Hey Tekstil’den direnen kadınlar soruyor: İşçiler burada, Aynur Bektaş nerede?

Evli misiniz?

Gülcan: Bekarım

Çiğdem: Evliyim

Hey Tekstil’de kaç saat çalışıyordunuz? İş sonrasında neler yapıyorsunuz?

G: Saat 8’de işbaşı, 6’da paydos oluyordu. Mesailer çok yoğun oluyordu. Çoğu zaman 9’a kadar çalışıyorduk. Eve gidince de ister istemez işler yapıyorum. Bir tek evliler yapmıyor, ben de yapıyorum. Ya temizlik falan işte! Ev kadınları temizlik, yemek yapar, bulaşık şu bu derken vakit gidiyor. Çok yorucu gerçekten.

Ç: Buradan çıkıp da eve gittiğim zaman yemeğin hazırlanması, yemek bittikten sonra sofranın toplanması, bulaşık, temizlik derken, bir sürü iş yapıyorum. Evimin düzenli olması gerekiyor. Ne olacağını bilmiyorsun çünkü, hafta sonuna kalsa çok sıkışıyor. Sürekli bir koşuşturma halindeyiz.

Çalışma koşullarınız nasıldı?

G: Çalışma koşulları hiç iyi değildi. Mesela biz çalıştığımız süre içinde müdürlerimiz ustalarımız bağırıp çağırıyorlardı. İşlerimize karışıyorlardı. “İş duruyor, siz çalışmıyorsunuz!” diyorlardı. Bir de lavabolara gittiğimiz zaman güvenlikler geliyordu. Bize saat tutuyorlardı. 10 dakika kalmışım mesela, “20 dakikadır neredesin?” diyorlardı.

Bazıları da içeriden laf taşıyordu. Mesela bir arkadaşımız vardı, güvenlik geldi, “Çok şımardın sen”, dedi. Herkes içeri girdi, biz beş altı kişi kaldık. Kızın kolunu tuttu, çekti, çizdi. Resmen darp etti. Bu kadarı bile oldu. Sonra bu güvenlik görevlisi için ihtar verildi, o güvenlik gitti, ama içeride baskılar sürekli devam ediyordu.

Sürekli aynı biçimde çalışılıyordu. Biz oturarak çalışıyoruz, her yanımız saatlerce çalışmaktan tutuluyor. Ben makineciyim, diğerleri daha kötü çalışıyor. Ben ayağa kalkınca bağırıyorlar, “Sen ayakta ne yapıyorsun?”, diye. Bir saatlik saat yemek paydosu ve 15 dakikalık çay molası dışında hep çalışıyoruz. Öyle kalkıp bir yere gitmek, söz konusu değil.

Müdürle hiç anlaşamıyorduk. Müdür sürekli beni ezmeye çalışıyordu. Ezdiği pek çok insan vardı. Mesela bir sefer, bir arkadaşa çok kötü bağırdı. Resmen rezillik! “Senin ayakta ne işin var, çalışıyorsan çalış, yoksa kapı orada, çık git” dedi.

Daha önce de bir gün direniş yaptık, makinelerimizi kapattık. Çünkü, direnişe çıkmadan önce paramızı alamıyorduk. Biz dedik ki, “Maaşlarımızı istiyoruz.” Bunun için muhasebeye gittik. Bize, “Gidin çalışın, size bir miktar para yatacak”, dediler. O gün de bize, 100 lira civarında para yattı. Bir miktar dedikleri buymuş. Biz bir maaş bekliyoruz. Ondan sonra aradan biraz zaman geçti. Bir ablamız var, Naime abla, müdürümüz geldi, direnişteyiz, “Makinelerinizi açın, çalışacaksınız” diye bağırdı, çağırdı. Kimse bir şey diyemedi. Bir tek Naime abla cevap verdi, “Bana bağıramazsın”, diye. “Senin buna hakkın yok”, dedi. Hep beraber muhasebeye gittik, muhasebecilerin yanında da müdür bağırmaya devam etti. Muhasebeci, müdürü uyarmak zorunda kaldı. Bize nasıl baskı yapıldığı ortaya çıktı. Çok bağırış çağırış oluyordu. Arada sırada kavga olduğu bile oldu.

Direnişe ne zaman başladınız?

