“Yeni bir Dünya” kurulurken….

Sol hareket yeni bir ayrışma ve yeniden örgütlenme dönemine doğru sürükleniyor. İşçi Cephesi ve devrimci Troçkizm, kurulmakta olan bu “Yeni Dünya”nın içindeki yerini alacaktır. İstanbul Buluşması’nın bu yolda atılan yeni ve önemli bir adım olduğuna inanıyoruz

Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun yaygın ve sıcak işçi ve halk mücadeleleriyle çalkalanmakta olduğu bugünlerde, İsmet İnönü’nün 1963’te ABD başkanı Johnson’un Kıbrıs’la ilgili tehditkâr mektubuna verdiği ünlü yanıtını anımsamamak olanaklı değil. İçeriği ve sonuçları çok farklı biçimlerde değerlendirilse bile, emperyalizme sanki kafa tutuyormuşçasına kaleme alınmış yanıtında İnönü, “Yeni bir Dünya kurulur ve biz de o Dünya içinde yerimizi alırız” demişti. İnönü’nün kast etmiş olabileceği türden bir yeni dünya kurulmadı o dönemde ama, ondan 35 yıl sonra Sovyet blokunun yıkılmasıyla birlikte emperyalizm ile Stalinist bürokrasinin kurmuş olduğu Yalta-Potsdam dünya düzeni yerle bir oldu.

Sovyet sisteminin yıkımını, proleter demokrasisini tahrip edip Bonapartist diktatörlüğe yönelen Stalinist bürokrasinin bizzat kendisi, emperyalizm ile işbirliği içinde kapitalist restorasyona girişerek başlatmıştı. Sonuçta kitleler ayaklanıp bürokratik diktatörlüğü devirmiş, ama onun yerine devrimci ve sosyalist bir iktidar geçirmeyince de “bugünkü” küresel emperyalist dünya sistemi ortaya çıkmıştı. Gerçi emperyalizm kendi karakterinden hiçbir şey kaybetmiş değildi, ama dünya Sol hareketinin büyük bir bölümü 20. yüzyılın son on yılından itibaren “yepyeni bir Dünyanın” kurulmuş olduğu sonucuna varacaktı.

Stalinist alternatifin politik iflası -bazı artıkları bugün hâlâ kendini sürdürüyor olsa bile- komünist partilerin adlarını, bayraklarını ve sloganlarını hızla değiştirip burjuva kurumsallığa entegre olmalarını kolaylaştırdı. Kendi sollarındaki basıncın yok olmasıyla birlikte sosyal demokrat ve sosyalist partiler de -adlarını korumakla birlikte- açıkça liberal partilere dönüşüp “küresel kapitalizmin” yönetimine aday oldular. Komünist partiler ise, onlardan boşalan reformist sosyalist alanı doldurmaya koyuldular. Bu genel sağa kayış, “radikal sol” olarak adlandırılan kesimleri de etkiledi. Pek çok gerilla akımı kendini feshetti ya da burjuva rejimlerle anlaşarak “yasal politik sisteme” katıldılar, seçim partileri haline dönüştüler. Gerilla stratejisine başvurmayan bazı akımlar ise, eski komünist partilerin yerini alabilme hayalini kurmaya başladılar. İçlerinden, sınıf mücadeleleri tarihinin sonuna gelindiğine, işçi sınıfının yok olmaya yüz tuttuğuna, emperyalist aşamanın artık geride kaldığına, vb. gerçekten inanıp bunun teorisini ve pratiğini kurmaya kalkanlar bile çıktı.

Bütün bu revizyonist ve karşıdevrimci fırtınaya direnebilen sadece bir bölüm Troçkist akım oldu. “Bir bölüm” diyoruz çünkü Troçkist hareketin içinden de, Troçkizm’in sadece Stalinizm’e karşı bir direniş olduğunu, dolayısıyla da onun yok oluşuyla birlikte Troçkizm’in de anlamsızlaştığını iddia edip Stalinizm kalıntılarıyla 5. Enternasyonal oluşturmak isteyenler; revizyonizmlerini reformist “işçi kitle partileri” içinde meşrulaştırıp ebedileştirmeye kalkanlar; “eski emperyalizm” sonrası çağda Leninist devrim ve parti anlayışlarının geçersizleştiğini ilan edip “yeni tip sosyal hareket” partileri kurulması çağrılarında bulunanlar; IV. Enternasyonal’i lağvedip yeşilci, feminist, vb. uluslararası koordinasyonlar inşa etmeyi arzulayanlar… çıktı. Kuşkusuz bu gelişmeler devrimci Marksist harekete ciddi darbeler indirdi, devrimci Troçkizm’in etki alanının oldukça daralmasına neden oldu.

