Ne ilerisi ne radikali, işçi demokrasisi!

İktisadi temellerinden koparılmış bir demokrasi tarifinin günümüz kapitalizm koşullarında sömürü düzenini allayıp pullayıp pazarlamaktan öteye bir anlamı yoktur. Bu demokrasinin adını ister ileri, ister radikal koyun, sonuç değişmez. Dolayısıyla her kim bunu yapıyorsa toplumsal sınıf farklılıklarını örtmeye soyunuyor demektir! Bu nedenle Erdoğan’ın ileri demokrasi tarifiyle Öcalan’ın radikal demokrasi tarifi son tahlilde aynı sonuca; bizatihi özel mülkiyet rejiminden kaynaklanan toplumsal, ekonomik, siyasal eşitsizliklerin özel mülkiyet rejimine dokunmaksızın çözülebileceğine dair hayal tacirliğine, bu yolla kapitalist sistemin restorasyonuna ve sınıfsal sömürünün perdelenmesinin yeni bir versiyonunun piyasaya sunulmasına hizmet etmektedir.

Öcalan’ın mektupları üzerinden “derin” insani, toplumsal çözümlemelere girişenler başta olmak üzere hiç kimsenin kuşkusu olmasın bunalımsız kapitalizm rüyası görenlerin sonu, hep olduğu ve olacağı gibi, hüsran olacaktır. Kapitalizmi üzerindeki kıyafeti değiştirerek insani yapamazsınız. Hiçbir makyaj kapitalizmi güzelleştirjemez. Kapitalizm akla gelebilecek tüm kıyafetler ve makyajlar içinde bugüne dek arzı endam etti. Özel mülkiyet rejimine dokunulmadığı sürece bu kıyafetlere, makyajlara girmeye de devam edecektir. Bu kıyafet ileri demokrasi kumaşıyla bezenmiş, dini motiflerle makyajlanmış “Müslüman neoliberalizmi” olabileceği gibi radikal demokrasi kumaşıyla bezenmiş, demokratik özerklik makyajıyla süslenmiş “yerel yönetim kapitalizmi” şeklinde de olabilir. Meselenin merkezi/yerel, yatay/dikey, yavaş/hızlı, sek/karma meselesi olmadığı, üretim ve bölüşümün doğrudan doğruya hangi iktisadi temellere oturduğu meselesi olduğunu test etmek için insanlık yeterince deneyime sahiptir.

Tekrar pahasına söylersek; özel mülkiyet rejimine dokunmadığınız sürece kapitalizmin yerelle de, yatayla da, yavaşla da derdi olmaz. Hatta sermaye birikim sürecini bir süre de bu mecrada sürdürerek krizlerini geciktirmiş olur. Pekiyi öyleyse, işçi sınıfının, emekçi hareketlerin, devrimci ve sosyalistlerin kapitalizmin makyaj odasında ne işi var? Kapitalizmin 2014-2015 kreasyonuna neden işçi sınıfı, emekçi yoksul halklar tasarımcı kılınmak isteniyor? Kapitalizm kendine yakışanı giyecektir. Kimse merak buyurmasın! 30 Mart yerel seçimleri bunu göstermiştir. Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler de gösterecektir. Sorun işçi sınıfının, emekçi yoksul halkların, devrimci ve sosyalistlerin kendileri için ne istediğidir.

İşçi ve emekçiler her ay yüzer yüzer iş cinayetlerinde ölürken, asgari ücret açlık ücretinin yarısına denkken, bir avuç patron tüm toplumsal zenginliğin yüzde seksenine sahipken cevabımız daha insani, laik ya da dini bir kapitalizm olamaz. 30 Mart’ta aldığı toplumsal desteğe bakarak söylersek iş cinayetlerinde ölen her on işçiden dördü AKP’li, altısı CHP’li, MHP’li, BDP’li vb. seçmendir. Açlık sınırının yarısına denk bir asgari ücrete çalışan milyonların yüzde kırkı AKP’ye 30 Mart’ta oy vermişken yüzde altmışı oluşturan diğerleri de CHP, MHP, BDP ve diğerlerine oy vermiştir.

Öyleyse soralım: Toplumsal zenginliğin yüzde seksenini götüren patronun AKP’li mi yoksa CHP, MHP, BDP ya da bir başka partili patron mu olduğu, açlık sınırının yarısına denk bir asgari ücrete çalışan ve her ay yüzer yüzer iş cinayetlerinde ölen işçi ve emekçiler için ne ifade edebilir ki?

Seçim sonuçlarına onlar kazandı/kaybetti, biz kazandık/kaybettik üzerinden bakmanın işçi sınıfı ve emekçi yoksul halklar için ne anlama gelebileceğine bir de bu gözle bakalım. Gerçekten aslında kim kazanıp, kim kaybetmekte?

Parti ayrımı yapmadan her ay işçileri yüzer yüzer kurban alan iş kazalarının gölgesinde bir demokrasi mi istiyoruz? Toplumun her daim yüzde onunun işsiz olduğu, diğer kısmının işsizlik/yoksulluk korkusuyla yaşadığı bir demokrasi mi istiyoruz? Böyle bir demokrasi ileri olsa ne olur, radikal olsa ne olur!

İşte bu yüzden tek kelime özel mülkiyet rejiminden bahsetmeden ileri/radikal demokrasiden bahsetmek, seçim sandığından çıkacak sonuçla demokrasi geleceğini söylemek hayal tacirliğidir. Bu hayal tacirliği kapitalizme ve patronlara kazandırır, işçi sınıfına ve emekçi yoksul halklara kaybettirir.

Bu yüzden ne ilerisi ne radikali, ihtiyacımız; işçi sınıfı ve emekçi yoksul halklar için en iyisinin özel mülkiyet rejimini tümden ilga edecek, üretim ve bölüşümü tüm toplum için ortak ve eşit şekilde yapacak, denetimi ve yönetimi işçi ve emekçilerin kendi ellerinde olacak bir işçi demokrasisi diyoruz.

Yorumlar kapalıdır.