AKP hattrick peşinde ama…

İlki Mart 2014’de olmak üzere önümüzdeki 1,5 yıl içinde üç seçim sandığı kurulacak. AKP bu üç seçimi de kazanarak hatrick yapmanın peşinde. Araştırma şirketlerinin çoğunluğu AKP’nin bu emeline yakın olduğu yönünde anketler yayınlıyor. Bu anketlere göre AKP kabaca her iki seçmenden birinin oyunu bir kez daha almaya aday gösteriliyor. Gerçekten böyle mi? AKP son on bir yıldır olduğu gibi bu seçimlerde de yine tüm rakiplerini mağlup edebilecek mi? 12 Eylül 2010 anayasa referandumunda olduğu gibi bir “yetmez ama evet” hayalini daha kamçılayabilecek mi? Mevcut ekonomik, sosyal ve politik tablo bu kez bunun hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Akan demokrasi makyajıyla giderek bir korku filmi karakterine bürünen Başbakan Erdoğan aksini iddia etse de Türkiye Mart 2014 yerel seçimleri öncesi sorunların çoğaldığı ve keskinleştiği yol ayrımı bir tabloyla karşı karşıya.

Bu çerçevede Mart 2014 yerel seçimlerinin hem iktidar ve sermaye blokundaki yırtılmanın hem de Gezi sürecinin neden ve sonuçlarının sahnesi olacağını söyleyebiliriz. En az bunlar kadar önemli diğer iki belirleyici konu ise Suriye politikası ve Kürtlerle barış süreci olacaktır.

İktidar blokunda yırtılma

İktidar blokundaki yırtılma esas olarak AKP hükümetinin Gülen hareketiyle girdiği güç ve iktidar paylaşımı mücadelesinde kristalize olmuş durumda. MİT krizinin de gösterdiği üzere rejimin çok başlılığına -tüm gücü yürütme bünyesinde toplayarak ve buradan taksim ederek- son veren Başbakan Erdoğan denetimi dışında hiçbir güç odağının yaşamasına müsaade etmek istemiyor. Aleyhine gelişebilecek kontrol dışı hareketleri tehlikeli hale gelmeden ezebilmek için de MİT’i doğrudan kendisine hizmet edecek ve hesap verecek şekilde rejimin tam odağına yerleştiriyor. Bunun en önemli nedeni çok başlılığına belli oranda son verilmiş olsa da yargıdan emniyete, cumhurbaşkanlığından orduya, yürütmeden istihbarata rejimi oluşturan güçlerin her birinin kendi konum ve pozisyonunu güçlendirme eğiliminde olmasından kaynaklanıyor. Başbakan Erdoğan’ın ısrarla başkanlık rejimi istemesinin temel nedenlerinden biri de bu; tüm güç ve iktidarı tek elde toplamak istiyor. Güç ve dengelerin sürekli değiştiği bir dünyanın aktörü olan Başbakan Erdoğan uzun ve kalıcı bir iktidarın anahtarını burada görüyor. Başbakan Erdoğan’ın “tek adam” yönetimi düşünüldüğünde fonksiyonları muhtemelen tüm alanları içine alan ve 360 derece çalışan böylesi bir mekanizma için, herkesten tam destek ve milli tutum bekliyor oluşu da şaşırtıcı olmasa gerek. Kuşkusuz Gülen hareketi başta olmak üzere aynı şekilde düşünmeyenlerin varlığı iktidar blokunda yırtılmaya yol açmış durumda.

Hükümetin başta Avrupa Birliği ve demokratikleşme olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanındaki beklentileri manipüle ederek sol liberallerden sağladığı desteği -son dönem izlediği politikalar sonucu- yitirişini iktidar blokundaki yırtılmada ikincil önemde görmek gerekir. Gülen hareketine ait basın-yayın organlarının hükümetle bozuşan bu sol liberal unsurlara hükümet karşıtı düşüncelerini ifade edebilmek için imkân sağlamalarını ise yeni kümelenme eğilimlerini göstermesi açısından belirtmekte yarar var.

Sermaye blokunda yırtılma

Sermaye blokundaki yırtılmanın ana sebebi burjuvazi açısından iyi giden ve desteklenen siyasi iktidarın “ustalık” döneminde iç-dış politikada gerçekleştirdiği acemiliklerle büyük patronlar adına bir çuval inciri berbat etmesi olarak açıklanabilir. Hükümetin büyük oranda yukarıda tasvir edilen nedenlere bağlı olarak burjuva sermaye birikim sürecini tehlikeye soktuğu, uyarılara da kulaklarını tıkadığı eleştirilerinin artmasıyla birlikte egemen sermayenin hükümete bakış açısını değiştirmeye başladığını ve bunun sermaye blokunda çözülmeye yol açtığını söyleyebiliriz. Mart 2014 yerel seçimlerinden başlayarak önümüzdeki üç seçimde bunun yansımalarının ne şekilde tezahür edeceğini hep birlikte göreceğiz. Çok sorun, az seçenek bu tablonun özeti olabilir

Gezi isyanı ve işçi sınıfı

Hükümetin hükümet etme biçiminin yarattığı ve biriktirdiği politik-sosyal-kültürel ve ekonomik sorunların giderek ağırlaşmasıyla tetiklenen Gezi isyanı, Türkiye sınıflar mücadelesi tarihine damgasını vurdu. Güncel olarak büyük seferberlikler sona ermiş olsa da kitleleri harekete geçiren sorunlar azalmak bir yana her konu ve düzeyde artarak ve pekişerek devam ediyor. Bu durumun önümüzdeki üç seçim boyunca doğrudan tayin edici yansımaları olacaktır. Sonuç olarak toplumun giderek daha geniş kesimleri tarafından meşruiyeti ve sınırları sorgulanan, yönetim ehliyetine şüpheyle bakılır hale gelen, elindeki gücü hayırhah işlere harcadığına giderek daha az güvenilen ve düne kadar içerde-dışarıda el üstünde tutanlar tarafından da cazibesi azalmış bir iktidardan bahsediyoruz.

AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan için zor günler çoktan başladı. Lakin işçi sınıfı ve emekçiler için bu durumun anlam ifade eder hale gelmesi ancak kendi bağımsız sınıf alternatiflerini oluşturmakla mümkün olabilir. İşçi ve emekçiler için iktidar ve sermaye blokundaki yırtılma ancak kendisine hayatı zehir edenlerin durumunu görmek ve kavramak açısından bir anlam ifade edebilir. ABD’nin, AB’nin, egemen sermayenin, Gülen’in şu ya bu güçlerin Başbakan Erdoğan ve AKP ile yaşadığı sorunların işçi ve emekçiler olarak bizim dertlerimize çare oluşturmayacağını çok iyi bilmeliyiz. Başbakan Erdoğan ve AKP’nin bugünlere kimlerin desteğiyle, nasıl geldiğini daima hatırlamalıyız.

Bir musibet bin nasihatten iyidir, derler. On bir yıldır AKP hükümeti ile yaşamak zorunda kalan işçi ve emekçiler olarak geleceğe dair yararlı dersler çıkarmalıyız. Bir on yılın daha kaybedilmemesi adına iyi düşünmeliyiz. Sadece kendi deneyimlerimizden değil geçmişte ve bugün benzer sorunları yaşamış işçi ve emekçilerin deneyimlerinden de dersler çıkarmalı ve öğrenmeliyiz. Çünkü her şeyi kendimizin yaşayarak, deneyerek öğrenmesinin maliyeti oldukça ağırdır.

Yorumlar kapalıdır.