Seçimler ve kurucu meclis

Haziran genel seçimlerine katılacak olan burjuva çoğunluk partilerinin hemen hepsi, bu arada BDP’nin önderliğinde kurulan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun ileri sürdüğü bağımsız adaylar, yeni oluşacak Meclisin en önemli görevlerinden birinin -belki de öncelikli olanının- yeni bir Anayasa hazırlamak olduğunu söylüyorlar (Blok’u bu söylemden biraz ayıran, yüzde 10 barajının adaletsizliğine, dolayısıyla da seçilecek yeni parlamento bileşiminin temsil yetersizliğine vurgu yapıyor olması.) Bu durum, 12 Haziran’dan sonra toplanacak olan yeni yasama organına, Türkiye’yi Bonapartist diktatörlüğün egemenliğinden kurtarıp demokratik bir dönüşüme doğru ilerletecek yeni bir siyasal sistemin hazırlayıcısı bir “Kurucu Meclis” niteliği kazandıracak mı? Kemalist rejimin patronların bile serbest ekonomik ve toplumsal faaliyetini sınırlayan bürokratik milliyetçi sınırlamalarının artık kaçınılmaz olarak ilga edilmesi, ülkede devrimci bir demokrasinin kurulmasını olanaklı kılacak mı?

Hayır. Yeni mecliste büyük olasılıkla güçlü bir muhalefet grubu oluşturacak olan CHP’nin ve eğer yüzde 10 barajını aşabilirse temsil olanağı bulacak olan MHP grubunun ideolojik ve politik planda gösterebilecekleri bütün güçlü itirazlarını bir kenara bıraksak bile, AKP önderliğindeki burjuva bloğunun (tekelci ve ulusal burjuvazi ile yeni orta sınıflar ittifakı) önereceği ve mümkünse yasalaştıracağı -hatta anayasalaştıracağı- demokratik değişiklikler, TC’nin bugünkü sınırları içine hapsolmuş tarihsel demokratik sorunların çözümü anlamına gelmeyecektir. Burjuvazi bu sorunları ne çözme yeteneğine, ne de isteğine sahiptir.

Burjuvazi neoliberal ekonomik faaliyetlerini serbestçe geliştirip sürdürebilmek için merkeziyetçi bürokratik devlet aygıtının gevşetilmesini, dolayısıyla da toplumsal ayrıcalıkları nedeniyle bu aygıtın bugüne kadar amansız “koruyucusu ve kollayıcısı” olagelen askeri yapının, rejimin en önemli karar merkezlerinden uzaklaştırılmasını istiyor. Milli Güvenlik Kurulu çerçevesinde yapılacak yeni düzenlemelerle sivil hükümetin güçlendirilmesi, hatta MGK’nin lağvedilerek Meclis’in asıl ve gerçek yasama organı haline getirilmesi kuşkusuz demokrasi açısından ileri bir adım olacaktır. Ama resmi silahlı aygıtların ekonomik ve politik etkinlik alanlarından çekilmesi onları ne devletin baskı organları olmaktan çıkartacak, ne emekçi halk kitleleri içinde erimelerini sağlayacak, ne de özel mülkiyetin jandarmaları olma özelliklerini yok edecektir. Burjuvazi asker-polis rejimini lağvetmeyi değil, onu kendi yönetiminde ve çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmek istiyor. Bu anlamda, 12 Haziran sonrasında Türkiye’nin demokrasi sorunu çözülmüş olmayacak, var olmaya devam edecektir.

