi. Diğer bir ifadeyle ortalama kişi başı aylık gelir 1900 lira oldu. Oldu da asgari ücret net 599 lira ve yaklaşık beş milyon asgari ücretli var. Ortalama emekli aylığı 500 lira, yaklaşık sekiz milyon emekli var. Çalışanların ortalama maaşı 800 lira, 15 milyon ücretli çalışan var. Resmi rakamlara göre 3 milyon da işsiz var (gerçek rakam 6 milyon). Kısacası bahsi geçen 1900 liranın işçinin, işsizin, emeklinin cebine girmediği ortada. Toplam servetleri krize rağmen 227 milyar dolara yaklaşan 100 patronun cebine giriyor olmasın? Deveyi hamuduyla götürmek bu olsa gerek.

Ocak 2009’da birinci sayımızda dediğimiz gib:her 5 kişiden 1’inin işsiz, her 2 kişiden 1’inin sosyal güvenlik sisteminin dışında olduğu bir Türkiye’de bütün işler 4 vardiya 6 saat çalışma düzeniyle tüm çalışanlar arasında paylaştırılmalı. Herkes için sosyal güvenlik olmalı. Ücretler düşürülmemeli, insanca yaşayacak seviyede, yoksulluk sınırının üzerinde olmalı.

Bu hedefle, “Krize karşı bütün mücadeleleri birleştirelim. Krize karşı ortak mücadele birliklerini yaratalım. Gün dayanışma, birlik ve mücadele günüdür.

Yorumlar kapalıdır.