1 Mayıs 2012 ve birleşik bir sınıf hattı

Hükümetin Kürt sorunda makas değiştirmesi, kıdem tazminatı hakkının her an alınabilir olması, özel istihdam bürolarının faaliyete girişi, bölgesel asgari ücretin kapıya dayanması, sendikalılığı tarihe gömecek TİİY… Bunlar yaşamakta olduğumuz yahut kısa vadede yüzleşeceğimiz hükümet saldırıları. Tüm bunlara Suriye ve Yunanistan’daki seferberlikleri ve de Avrupa’daki seçimlerin Türkiye ihracat ekonomisine olası olumsuz yansımalarını da ekleyecek olursak tarihsel bir 1 Mayıs anından geçtiğimizi söyleyebiliriz.

Bu tarihsel anda işbirlikçi sendikalar hükümet lehine İstanbul’daki 1 Mayıs’ı bölmeye yeltenirken, Türk-İş içerisindeki Sendikal Güç Birliği’nin de iradesiye İstanbul’da Türkiye’nin en mücadeleci sendikalarının bir arada yürüdüğü bir 1 Mayıs’ı yaşamış olduk. Öyle ki, İstanbul 1 Mayıs’ı katılım açısından geçtiğimiz yılların gerisine düşmeyerek yine yüz binlerin katılımı ile gerçekleşti.

Mücadeleci sendikaların bir araya gelişinin olumlu dinamiğine rağmen 1 Mayıs’ın hemen öncesinde “Hükümetin baskılarına rağmen birleşik ve kitlesel 1 Mayıs hazırlığı” başlıklı yazımızda aşağıdaki zorluklardan bahsetmiştik:

Bu olumlu tablo her şeye rağmen tabandan örülmüş değil, DİSK ve Sendial Güç Birliği aygıtlarının tavandan yaptığı bir sözleşme üzerine kurulmuş durumdadır. […] Sonuç olarak da Sendikal Güç Birliği’nin 1 Mayıs’a katılımı DİSK ile birlikte işsizlik, yoksulluk, hak gaspları, iş kazaları, yeni emek düşmanı yasalar ve demokratik sorunlar etrafında örülmüş bir anlaşma ve geleceğe yönelik bir eylem programı sunar pozisyonda değildir.

Ancak biz çalışanlar için, […] sendikalarımızın ve mücadelemizin kaderi, tepeden kurulmuş işbirliklerinin niyetine bırakılamaz. Bugün her şeye rağman Sendikal Güç Birliği tabanının 1 Mayıs’ta DİSK ile birlikte yürümek istemesi bu işbirliğinin tabandan bir kaynaşma ile devam etmesinin ilk adımı olabilir. DİSK ve Türk-İş’in mücadeleci tabanlarının kaynaşması gelecek adına bizlere bir kalkış noktası sunacaktır.

Türk-İş, Kamu-Sen, Birleşik Kamu-İş ve Memur-Sen’in 1 Mayıs’ı bölmeye yönelik attıkları bu adım mücadeleci sendikaların bir ittifakına dönüşebilirse, yaklaşan dönemde hükümetin artan saldırıları ve de krizin yıkıcı etkilerine karşı ilk güçlü mevzimizi edinebiliriz.

İfade etmeye çalıştığımız gibi 1 Mayıs İstanbul’da kitleselliğini yitirmemiş olsa da, maalesef ki, sınıfın kalıcı birliği adına talepleri ve eylem programı belirli olan, birleşik bir 1 Mayıs’ı geride bıraktığımızı söylemek oldukça güç.

İstanbul’da 1 Mayıs günü, her sendika kendi tabanı ile neredeyse kendinden menkul bir yürüyüş düzenlemeyi denedi. Bursa’da Bosch’un üretim merkezinde işbirlikçi sendikların yüzünü gösteren direnişin ardından işçilerin Birleşik Metal’e geçiş yapmaları güzel örneğinin ışığında mücadele halindeki sendikalar hükümetin işsizlik saçan istihdam yasasına karşı bir işbirliğine girişemediler. Dahası, İstanbul’daki kitlesel 1 Mayıs’a karşın Ankara’daki 1 Mayıs’ta hükümet temsilcileri konuşmacı olarak bulunmaktaydı ve böylesi bir durum kuşkusuz ki, işbirliğini gözler öne sermekte ve sınıf örgütleri içerisinde sınıf düşmanlarının ne denli etkin olduklarını göstermekteydi. Ankara örneğine karşı İstanbul’da kitleselleşmek tek başına yetersizdir. Ankara’da hükümet ve sendikal bürokrasi birleşik bir kutlama yapabilmiştir. İstanbul’da ise, misli misli kitlesel olan ama sınıf güçlerince birleşik gerçekleşmeyen bir 1 Mayıs ile karşı karşıya kaldık.

Önümüzde duran tek görev Türk-İş bürokrasisinin yeni bir sendikal aygıtça fethedilmesi değil, sınıfın mücadeleci kesimleri arasında hükümtin istihdam projesine, yani işsizliğe karşı bir birliktelik oluşturulmasıdır.

Hükümet, kendisi açısından bu birlikteliğin kurulmamış olduğunu görse dahi, alanlarda bir araya gelen ve birbirlerini alkışlayarak, 1 Mayıslar’ını kutlayan, tanışan ve mücadelelerini selamlayan işçilerden büyük bir endişeye kapıldı. Öyle ki, basın hep bir ağızdan “en iyi 1 Mayıs” haberlerini yapmaya koştular. Hemen sonrasında da, 77 katliamının sol içi bir katliam olduğuna dair çirkin dedikodular yayarak bu işbirliğinin değil hayata geçmesi, akla gelmesini dahi engellemeye çabalıyorlar.

Ancak İstanbul 1 Mayıs’ının, tüm hükümet komplolarına rağmen başarı ile gerçekleşmesi ve kitleselleşmesi ilk elden sınıfın hanesine olumlu olarak yazılmaktadır. Önümüzde duran görev de bu olumluluktan güç alarak, tüm sınıf güçlerini iş güvencesi doğrultusunda, işten çıkarmalara karşı birleştirmektir.

Yorumlar kapalıdır.