Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku: Bir adım ileri!

Ortadoğu’yu bir uçtan diğerine sarsan Arap devrimci süreci, yaygınlaşmayı sürdürüyor. Devrim dalgası, şimdi de Suriye’deki Baas diktatörlüğünün kapısını çalmış durumda. AKP hükümetinin de sıkı müttefiki olan Beşar Esad rejimi, kitleleri yatıştırmak için bir yandan reform vaat ederken, diğer yandan her tür şiddet yöntemini kullanarak, seferberlikleri bastırmaya çalışıyor.

Türkiye hükümeti ise, bölgede düzen ve istikrarın temsilcisi olarak, diktatörlüklerin ve emperyalizmin saflarında var gücüyle çalışıyor. Türkiye, Meclis’ten çıkarılan tezkereyle Libya’daki emperyalist müdaheleye aktif bir şekilde katılıyor; Suriye’de, Bahreyn’de diktatörlük rejimlerine arka çıkarken, onlara ‘reform’ telkin etmeyi de ihmal etmiyor. Ortadoğu’ya ‘demokrasi modeli’ olarak sunulan Türkiye, Arap devrimi sürecinde, bölgenin karşıdevrim üssü olarak parıldıyor.

Ortadoğu’da seferberlikler sürerken, Avrupa’da da mali çöküş giderek inkâr edilemez bir hale geliyor. İrlanda ve Yunanistan’ın ardından Portekiz de borç krizi sonucunda, AB ve IMF’den yardım almayı kabul etti. Bunun anlamı, kemer sıkma politikalarının ilerletilmesi ve yeni bir sosyal yıkımın yaratılması. Dahası, Portekiz’in ardından İspanya’nın da iflas bayrağını çekmesi an meselesi ve bu durum, Türkiye’yi de derinden etkileyecek şekilde bütün bir avro bölgesini krize sokabilir.

Ortadoğu’nun politik devrimlerle sarsıldığı, Avrupa’nın derin bir ekonomik bunalımdan geçtiği ve sınıf mücadelesinin sertleşmeye başladığı bir dönemde; Türkiye’den gelen 2010 yılı için yüzde 8.9’luk büyüme rakamı, bölgenin “ekonomik ve siyasi istikrar adası Türkiye” söylemini biraz daha güçlendirmiş oldu. Ne var ki, gerçeklerin bu söylem kadar ‘iyimser’ olmadığı apaçık ortada. Ekonomik büyümenin, borç oranlarının ve cari açığın dramatik bir şekilde yükselmesi ve dolayısıyla ekonominin daha da kırılgan bir hale gelmesi pahasına gerçekleşmesi, işlerin pek o kadar yolunda olmadığının açık göstergesi.

Türkiye’nin ekonomik büyümesini sürdürmesi, uluslararası kapitalizmin gelgitlerine tamamen bağımlı hale geldiği ve dünya ekonomik krizinden çıkışın henüz epey uzak olduğu bir dönemde, uluslararası ekonomik konjonktürde herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması gibi mucizevi bir ihtimale dayanıyor! Dahası, gelir adaletsizliğinin korkunç boyutlara vardığı, yüksek düzeyde kronik bir işsizlik ve yoksulluğun olduğu bir ülkede, “ekonomik ve siyasi istikrar”ın bekasından, öyle zannederiz, o denli emin olmamak gerekiyor.

Fakat patronlar ve düzen partileri, neoliberal karşıdevrim sürecinin zafer sarhoşluğu içinde, özgüven ve iyimserliklerinden hiçbir şey yitirmiş değiller. Türkiye İhracatçılar Meclisi, 2023 yılı hedeflerini ilan ederek, Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümü için 500 milyar dolar ihracat hedefi koyuyor. AKP ve CHP cömert vaatlerini bir seçim dönemiyle sınırlamıyor, ‘2023 vizyonları’nı açıklıyor. Tartışma mevzuları da epey ‘derin’: 2023’te ihracatı 500 milyar dolar mı yaparız (AKP), 650 milyar dolar mı (CHP)?

Bizler, bu kara mizahın ortasında bir başka olayın yüzüncü yıldönümünü hatırlatmak istiyoruz. Patronların, 2023 hedeflerine varabilmek için önce 2017 mayınını, Ekim Devrimi’nin yüzüncü yıldönümünü atlatmaları gerekiyor. Dünya ekonomik krizinin ortasında, toplumsal mücadelelerin şiddetlenmeye başladığı bir dünyada, burjuvazinin ‘2023 vizyonu’nun yerini, ‘2017 paranoyası’na bırakması, bizler için şaşırtıcı bir gelişme olmayacak.

Burjuvazinin bu denli rahat ve kendinden emin göründüğü bir seçim döneminde, sosyalistlerin ve Kürt hareketinin Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nu kurması ise, ileri doğru atılmış önemli bir adım anlamına geliyor. Fakat Blok’un önündeki asıl zorlu görev şimdi başlıyor. Neoliberal saldırılara karşı taleplerin, demokratik hak ve özgürlüklerin, Kürt halkının ulusal taleplerinin ve emperyalizmden kopuş perspektifinin bayraktarlığını yapacak bir alternatif olmak! İşçi Cephesi seçim döneminde, Blok’un içerisinde yer alarak bu programatik hattın propagandası için mücadele edecek.

Yorumlar kapalıdır.