Metal direnişi işçi sınıfına örnek oluşturuyor

İşçi sınıfı hareketi tarihsel bir an yaşıyor. Bursa’da Renault fabrikası işçilerinin başlattığı ücret direnişi, bir anda bölgedeki diğer metal işyerlerini de sararak (Tofaş, Coşkunöz, Mako, Ototrim) son yirmi yılın en önemli işçi seferberliğine dönüşmüş durumda. Bir grup cesur ve atılgan proleterin Türk Metal’in hain bürokratlarına karşı tepkisi hızla ve kendiliğinden biçimde binlerce işçiyi ayağa kaldırarak sınıfın üzerinde epeyden beri birikmiş olan durağanlık tozunu silip süpürdü. Şimdilik iş bırakmamış olan onlarca işyerinden ve diğer işkollarından da direnişçi işçilere yönelik dayanışma girişimleri akıyor. Metal işçilerinin bu kitlesel seferberliği ülke çapında emekçilerin sempati ve desteğini kazanarak sınıf mücadelesinin öncü gücüne dönüşüyor.

Metal işçilerinin direnişi pek çok bakımdan tarihsel bir öneme sahip. Her şeyden önce, 1989 Bahar eylemleri ve 1990 Zonguldak maden işçileri mücadelesinden sonraki ilk kitlesel ve güçlü emekçi seferberliği. Seçimle işbaşına gelen hükümetler bu denli yaygın ve geniş yığınların gözünde meşruiyet kazanan işçi eylemliliklerine, onları her ne kadar “yasadışı” olarak niteleseler de, doğrudan baskı yoluyla müdahale etmekte dikkatli davranmayı tercih ederler. Genel seçimlere iki haftadan kısa bir sürenin kaldığı şu anda AKP hükümetinin de işçi seferberliğine son vermek için çıplak baskıdan önce daha uzlaşmacı yöntemler arayabileceğini ya da ilk önce savcıları harekete geçirebileceğini düşünebiliriz. Ama gene de Bursa metal işçisinin kalkışması, vahşi baskı rejimini adet edinmiş hükümete ve onun ihtiraslı Cumhurbaşkanının otoriter yöntemine ciddi bir kafa tutuştur.

Üstelik bu direniş objektif olarak, AKP’nin on üç yıldan beri uygulamakta olduğu neoliberal politikalara ciddi bir başkaldırı niteliği taşıyor. Zira direnişler şimdilik ücret talebi çerçevesi içine sıkışmış gibi görünse de, neoliberalizmin düşük ücret/yüksek kâr formulünü bozuyor. Öte yandan işçiler tepkilerini kısmi işgaller biçiminde açığa vurarak üst düzey bir mücadele düzeyine başvurmuş durumdalar. Burjuvazi bu tür durumların, işyerlerindeki yönetim iplerinin elinden kaçmasına ve mülkiyet sorununu tartışma gündemine sokmasına kesinlikle izin vermek istemez, şimdi de istemeyecektir. Bu nedenle de, işçi seferberliğinin ardında yatan sınıf çelişkilerinin açığa çıkmasını engellemeye çalışacak, bu amaçla sorunu iş, sendika ve kamu düzeni yasaları çerçevesindeki bir “hukuk” anlaşmazlığı düzeyine indirgeyerek mahkemeleri ve kolluk kuvvetlerini göreve çağıracaktır. Kuşkusuz işçiler patronlara hukuk düzleminde de yanıt vermelidirler ve vereceklerdir; ama mücadele bu alanla sınırlı kalırsa kimin galip geleceği daha şimdiden bellidir diyebiliriz. Oysa şu anda proletarya gerçekleştirdiği seferberlikle kendi kaderini tayin etme hakkını fiilen uygulamaya koymuş durumdadır. Bu, ülkedeki patron egemenliğine tarihsel bir isyandır.Direnişin en önemli özelliklerinden biri de, sendika bürokrasisine karşı başkaldırı olmasıdır. Ve tabandaki binlerce işçi bu başkaldırıyı şu anda Türk Metal sendikasından kitlesel istifalarla açığa vuruyor. Troçkistler olarak hep emperyalist çağda sendikaların kapitalist düzenle bütünleşme eğiliminde olduklarını ve sendika bürokrasilerinin işçi sınıfının burjuva gardiyanları olduğunu vurguladık. Onların haince tutumlarına karşı işçileri mücadeleye ve birer kitle örgütü olan sendikalar içinde işçi demokrasisini hayata geçirmeye çağırdık. Şimdi bunu Türk Metal üyeleri kendi deneyimlerinden çıkardıkları dersle gerçekleştiriyorlar. Onların bu isyanı kuşkusuz sendikal mücadelede bir dönemeç ve referans noktası oluşturacaktır.

