Özal’dan Erdoğan’a: Sahi, var mı birbirinizden farkınız?
Erdoğan tam 2 bin 975 gündür başbakanlık koltuğunda oturuyor. 39 gün sonra 12 Haziran’da seçimler var. Erdoğan o gün 59 ve 60. Hükümetlerin başbakanı olarak 3 bin 13 günü geride bırakmış, 8 yılı aşkın bir süre başbakanlık yapmış olacak. Kendisi sürekli zaman istiyor ama, işte hesap ortada!
Ve eğer AKP, 12 Haziran’da 61. Hükümeti kuracak çoğunluğu alırsa, Erdoğan bir rekora imza atma imkanına da kavuşacak. En uzun süre başbakanlık yapma konusunda Menderes ve Demirel’i geride bırakıp, İsmet İnönü’nün ardından ikinci sıraya yerleşebilecek.
Bilindiği üzere kesintisiz 10 yıl başbakanlık yapan Menderes 27 Mayıs askeri darbesinin ardından 17 Eylül 1961’de, 62 yaşında, asılarak idam edilmişti. Demirel 27 Ekim 1965’de oturduğu başbakanlık koltuğunu sonuncusunda cumhurbaşkanı olmak üzere beş kez bırakmış, yaklaşık 11 yıllık başbakanlık süresince tam yedi hükümet kurmasıyla da erişilmesi zor bir rekorun sahibi olmuştu. İsmet İnönü ise 1923’den 1965’e dek 41 yılda aralıklı olarak toplamda 17 yılı aşkın bir süre başbakanlık yaparak bu alanın şimdilik birincisi durumunda.
Bu veriler 12 Haziran sonrasını ustalık dönemi olarak adlandıran Erdoğan’ın bir bakıma çok da haksız olmadığını, abartmadığını gösteriyor. 88 yıllık Cumhuriyet döneminde 60 hükümet kurulmuş. 31 kişi bu hükümetlere başbakanlık yapmış. Erdoğan’ın 31. Başbakan olarak 10 yıl gibi bir sürede ilk dörde girmesi kolay olmasa gerekir. Üstelik kamuoyu araştırma şirketlerine göre 12 Haziran’ın ardından koltuk dört yıl daha Erdoğan’ın olacak.
Hep aynı vaatler ve yalanlar…
13 Aralık 1983 tarihinde Turgut Özal 45. Hükümeti kurdu. Ardından bu hükümet dahil son 27,5 yılda 16 hükümet daha kuruldu. Bir bir isimler geldi geçti. Sonuncusu da Erdoğan önderliğinde kurulan ve halen görevde olan 60. Hükümeti oldu. Erdoğan’ın ifadesiyle kalfalık hükümeti!
Kalfalık ya da başka bir şey, Özal’dan Erdoğan’a adları ne olursa olsun hep aynı vaatlerin sıralandığını gördük. Mesele ekonomik kalkınmaya geldiğinde methiyeler bitmiyor. Sıra adı geçen kalkınmanın, zenginliğin topluma dağıtılmına geldiğinde ise hemen yan çizilmeye başlanıyor. 1983 yılında Özal’ın 45. Hükümet programında şöyle deniyordu:
“1950 yılından itibaren Türkiye ekonomisinde dikkate değer gelişmeler kaydedilmiştir. (…) 1963-1976 döneminde ortalama %6.5 olarak gerçekleşen gayri safi milli hasıla artış hızı, dünyada örnekleri nadir görülen kalkınma hızları arasında sayılmaktadır.”
Ve ama devamında:
“… ülkemizde işsizlik meselesi uzun yılların birikimidir. Bu sebeple kısa zamanda çözülebilmesini gerçekçi bulmuyoruz. Ancak, doğru, istikrarlı ve kararlı politikalar uygulanması halinde, önce işsizliğin artması önlenebilir, zamanla ve tedrici olarak da birikmiş işsizlik azaltılabilir. İşsizliğin azalma hızı kalkınma hızıyla orantılıdır.”
İki cümlenin içeriğindeki ve özellikle bitişindeki tezata bakar mısınız: “dünyada nadir görülen kalkınma hızı” ama “işsizliğin azalması kalkınma hızıyla orantılı.”
Gelelim 60. Hükümet’e! Bakın Erdoğan ne demiş:
“Ekonomimiz, 2002 yılından bu yana kesintisiz olarak ilk defa 21 çeyrek boyunca büyüme kaydetmiştir. 2003-2006 yılları arasında ortalama büyüme oranı yüzde 7,3 olmuştur. (…) ülkemiz dünyanın 17 inci büyük ekonomisi haline gelmiştir.”
Var mı Özal’dan bir farkı? Yok! Çok güzel; hani toplumsal bölüşüm, zenginlik, iş güvencesi, ücretlerin yükselmesi? Cevap benzer:
“Ülkemizin imkanları ve kaynakları ölçüsünde büyümeye ve kalkınmaya paralel olarak iyileşmeler bütün toplumsal kesimlere yansıtılacaktır.”
Ne zaman? Sizce de ortada bir gariplik yok mu?
Çıraklık ve kalfalığınızdan ne gördük ki, ustalığınızdan medet umalım! 12 Haziran seçimlerinde on yıllardır devam eden bu ninnilere yeter artık diyelim. Seçeneksiz değiliz! Oyumuz; Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarına…
Yorumlar kapalıdır.