İşçi ve halk düşmanı AKP yenildi!
Tayyip Erdoğan kendi başkanlık hedefleri için bir referandum niteliği taşıyan 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybederek büyük bir hezimete uğradı. AKP aldığı %40,9 oy oranı ve seçimlerden çıkan birinci parti olmasına rağmen seçimleri kaybetti ve 258 milletvekili ile hükümeti tek başına kurma yetkisini yitirdi.
Mağlubiyetin anlamı
Tayyip Erdoğan ve AKP 13 yıllık iktidarı boyunca ülkeyi büyük bir enkaza çevirdi. Ekonomik kriz, işçi ve emekçileri soktuğu ekonomik darboğaz, gelir dağılımındaki uçurum, işsizlik ve yoksulluğun muazzam boyutlara ulaşması, iş cinayetleri, grev ve örgütlenme haklarının fiilen geçersiz hale gelmesi, en ufak demokratik talebin terörize edilmesi, Suriye politikası, Kürt sorununu çözmek adına yürütülen oyalama siyaseti ve hatta sorunu derinleştirmesi bu enkazın sonuçlarıdır. Seçim yaklaşırken başkanlık sistemi hedefi doğrultusunda mecliste çoğunluğu alması halinde AKP’nin tek başına iktidarı Erdoğan’ın fiili başkan olarak ülkeyi yönetmeye devam edebilmesi anlamına gelecekti. Böylelikle iktidarı kendine kalkan yaparak hesap vermekten kurtulacak, egemen sınıfların kendisine müsamaha göstermesini sağlayabilecekti. Ne var ki, süreç son 2 yıldır Erdoğan’ın istediği gibi gelişmedi.
Hala azımsanmayacak bir oy oranı almasına karşın, Erdoğan iktidarında sonun başlangıcına gelindiğini 2013 Gezi İsyanından beri söyleyegeldik. Bu seçim yenilgisi sadece Erdoğan için değil, çevresinde yarattığı ekonomik, sosyal ve mali ayrıcalıklar ağının başka bir deyişle Saray ahalisinin de eskisi gibi yaşamasına olanak kalmadığını göstermektedir. Bundan sonra nasıl bir hükümet kurulursa kurulsun, bu meclis bileşimiyle eskiden olduğu gibi AKP’nin tek başına işçi ve emekçi düşmanı saldırı paketlerini geçirmesi mümkün olmayacaktır. Öte yandan, AKP koalisyon hükümetlerinin ülkede büyük bir ekonomik krize yol açacağına ilişkin korku senaryoları yaymaktadır. Halbuki iktidarı boyunca özelleştirmelerin %80’e yakınını gerçekleştirmiş, bugüne kadar yaptığı yağma ve talanlarla bir enkaz ekonomisi yaratmıştır. Dolayısıyla bugünkü krizin sorumlusu olası koalisyon hükümetleri değil; bizzat AKP’nin kendisidir. Hatta hâlâ kendi çıkarı için seçimlerden sonra Merkez Bankası eliyle ülkede döviz çıkışı sağlamaya çalışması ekonomiye yapılan bir sabotajdır ve krizi tetiklemeye çalışmaktadır.
Seçimlerin galibi HDP’dir
HDP, yüzde 10 barajına, eşitsiz koşullara, çok yönlü taciz saldırılarına, bombalamalara, kitlesel katliam girişimlerine ve çeşitli hile heveslerine rağmen 6 milyonun üzerinde oy almış; 2011 Haziranı’nda gerçekleşen milletvekili seçimlerine kıyasla oy oranını yüzde 100 artırarak büyük bir seçim başarısı kazanmıştır. 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı aşarak Meclis’te güçlü bir grup oluşturmasıyla, Erdoğan’ın ‘başkanlık sistemi’ hayalleri suya düşmüş ve daha otoriter bir rejime geçiş dayatmasına son verilmiştir. Kendisini Kürt halkının temsilcisi addeden ve çözüm süreci adı altında inkar siyasetine devam eden AKP ise Diyarbakır, Van, Ağrı, Hakkâri gibi illerde büyük bir yenilgi almıştır.
Seçimlerde HDP’nin Diyarbakır mitingine bomba koyulmuş, seçim sona ermiş olmasına karşın Diyarbakır sokaklarında ’90’lı yılları andıran provokasyon girişimlerine ve siyasi cinayetlere tanık oluyoruz. Bu provokasyon, cinayet ve kitlesel katliam girişimlerinin sorumluları yargılanmalı ve devlet bu konuda hesap vermelidir!
Bu daha başlangıç!
HDP’nin seçim zaferi ve solun 12 Eylül’den bu yana aldığı büyük oy oranı bazı şeylerin değişmesi gerektiği konusunda ısrar eden büyük bir kesimin varlığını ifade ediyor. Bu kesim, aynı zamanda AKP’nin 13 yıldır yarattığı bu enkazı temizlemeye, bu ülkenin tüm ezilenlerine giydirilen 12 Eylül’ün bütün baskıcı ve otoriter uygulamalarına son vermeye kararlı. Dolayısıyla Gezi’den bu yana söylediğimiz gibi daha işin başındayız ve mücadele ile kazanacağımızın bilincindeyiz.
Bu noktada kurulacak mecliste HDP acil olarak iç güvenlik yasasının iptali, seçim barajının kaldırılması, asgari ücretin artırılması, taşeronun yasaklanması ve yolsuzluk araştırma komisyonlarının kurulması çerçevesinde bir acil talepler programı öne sürmelidir. Bu noktadan sonra, AKP Kürt sorununu çözme yetkisini ve meşruiyetini kaybetmiştir. Bu nedenle, Kürt sorunun Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde çözülmesi ve anadilinde eğitim, siyasi tutukluların serbest bırakılması gibi en temel demokratik siyasi hakların tanınması, grev ve sendikal örgütlenme karşısındaki bütün yasal veya fiili engellerin kaldırılması, iş güvenliği ve güvencesinin sağlanması talepleri etrafında sokakta, iş yerlerinde ve okullarda mücadeleye devam!
Yorumlar kapalıdır.