Ç: Bugün 19. gün. 13 gündür dışarıdayız. 3 gün içeride oturma eylemimiz oldu. 3 günden sonra bize kar tatili diye 3 gün izin verdiler. Avukatlar geldi, “Gidin bir şey olmaz”, dediler ama biz ısrarla ücretli izin kağıdı istedik. Sonra bize hiçbir hukuki karşılığı olmayan bir kağıt vermeye çalıştılar. Bunun üzerine, biz bastırdık. İşçileri bir şey bilmeyen zayıf insanlar olarak düşündükleri için şaşırdılar tepkimize. Aslında öyle değil, hepimiz durumun farkındaydık ama bazı yerlerde susmak zorunda kalıyorduk. Çoğunluk gidip çalışıyordu. Çoğunluk ezilmeyi kabul etmişti. Arkadaşlarımızın çoğu yaşlıydı ve borçları vardı. Sorun çıksın istemiyorlardı. 3 günlük iznin sonunda, Pazartesi günü fabrikaya geldiğimizde hepimizin çıkışı verildi. “Hepinizin kağıtları eve gönderildi”, denildi. Biz de direnişimize o gün başladık.

Kimler destek veriyor?

Ç: Sendikalar, Emek Partisi, birçok grup, gazete, sizin gazeteniz İşçi Cephesi ve bir çok kişi direnişimize geliyor. Zaten bizim en büyük hatamız sendikalı olmamamız. Çünkü burada daha önce bir sendikalaşma çalışması oldu fakat hiçbirimiz bu çalışmaya omuz vermedik. Hiçbir şekilde verdikleri kağıtları almıyorduk. Bir şeyleri görmek istemiyordk herhalde! Bu tip şeylerin başımıza geleceğini hiç düşünmedik. Sendikaya tepki gösterdik. Kadın erkek geliyorlardı, çok kötü karşılıyorduk. Çünkü biz başımızı önümüze eğip, geçip gittiğimiz için hangi sendika geldi bilmiyoruz. Ama içeride sendikalı olan arkadaşlarımız varmış. Onların hatası ise, farklı farklı sendikalara girmek olmuş. Onlar da sonra işten çıkarıldı zaten.

Direnişten ne bekliyorsunuz?

Ç: Benim beklentim, hakkımı almak. Ama en çok da Aynur Hanım’ın gerçek yüzünün ortaya çıkmasını istiyoum. Televizyon programlarına çıkıp, kadınlar için yaptığı çalışmalardan, Batman’da kadınlarda istihdam sağladığından bahsediyor. Ben bunların bütün hepsinin yalan olduğunun ortaya çıkmasını istiyorum. Kadınların emeğini sonuna kadar sömürdüğü bilinmeli. Bu yüzden, hakkımızı alıncaya kadar soğuk, yağmur, kar, kış demeden buradan ayrılmayacağız ve eminim ki hakkımızı alacağız.

Talepleriniz tam olarak nedir?

Ç: 3 aylık maaşım içeride, tazminatım içeride ve hiçbir açıklama yapmadan bizleri kapının önüne koymalarının sebebini açıklamalarını istiyorum. Bunun arkasında hiç kimse durmuyor. Biz bu fabrikada çalışan işçiler olarak haklarımızın nasıl sömürüldüğünü, içeride neler çektiğimizi, aslında Aynur Bektaş’ın vaatlerinin yalan olduğunun ortaya çıkmasını istiyoruz.

İşe dönmek istemiyor musunuz?

Ç: Kesinlikle hayır! Böyle insanlarla daha fazla çalışmak istemiyoruz.

Gittiğiniz yer daha mı farklı olacak?

Ç: Tek bir şartla dönmek isterim; sendikalı olarak. Bunu her zaman söylüyorum, 20 tane işyerinden kovulacağımı da bilsem bundan sonra yanımda örgütlü işçi istiyorum. Bundan sonra hep beraber çalışalım, istiyorum. Ve gittiğim yerlerde bunu sürekli söyleyeceğim, sendikalı olacağım.

G: İsterlerse kovsunlar, sonuna kadar yapacağız. Çünkü örgütlü değiliz, bak 8 yıl sonra pat diye işten atıyor zaten.

Kadın bir işçi olarak çalışırken belli zorluklarla karşılaşıyor musunuz?

Ç: Tabii ki, en başta ben tüp bebek hastasıyım. Tüp bebeğe gitmek için belirli günlerde izin almam gerekiyordu ve bunun fabrifadaki doktorumuzdan sevk aldım ama benim şefim, “Her gün her gün doktoramı gidiyorsun?” diye beni rahatsız ediyordu. Ben ilk tüp bebeğimi yaptığımda, işe gelmek zorunda kaldım ve tutmadı. En az 15 gün evde kalmam gerekiyordu ki, o izni bana doktor veriyordu. Ama işyerinde çok üstüme gelindiği için ben o izni kullanamadım ve o hakkımı kaybettim ve hamile kalamadım. Psikolojim altüst olmuştu ve şefim sürekli üzerime geliyordu.

