2015 bütçesi yahut AK Saray yolcusu kalmasın!

Yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı nam-ı diğer “AK Saray” için harcanan ve harcanacak ve altı sıfır atılmış haliyle bile milyarlarca liraya tekabül eden meblağlar çoğumuzun matematik hesabını zorluyor. 2015 yılı bütçesinde de en büyük artışı %97 ile AK Saray almış durumda. Sarayın yapımına harcanan 1,8 milyar TL ile örneğin madenciler için 12 bin yaşam odası inşa edilebilir, 58.330 okul yapılabilir, 105 yataklı 30 hastane açılabilirdi. Miktar büyük olunca bu örnekleri çoğaltmak hiç de zor değil. Ancak burada esas olan, iç kontrol mekanizmaları dahi çalışmayan rejimin bir sonucu olarak hükümetin her türlü denetimden muaf hareket alanının giderek genişliyor olması. Bunun sonucu olarak da bütçeden (işin doğrusu cebimizden) milyarlarca lira saraylara, güvenlik harcamalarına ya da örtülü ödeneklere akıtılıyor. Bu yetmezmiş gibi Maliye Bakanı 2015 yılı için öngörülen merkezi yönetim bütçesini açıklarken memurlara “Toplu sözleşme yaptınız hâlâ enflasyon farkı mı istiyorsunuz?” demeye getiriyor. Memurları azarlıyor. Toplu sözleşme hakkından vazgeçmeyi ücretlerin enflasyon karşısında erimemesinin bir koşulu olarak öne sürüyor.

Hem yiyorlar, hem öldürüyorlar!

Meclis plan ve bütçe komisyonunda görüşülmesine başlanan 2015 yılı bütçesi patronlar ve onların hükümeti için saraylar öngörürken emekçiler için yoksulluk ve yoksunluğun derinleşmesinden başka bir şey ifade etmiyor. Enflasyon ve büyüme rakamları dahil hiçbir makro ekonomik hedefin tutturulamadığı bir mali tabloda dış borçlanma ve kişi başına düşen borç miktarı giderek artarken, bir başka deyişle hükümet ve patronlar uluslararası kuruluşlardan borç üstüne borç alırken Cumhurbaşkanı’nın deyimiyle “memlekete hizmet gayesiyle yanan işadamları”, “babayiğitler” geri ödeme vakti geldiğinde köşe bucak kaçıyor! Bu durumun en açık göstergelerinden bir tanesi de devlet bütçesindeki vergi gelirlerinin artış oranı. 2013 yılı Eylül ayından 2014 yılının Eylül ayına kadar geçen 1 yıllık sürede toplam vergi gelirindeki artış %8,3 olurken bu artışta aslan payını her yıl olduğu gibi dolaylı vergiler tutuyor. Örneğin, KDV’de artış %6 olurken, aynı dönemde ÖTV artışı %5,9 seviyesinde. Neredeyse tüm dolaylı vergi kalemlerinde benzer artışlar görülürken, aynı dönemde patronların vergi performansı ise göz yaşartıcı düzeylerde seyrediyor. Rakamlara göre, son bir yılda ödenen kurumlar vergisi miktarı %17 azalmış! Bu istatistiğin altını biraz kurcaladığımızda beyana dayanan kurumlar vergisi tahsilatındaki azalma oranının %179 olduğunu görüyoruz. Türkçesi şu; hem yiyorlar, hem öldürüyorlar!

Güç kaybetmekte ve kaybettiği oranda da yönetememekte olan tüm rejimlerin otoriterleşme eğilimi gün yüzüne çıkar. Dünyanın en büyük Cumhurbaşkanlığı komplekslerinden biri olan AK Saray da, tıpkı Avrupa’daki en adalet yoksunu ülke olan Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük adalet sarayına sahip olması gibi, bu güç kaybının ironik bir ifadesi. Saraylar, ihtişam, her alanda ve her fırsatta yavan bir güç gösterisi… Bu görüntüyü tamamlamak ve muhafaza etmek için de güvenlik harcamalarında artış ve kolluk kuvvetlerine verilen aşırı yetkiler…

Son olarak plan ve bütçe komisyonuna sunum yapan Maliye Bakanı’nın lütfedip de ilk defa olarak açıkladığı örtülü ödenekle ilgili veriler gösteriyor ki, 90’lı yıllarda faili meçhullerin, devlet eliyle işlenen cinayetlerin, JİTEM’in finanse edildiği, her türlü denetimden bağımsız ve sınırsız (!) bir kaynak olan bu ödenekten son 10 ayda 850 milyon TL harcanmış. Bu harcamalardan aslan payını alan devlet kurumları sırasıyla şunlar: MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı. Bunun dışında, önümüzdeki yıl merkezi yönetim bütçesinden güvenlik harcamaları için ayrılacak payın da %20’ye yaklaşan bir oranda artırılması öngörülüyor.

Git eylemini evinde yap!

Geçtiğimiz günlerde Başbakan’ın açıkladığı iç güvenlik paketinin yasalaşmasıyla tablo tamamlanmış olacak. Birkaç örnek vermekle yetinelim. Yasa taslağına göre polis, savcı izni olmaksızın herhangi bir polis amirinin emriyle 24 saat gözaltı yapabilecek. Üstelik bunu artık “kuvvetli suç şüphesine” dayandırmak zorunda da değil. “Makul şüphe” yeterli sayılıyor. Bunların yanında polisin silah kullanma yetkisi de artırılıyor. Lafı dolandırmadan söylersek, bugüne kadar yaşanan gözaltında işkence, gözaltında kaybolma, kayıtsız gözaltı gibi uygulamalar konusunda polisin eli güçlendiriliyor. Herhangi bir toplantı ya da gösteri yürüyüşünün ise “kamusal alanı işgal etmeden gerçekleştirilmesi” şartı getiriliyor. Hükümet, kamusal alanda dile gelebilecek en ufak bir hak talebine dahi tahammül gösteremiyor.

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AKP’li kadrolar şunu çok iyi biliyor. Geri adım attıkları, yani ekonomik ya da siyasal herhangi bir konuda taviz verdikleri ilk anda AK Saray’ın tüm yolcuları için de son durak gelmiş olacak.

Erdoğan, Saray için yapılan masraflar konusundaki tartışma için “amma uzattınız” minvalinde açıklamalar yapıyor. Kimisi Saray’dan bir oda kapmak için, kimisi “benim niye bir sarayım yok” diye hayıflandığı için ilgileniyor olabilir. Bunu bilemeyiz. Bizim bildiğimiz, o sarayın her metrekaresinde kanımızın olduğudur. Tüm ilgi ve alakamız bundandır!

Yorumlar kapalıdır.