Buna karşılık Türk Metal bürokrasisine karşı patlak veren isyanın sendika düşmanlığına dönüşme olasılığı da bulunmaktadır. Oysa işçi sınıfının birer kitle örgütü olarak sendikalara her zaman ihtiyacı vardır ve olmaya da devam edecektir. Bu açıdan, seferberliklerin önünde koşan ileri işçilerin, bürokrasiye olan nefreti, sınıfın kitle örgütlerine karşı duyduğu güvensizlik duygusu olmaktan kurtarıp, işçi demokrasisi temelinde faaliyet gösteren sendikaların inşası bilincine ve heyecanına dönüştürmeleri yaşamsal bir önem taşıyacaktır. Bizler asla küçük kızıl sendikalardan yana olmadık; geniş kitle sendikalarında bürokrasiye karşı mücadeleyi, bir bölüm işçiyi onlardan kopararak yalnızlaştırmaya yeğledik. Ama, can alıcı karar anlarında sendikaların gerici çarklarının kırılmasında tereddüt edilmemesi gerektiğini de savunduk. Bu nedenle Türk Metal’in işyerlerinden tasfiyesi son derece ileri bir adımdır.

Öte yandan metal direnişinin işçilerin temsilcilerinden oluşan kurullarca örgütlenmesi ve yönetilmesi bir anlamda işçi demokrasisinin bizzat bu seferberliğin bir yöntemi haline geldiğine işaret ediyor. İşyeri komitesi tipi bu tür seferberlik örgütlenmeleri, mücadelenin devrimci dinamiklerinin korunması ve sürdürülmesi açısından büyük önem taşıyor. Ama direnişin sona erip (zaferle neticeleneceğine inanıyor ve onun için mücadele ediyoruz) “olağan” koşullara dönüldüğünde, gündelik sendikal çalışmalar öne çıkacaktır ve o noktada işçiler bu kurulları hangi görevlerle donatacaklarına karar vereceklerdir. O koşullarda, değiştiremediğimiz sürece, mevcut iş ve sendika yasaları da hesaba katılması gereken hususlar olacaktır. Tarihi bir mücadele vermekte olan metal işçisinin zamanı geldiğinde kendisini en geniş ve işçi demokrasisi temelinde faaliyet gösteren kitlesel sendikalar içinde örgütleme kararlılığı göstereceğine inanıyoruz.

Bursa metal işçilerinin başlattıkları direniş devrimci Marksistler açısından son derece önemli bir öğrenme, deneyim kazanma ve inşa fırsatı sunmakta. Mücadeleci işçiler patron egemenliğini sorgulama, sendikal bürokrasi çarkını kırma ve ikincil iktidar organları kurma noktalarında, objektif olarak Troçkist programa yaklaşmaktadırlar. Sınıf bilincinin bu doğrultuda daha ilerilere çekilmesi konusunda tüm gücümüzü seferber etmeliyiz. Metal işçisinin bu deneyimini, sınıf mücadelesinin tüm alanlarında bir referans olarak kullanmalı ve devrimci partinin inşasını bu sayede gelişecek olan seferberliklerin içine yerleştirmeliyiz.

Yorumlar kapalıdır.