Bunun dışında, bir maaş veriyorlardı ardından 3 ay maaş alamıyorduk. Bu 3 maaş almama meselesi şimdi olan bir şey değil, 2 yıldır süren bir şey. 3 ayda bir maaş alıyorduk biz. Bu hep böyle devam ediyordu. Baskı yapıyorlardı sürekli. Şükran diye bir arkadaşım var, bacağından dolayı özürlü, 4 yaşında bir oğlu ve ilk okula giden 13 yaşında kızı var. Şimdi her yere borcu var.

Atılan işçilerin çoğu kadın, direnişe de siz öncülük ediyorsunuz. Peki genel olarak kadınların direnişe katılımı nasıl?

Ç: Artık kadınlar da daha güçlü olmaya başladılar, yani güçlü olmak zorundayız. Her yerde en çok ezilen biziz, küçük yaşta evlendirilen kızlar mı dersin, çalışınca hakkını alamayanlar, taciz, vs. vs. Hey Tekstil’de çalışan kadınlar şu direnişten sonra daha da güçlendi, kendimize güvenimiz arttı. Aramızda anneler, hamile kadınlar var ve halen burada direniyorlar. Daha da güçlü olacağız, eminim bundan.

Direnişe gelen kadınların ailelerinin tepkileri nasıl?

Ç: Biz rahatız. Birçok kişinin ailesi de olumsuz tepki vermiyor sanırım çünkü, verselerdi birçoğu burada olamazdı. Çünkü kadın arkadaşlarımızın çoğu muhafazakar ailelerden geliyorlar ve kapalılar. Biraz daha sert aileleri var, bize göre. Ama kadın arkadaşlarımızın hepsi direnişe geliyor, mesela pazar günü KESK’in eylemi vardı, Kadıköy’de, katılanların çoğu kadındı, diyebilirim. Ailelerimizle katıldık, çok kalabalıktık.

Direnişte kadın olmanızdan dolayı bir sorun yaşıyor musunuz?

Ç: Bizim sayımız çok fazla, bu direnişi biz götürüyoruz. Kimse bize, “Ne yapıyorsun? Kadın başına direnişte ne yapıyorsun?” diyemiyor. Cesaret edip kimse söyleyemez, hiçbirimiz izin vermez böyle bir şeye. Çünkü buradaki insanlar birleşince, o kadar güçlendik ki, bunun farkına varıp dışarı çıktığımızda, diğer işyerlerindeki kadınların hepsinin bize el sallamaları, yanınızdayız demeleri bize büyük destek oluyor.

G: Varlığımız çevredeki diğer tekstil fabrikalarını etkiliyormuş. Çalışma Bakanlığı’na şikayet etmişler, işçilere paralarını verin gitsinler, diye. Çünkü onların işyerlerindeki işçiler bizi örnek alabilir, bundan korkuyorlar.

Ç: Öyle bir şey ki, bizim patronumuz içeride bize, “Size para ödeyemiyorum, kredi de çekemiyorum, biraz uzayacak”, diyor. Sonra hep cumaya denk geliyor ödeme nedense, sonra cumartesi pazar geçip diğer hafta sonuna bırakıyor. Bir toplantıda da şunu söyledi: “Ben kredi çekemiyorum, siz kredi çekin, bir süre daha beni idare edin”. Zaten insanlar kredi çekmiş, çoğu kredi kartlarına borçlanmışlar. “Peki, tamam kredi çekelim ama siz para ödemiyorsunuz, biz kredi borçlarımızı nasıl ödeyeceğiz?” dedik, cevap veremedi.

G: Ben mesela şirketi mahkemeye verecektim, para bulamadım. Avukata vereceğim, param yok. 500 lira
mahkeme parası ödememiz gerek. Bunu çoğu arkadaşımız ödeyemiyor çünkü, 4 aydır maaş alamamış, neyle ödeyecek? Dava açabilenler de gece çalışan arkadaşlarımız. Gündüz buraya geliyor, direnişe katılıyor, gece çalışıyorlar.

İşsizlik parası da alamıyoruz. Belgelerimiz içeride. Raporlarımız falan var, onları almamız lazım, onu da vermiyorlar, evrakları yokmuş. Onlara da el koydular. Şu an çok zor durumdayız yani. İşten çıkarıldık ve içerideki özel eşyalarımızı da atmışlar. Bütün dolaplar kırılmış, onların hepsi çöpe atılmış. Kuran’lar bile çöpteydi. Ne bulmuşlarsa dolaplarda, her şeyi çöpe koymuşlar ve biz çöpten eşyalarımızı çıkarmaya çalıştık.

Direnişin başarısı konusunda olumlu musunuz?

Ç: Bence kesin kazanacağız, çok güçlüyüz. Gittiğim yerlerde de sonumuzun aynı olmaması için sendikaya üye olmamız gerektiğini söyleyeceğim.

Yorumlar kapalıdır.