Kapitalizmin neoliberal küreselleşme aşamasında Türkiye burjuvazisinin, ekonomik ve toplumsal nedenlerle, Kürt ulusal sorununa yaklaşımı da değişmeye başladı. Rejimin Kürt halkı üzerinde uyguladığı inkar ve imha politikasının gerektirdiği merkeziyetçi askeri, politik ve hatta ideolojik cendere, Kürt kökenli patronlar da dâhil burjuvazinin ekonomik gelişiminin (yeni kaynaklar ve pazarlar, ucuz emek gücü, serbest dolaşım, geniş ve kârlı yatırım alanları, vb.) önünde bir engel haline dönüşmüş durumda. Bu bakımdan “Kürt sorununu” bir şekilde “çözmek” istiyor burjuvazi. Buna yönelik olarak geliştirdiği öneriler TÜSİAD’ın yeni anayasa önerisinde de dile getirildiği gibi, esas olarak merkeziyetçi yönetim yapısının gevşetilerek yerel ekonomik faaliyetleri canlandırılmasını amaçlayan bir “bölgesel özerkleşme” anlayışına dayanıyor. Bu çerçevede Kürt illerinde demokratik bir ferahlamanın oluşacağı tahmin edilebilir, hatta Kürt önderliği bu yaklaşımı bir “çözüm” olarak da kabul edebilir. Ama Tayyip Erdoğan’ın “hizmet içerikli özerkliğe evet, idari ve siyasi özerkliğe hayır” ifadesi başbakanın anlayışsızlığına değil, burjuvazinin Kürt sorunu karşısındaki sınırlarının kırmızı çizgisine işaret ettiğini ve onun bu sınırlılığının sadece Türk milliyetçilerinin itirazından değil, bizzat kendi çıkarlarının gereklerinden kaynaklandığını unutmamak gerekir. Burjuvazi ve yeni Meclis, TC sınırları içindeki ulusal sorunu (esas olarak Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı) çözmekten aciz ve uzak kalacaktır.

Öte yandan işçi ve emekçi yığınların içine sürüklendiği artan yoksulluk ve işsizlik, sendikal ve güvenceli iş haklarından yoksunluk, toprak sorunu, vb. bunların hiçbiri sürmekte olan dünya kapitalist krizinin sonuçları değil; sadece onun daha da ağırlaştırdığı tarihi yapısal sorunlar. Türkiye, yarısömürge bir ülke olarak emperyalizme ekonomik ve politik bakımdan bağımlı olmaya devam ettiği sürece, bu sorunların hiçbiri özel mülkiyet temsilcilerinin ağırlıkta olduğu bir meclis tarafından çözülemez, çözülmek istenmez. Burjuvazinin amacı emperyalizmden bağımsızlaşmak değil, onun egemenliği altındaki küresel kapitalizmle çok daha organik olarak bütünleşmektir. Onun bu amacı zaman zaman bazı ileri ve emperyalist ülkelerle politik sürtüşmeler yaratsa da, bu durum dünya tekelci ve mali burjuvazisi içindeki aile kavgaları olmaktan öte geçemez. Burjuvazinin emekçi kitleler karşısında duyduğu korku, aralarındaki herhangi bir anlaşmazlıktan çok daha derindir.

Özetle: 12 Haziran sonrası Meclis, burjuvazinin istekleri doğrultusunda ve emekçi kitleler ile Kürt ulusunun basıncı altında bazı demokratik açılımlar yapabilir ve gelecekteki bileşiminin bugünkü adaylarının çoğu buna istekli görünmektedir. Ama bu, bütun bu açılımlar yeni bir Anayasa halinde sunulsa bile, onu asla bir Kurucu Meclis haline getirmeyecektir. Çünkü gerçek bir Kurucu Meclis, Türkiye’yi emperyalizmden bağımsızlaştıran, Bonapartist rejimi lağveden ve Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkını tanıyan bir geçici -“kurucu”- yasama organı olacaktır. Ve böylesi bir Kurucu Meclis, sadece yüzde 10 barajı değil, oluşumunu sağlayan toplumsal-sınıfsal bileşim nedeniyle, verili “bir kişi, bir oy” sistemiyle kurulamaz (ama bu son sorun, bir başka yazının konusudur).

Seçimlerin ve yeni oluşacak meclisin bütün sınırlılıklarına rağmen, taleplerimizi emekçi yığınlara taşımak amacıyla ve kitle seferberliği doğrultusunda önemli bir imkân sağlaması bakımından bütün gücümüzle Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarını destekleyeceğiz.

Yorumlar kapalıdır.