İşçi Cephesi bu revizyonist fırtınaya karşı direnenlerin safında yer aldı. Emperyalist çağın ana niteliklerinin sürmekte olduğunu, dolayısıyla da Marksist-Leninist devrim ve parti anlayışları ile Troçkist sürekli devrim ve geçiş programı stratejilerinin tüm geçerliklerini koruduğunu savundu. IV. Enternasyonal’in inşası çabasına Morenist saflardan katıldı. Ama bu esas itibariyle, emperyalizmin ideolojik saldırılarına ve onun devrimci saflarda yarattığı tahribatlara karşı bir “direniş dönemiydi”. Stalinizm’in yıkılması ve sosyal demokrasinin neoliberalleşmesiyle birlikte işçi sınıf hareketinin tüm politik ve sendikal düzeylerde krize sürüklenmesi, neoliberal karşıdevrimci saldırılar karşısında kısmi bir geri çekilişe uğramasıyla belirlenen bir dönemdi bu. Bu “Dünya”nın içinde İşçi Cephesi -ve genel olarak devrimci Troçkizm- sadece kendini korumaya çalışmakla kalmadı, yeni politik olgulara devrimci yanıtlar getirip kitle seferberlikleri içinde devrimci partiyi inşa etme gayretini sürdürdü. Sovyet sisteminin yıkılışının ve yol açtığı gelişmelerin, dünyanın içine girdiği yeni politik çerçevenin, sınıf mücadelesinin temel sorunlarının, İslamcı hareketlerin karakterinin, Toni Negricilikten Chavezciliğe kadar uzanan “XXI. Yüzyıl Sosyalizmi” teorilerinin ve pratiklerinin irdelenmesine katkılarda bulundu. Politik yol ayrımlarında devrimci yönünü belirledi, yeni ilkeli birlikler gerçekleştirdi.

Ama bugün artık sanki o geri çekiliş ve direniş döneminden çıkıp yeni bir evrenin eşiğine gelmiş bulunuyoruz. Tüm ihtiyatımızla ifade edelim: Sınıf mücadeleleri alanında “Yeni bir Dünya” kurulmakta. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da Arap kitleler yarım yüzyıllık diktatörlüklere karşı müthiş bir İntifada başlattılar; bir dizi ülkede Bonapartist hükümetler devrildi; oralar da dâhil, birçok ülkede mücadeleler hâlâ sürüyor. Avrupa’da işçi ve emekçi kitleler, dünya kapitalizminin 2008’de patlak veren derin yapısal krizine karşı, özellikle Akdeniz kuşağında yaygın seferberlikler örgütlüyorlar; basınç öyle şiddetli ki, sendika bürokrasileri 14 Kasım’da Avrupa çapında genel grev ilan etmek zorunda kaldılar (Portekiz, Yunanistan, İspanya ve Kıbrıs’ta genel grev, diğer ülkelerde kitlesel seferberlikler). “Yeni yükselmekte olan” ülkelerden Çin’de kitleler vahşi kapitalizmin etkilerine karşı her ay yüzlerce grev ve direniş mücadelesi örgütlemekte. Latin Amerika’da Chavezciliğin kapitalist Bonapartizm, Castroculuğun ise “Çin modeli” kapitalist inşa tekniği olduğu her gün biraz daha iyi kavranmakta, devrimci alternatiflerin yolu açılmakta.

Bütün bu gelişmeler emperyalist çağda yeni bir politik dönemin açılmasını sağlayabilecek mi? Bunu mücadelelerin seyri belirleyecek elbette. Ama bu, aynı zamanda devrimci sola, onun politik tutumuna, devrimci partileri ve Enternasyonal’i inşa edebilme, işçi ve emekçi kitlelere devrimci alternatifler sunabilme yeteneğine bağlı. Eski Stalinist yeni reformist anlayışların, “emperyalizm sonrası” diye adlandırılan “gökkuşakçı” teorilerin, “hareketler hareketi” inşa etme hayallerinin, sınıf temelinden bağımsız “evrensel demokrasi” formüllerinin, XXI. yüzyıl sosyalizmi teorilerinin, emperyalizm karşısında barışçıl çözümlerin ömrü kısa oldu, çünkü hiçbiri yeni mücadeleler dönemine ve onun doğurduğu görevlere yanıt getiremiyor, burjuva kapitalist çerçevenin içine sıkışıp kalmaktan kurtulamıyor.

Bütün bunlar kaçınılmazdı ve kaçınılmaz zorunluluğu doğuruyor. Sol hareket yeni bir ayrışma ve yeniden örgütlenme dönemine doğru sürükleniyor. İşçi Cephesi ve devrimci Troçkizm, kurulmakta olan bu “Yeni Dünya”nın içindeki yerini alacaktır. İstanbul Buluşması’nın bu yolda atılan yeni ve önemli bir adım olduğuna inanıyoruz.

Yorumlar kapalıdır.