Ergenekon tahliyeleri: İleri demokrasi kendini tüm çıplaklığıyla gösteriyor!

“Demokratikleşiyoruz”, “Devlet içinde mafya yapılanmalarını bertaraf ediyoruz”, diyerek askerî vesayeti kaldırdığını iddia eden bir iktidarın yönetiminde, bugün neredeyse tüm Ergenekon tutukluları ve hükümlüleri serbest.

2007 yılında, ihbar üzerine, bir evin çatısında el bombalarının bulunmasıyla başlayan Ergenekon operasyonu, bunca yılın ardından tüm yalınlığıyla rejimin kırmızı çizgilerini bir kez daha gösterdi.

Berkin Elvan’ın devlet tarafından öldürüldüğü gün, Veli Küçük ve Sedat Peker gibi devlet tetikçileri, haklarında hüküm bulunmasına rağmen serbest bırakıldı.

Zamanlama manidar! Ergenekon’un terör örgütü ya da derin devlet yapılanması olduğu düşünüldüğünde (en azından bizlere söylenen bu) şu an dışarıda ellerini kollarına sallayarak dolaşan kişilerin sıradan insanlar olmadığını söylemeye gerek yok.

Sorulması gereken sorular var; On bir yıllık mevcut iktidar, devlet içindeki derin kontrgerilla yapılanmaları ile samimiyetle savaştı mı? Ya da bu gibi yapılanmalarla savaşacak isteğe ve azme sahip miydi? Olup bitenlere bakarak bu sorulara cevap verelim.

Öncelikle devletin neoliberal yeniden yapılandırılması için devlet içinde kökleşmiş yapı ve aygıtların törpülenmesi ve yeni düzene uygun hale getirilmesi gerekiyordu. Bunun için doksanlı yılların karanlığının ve pisliğinin müsebbibi olan ve yeniden dönüşüm nezdinde “sıkıntı yaratan” birtakım kontrgerilla yapılamaları etkisiz hale getirildi.

Fakat Ergenekon, buz dağının görünen yüzü olarak kaldı. Gidilebilen en derin yer Veli Küçük’tü. Doksanların faili meçhul cinayetleri aydınlatılmadı. Azınlıklara yapılan saldırıların ve yakılan köylerin failleri bulunmadı.

Ergenekon, darbe teşebbüsü ile hükümeti yıkmak isteyen terör örgütü sıfatıyla ambalajlanıp halka, “derin devletle hesaplaşma” olarak sunuldu. Hatta hükümete sert muhalefet eden Kemalist devletçi kişilerin ve gazetecilerin de aynı potada eritildiği bir dava haline geldi. Elbette bu sözde hesaplaşmanın kağıttan kaplan olduğunu anlamak için çok zaman geçmedi.

İktidarın Kürt sorununda takındığı tavır, Gezi ve benzeri toplumsal hareketlere gösterilen reaksiyon, rejimin kırmızı çizgilerinin iktidar tarafından aşılamadığının ya da aşılmak istenmediğinin resmidir.

Tansu Çiller’in başbakanlığı sırasında Gazi Mahallesi’nde polis kurşunuyla ölen insanlar ile Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığında gerçekleşen büyük Haziran direnişi sırasında polis tarafından öldürülen insanlar farklı değil aynı rejimlerin kurbanlarıdır. Ethem’i, Ali’yi, Berkin’i, Atakan’ı… öldürenlerin onca ay geçmesine rağmen yargı önüne çıkarılmaması, rejimin demokratikleşmede ilerlediği yolun iğne boyu olduğunu göstermiyor mu?

Gelelim yeniden Ergenekon’a. Gezi’nin rejimde yarattığı çatlamanın etkisi 17 Aralık operasyonu ile kendini gösterdi. Rejim içerisinde yeni kutuplaşmaların ve ittifakların oluştuğu bir ortamda iktidar, denize düşen yılana sarılır misali Ergenekon’un köhnemiş kalpaklarına sarıldı. Tutuklama süresinin beş yıla inmesiyle cezaevlerinden çıkanlar olduğu gibi, Yargıtay’ın her ne hikmetse onaylamamasından dolayı çıkan hükümlüler de mevcut.

Dışarı çıkan sanıkların ağız birliği yapmışcasına devlete karşı küslük olmaz demesi, bundan sonra ne için ve kim için çalışacaklarını da gösteriyor. Sadece Sedat Peker’in çıkışta sarfettiği sözler her şeyi açıklıyor: “İçeride kaldığım 10 sene süre zarfında ülkemizde pozitif yönde olan gelişmeleri, değişmeleri takip edebildim. Kendimle ilgili hissiyatım bu gelişmelere ve değişmelere uyum sağlayabileceğim, ayak uydurabileceğim yönündedir… Bundan sonra mücadelemize, hayat yaşamımıza, ülkemizdeki pozitif olan gelişmelerle beraber uyum sağlayarak devam edeceğiz.”

Peki AKP 17 Aralık’tan önce Ergenekon’la hesaplaşabilmiş miydi? AKP bunu hiçbir zaman istemedi. Onun tek istediği kendi kontrolünde olan derin bir yapılanmaydı. Çürük elmaları -yeri geldiğinde kullanmak üzere- içeri atarken, ilerde çürüyecek yeni elmalarla yola devam etmek niyetinde…

Ergenekon operasyonu sırasında Adalet Müsteşarı olan Fatih Kasırga, o dönem ortaya çıkan, Veli Küçük’e övgüler düzdüğü ses kaydı yüzünden görevden alınmıştı. Hurşit Tolon ve Veli Küçük gibi isimlerin çalışma arkadaşı olduğu bilinen Fatih Kasırga şu an, Efkan Ala’dan boşalan Başbakanlık müsteşarlığına bizzat Başbakan tarafından getirildi. İşte AKP, rejim ve demokratikleşme üçlüsünün güzel bir fotoğrafı.

Yorumlar kapalıdır.