Domino değil Sürekli Devrim!

Tunus’ta adını tarihin onurlu sayfalarına yazdıran Muhammed Bouazizi’nin kendini feda eylemi ile tetiklenen devrimci dalganın, bütün Ortadoğu’da asker-polis rejimlerine yaslanan diktatörlüklerin devrilmesine yol açan bir dizi politik devrime neden olması, bize çağımızın devrimler çağı olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Bu politik devrim kuşağının son halkası ise, hemen güneyimizde yer alan Suriye ve Beşar Esad rejimi.

Ocak ayında Tunus’ta patlayan devrimci dalganın kendi ülkesini de etkilemesinden çekinen bir dizi Ortadoğu diktatörü, dış borçlarla -Cezayir- hazinenin kasasından besin maddelerini ucuzlatacak “yardımlar” ile temel tüketim maddelerinin fiyatlarını aşağıya çekmişler, Yemen’de, Ürdün’de ve Suriye’de ise ayrıca diktatörler bir takım demokratik açılımlar yapacaklarından dem vurmuşlardı.

Suriye’de 1960’lardan bu yana iktidarda olan Baas Partisi, aslında, bölgedeki tüm Arap ülkelerinin bir devlet halinde yönetilmesi hedefiyle kurulan bir küçük burjuva milliyetçi parti idi. Soğuk savaş döneminde bölgedeki diğer Arap devletlerinin aksine Sovyetler Birliği’ne yakınlaşmış, bu dönem boyunca İsrail ile sürekli bir çatışma hali hüküm sürmüş idi. Sovyetler Birliği’nin 90’ların başında dağılması ile tüm dünyaya egemen olan küresel kapitalizm Suriye’yi de etkisine almış, Suriye’nin dışa açılma politikaları bu döneme yön vermiş idi. Dışa açılma politikası aslında Suriye’nin kapitalist pazara tam entegrasyonu olarak okunabilir. Özellikle 11 Eylül ile gelişen ABD terörünün ülkenin dış ilişkilerinde de belirleyici bir milat olduğunu tespit etmemiz gerekiyor.

Nüfusun yarısı açlık ve yoksulluk sınırında

Bu dönemde kısmi olarak ithal ikameci denilen, ithal malların ülke içerisinde üretilmesinin sağlanması ve sınırların dış alıma kapatılması diye tarif edilebilecek bir ekonomik yapılanmaya sahip Suriye, özellikle bu tarihten itibaren gümrük duvarlarını açmaya ve diğer devletler ile birtakım ticari antlaşmalar imzalamaya başladı. Özellikle bu dönemde Suriye hükümeti gittikçe artan dış borçları ödemek için temel tüketim mallarındaki fiyat arttırmalarına başvurarak, giderek enflasyonist politikalara girmesine neden oldu. Bu dönemde özellikle genç nüfus arasında gittikçe büyüyen işsizlik ise yüzde 20’nin üzerinde seyrediyordu.

İşsizliğin merkez şehirlerden çevre illere gittikçe daha da arttığı görünüyor. Ayaklanmaların başladığı Dera kenti de bu anlamda bir çevre kent; ve işsizliğin burada merkezdeki oranlardan bir hayli yüksek olduğu biliniyor.

BM kalkınma programının verilerine göre Suriye nüfusunun yüzde 12’si açlık sınırının, yüzde 34’ü de yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Nüfusunun yarısının açlık veya yoksulluk sınırının altında yaşadığı ülkede, özellikle kırsal kesimlerde açlık sınırında yaşayan insan sayısı merkezdekilerden iki kat daha fazla.

Özellikle kuraklık vb. durumlardan fazlasıyla etkilenen kırsal bölgeler dış göç veriyor. Bu da şehirlerin etrafında büyük proleter kesimlerin oluşmasına neden oluyor.

48 yıllık sıkıyönetim ve istihbarat terörü

Baas Partisi iktidara geldiğinden bu yana ülkede sıkıyönetim hâkim. Özellikle bütün muhalefet susturulmuş durumda ve her tür muhalefet “İsrail ajanlığı” kisvesi ile cezalandırılıyor. Baas rejimi göç ile büyüyen büyük şehirlerde gizli polis örgütü Muhaberat ve asker-polis diktatörlüğüne yaslanıyor.

