Vatandaşlık yardımı nedir, ne değildir?

Dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ve Türkiye’de henüz teorik plânda ele alınan bir konu olsa da uygulanması düşünülen “vatandaşlık geliri” ya da “vatandaşlık yardımı” projeleri, genel seçim sürecine girdiğimiz bugünlerde bazı partiler tarafından seçim vaadi olarak öne sürüldü.

Derinleşecek ve derinleşmekte olan ekonomik krizin faturasını emekçiler üzerine yıkan patronlar ve onların hükümetleri, kemer sıkma politikalarıyla kazanılmış hakları bir bir gasp etmek için kimi zaman açık ve doğrudan kimi zaman da kapalı ve dolaylı yollar izlemektedirler. Bu yollardan bir tanesi de “sosyal adaleti” temin etmeyi amaçladığı söylenen “sosyal devletin” araçlarından biri olan vatandaşlık geliri, bir gelir transfer modelidir.

Vatandaşlık yardımının temel hedefi, toplumun en altındaki yüzde 10’luk kesimindeki muhtaç vatandaşların asgari hayat düzeylerini koruyabilmelerini ve toplum hayatına tam katılımlarını sağlamaktır. Fakat bu konuyu biraz daha ayrıntılı incelediğimizde neden bu yardımın yapıldığını ve bunun burjuvazi için ne yararı olduğunu daha iyi anlıyoruz. Bizler böyle bir yardımı eleştirmiyoruz, “yardım” adı altında yapılmak istenenin açıkça söylenmesini talep ediyoruz.

Vatandaşlık yardımı uygulaması, muhtaç bir vatandaşın geçimini tam olarak sağladığı düşünüldüğü için, kendisine bunun dışında bir ödeme yapılmamaktadır. Bu durumda kamusal sosyal yardım sistemine artık ihtiyaç duyulmamaktadır. Bir başka ifadeyle muhtaç vatandaşa gelir bağlanması ile vergi ve sosyal sigorta primlerinden finanse edilen bütün diğer sosyal haklar (kamusal sosyal yardım; işsizlik ödeneği, iş göremezlik ödeneği, çocuk parası, kira yardımı, bakım ödeneği vb) da ortadan kalkmaktadır. Avrupa’daki kemer sıkma politikalarının en temel hedefinin kamu harcamalarını azaltmak olduğunu biliyoruz. İşte vatandaşlık yardımı da bunun üstü kapalı bir biçimde meşrulaştırılmış halidir. İşin en dramatik yanı ülkedeki ulusal sorunun çözümü için vatandaşlık yardımının Kürt ulusunun belli kesimlerine verilmesini savunan ve böylece Kürt sorununun çözülebileceğini sanan “akıllılar”ın olması.

Aslında bu politikalar demokratik gericilik politikalarının bir parçasıdır. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da bu böyle… Brezilya’daki hükümetin iktidara geldiğinde yaptığı icraatlardan biri olan vatandaşlık ödeneği için bütçeden pay ayırması, bunun bir örneğidir. Ölmekte olan kapitalizmden gerçek anlamda sosyal bir devlet ve bu devletin sosyal yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenemez. Bu yardımlarla yoksulluk ortadan kalksaydı dünyada bir milyar aç insan olmazdı. Patronlara ve onların hükümetlerine sesleniyoruz; eğer gerçekten yoksulluğu ortadan kaldırmak istiyorsanız öncelikle, işten atılmaları yasaklayın, asgari ücreti yoksulluk sınırının üzerine taşıyın, sendikalaşmanın önündeki engelleri kaldırın, güvencesiz ve esnek çalışmaya son verin. İşte o zaman biz işçiler de yoksulluğu ve eşitsizliği kaldırmak için çalıştığınızı anlayalım. Bunlar yerine insanları 300 – 350 TL’ye muhtaç ederek yardım numarası yapmayın!

Artık sistemin kendi içindeki problemleri yamalarla çözemeyeceğini ve sefaleti arttırdığını daha belirgin bir şekilde görüyoruz. Kısacası: Kapitalizm ölüyor! O halde kapitalizm ölmeli!

Yorumlar kapalıdır.