Bu nedenle, Dera ve Lazkiye kentlerinde ayaklanan kalabalığa ateş açan polis 100’den fazla göstericinin ölümüne yol açtı. Tunus ve Mısır’da olduğu gibi, devlet teröründen yılmayan kitle eylemi ise bu kez hükümetin devrilmesine yol açtı.

Esad, parlamentoda yaptığı konuşmada, ayaklanmanın dış mihraklar tarafından çıkarıldığını; bu süreci ulusal kenetlenmeyle aşacaklarını söylese de ayaklanmaların dineceği görünmüyor.

MİT’in Suriye’de ne işi var?

Suriye’de ayaklanmaların patlamasının ardından AKP hükümeti önce Beşar Esad ile görüşerek desteğini ifade etti, ardından bakanlık ve MİT nezdinde de Suriye hükümetine sunduğu desteği ve Suriye hükümetine krizden çıkış önerilerini ilettiğini açıkladı.

AKP hükümetinin Ortadoğu’da diktatörlerin devrilmesi sürecinde ayaklanmaların muhatap alınması gerekliliğini ifade ettiği açıklamalarında yaratmaya çalıştığı hava, bu vesileyle yine tuzla buz oluyor. Aslında hükümetin yaptığı, tıpkı Sudan diktatörü El Beşir’in AKP tarafından desteklenmesi gibi, işine gelen diktatörün desteklenmesinden ibaret. Nitekim, Suriye’ye yapılan ihracat hacmi, 2000 yılında 184 milyon dolardan, 2005 yılında 547 milyon dolara, 2010 yılında ise 1 milyar 841 milyon dolara yükseldi. Bu süre boyunca “komşuları ile sıfır sorun” politikası gereği Suriye ile özel antlaşmalar imzalayan AKP hükümeti, aynı zamanda bölgede bir denge faktörü olduğu inancını bu vesile ile pazarlamak istiyordu.

AKP hükümetinin Esad rejiminin devamından yana olmasında tek neden bu değil elbette. Suriye’de nüfusun yaklaşık yüzde 10’unu Kürt nüfus oluşturuyor. Yasalara göre Suriye vatandaşı sayılmayan bu nüfusun ekonomik entegrasyona girmesi de mümkün değil. Bu kesim de giderek ayaklanmalara sempati ile yaklaşıyor ve bölgede yer alan diğer ülkelerdeki Kürt hareketlerinin durumu göz önüne alınırsa, bu patlamaların bölge rejimleri için ciddi bir tehdit oluşturması bekleniyor.

Bütün bunlara bakınca Ortadoğu’da aslında küresel hegemonyanın izlerine karşı yaşanacak patlamaların 2011 boyunca süreceği görünüyor. Ayaklanmaların seyrine bakılırsa da, bölgede egemenlerin istediği istikrarın uzun bir süre oluşmayacağı bir gerçek.

Ortadoğu’da asker-polis diktatörlüklerine yaslanan hükümetlerin reform çabaları ise nihai hesaplaşmaların sadece süresini uzatır nitelikte.

AKP hükümeti Beşar Esad ile bütün ilişkilerini kesmeli ve Suriye’deki asker-polis devletine desteğini vermekten vazgeçmelidir. Esad’dan çıkarı olanlar; Türkiye ve Suriye halkları değil, Türk ve Suriye burjuvalarıdır. Türkiye burjuvazininin çıkarları gereğince, Suriye’de yüzlerce ayaklanmacıyı katleden Esad rejiminin desteklenmesi, Libya’ya petrol-enerji hatlarındaki kontrollerini tahsis etmek için müdahale eden emperyalist çıkarlardan farklı değildir.

Esad rejimi derhal istifa etmeli ve katliamda parmağı olan bütün hükümet üyeleri yargılanmalı ve mallarına el konulmalıdır.

Komşu Suriye işçi sınıfı ve ezilenlerinin isyanının desteklemesi ve hükümetlerin, komşu diktatörlerin desteklenmesinden vazgeçmesi için mücadele örmek zorundayız.

Diktatör Esad’a değil, Suriye ezilenlerinin devrimci mücadelesine destek!

Yorumlar kapalıdır.