Diriliş mi çöküş mü?

Son bir yıldır AKP şefi Erdoğan sayesinde Türkiye politik jargonuna yeni bir kavram girdi: metal yorgunluğu… Uzun süre çalışan ve bir süre sonra bünyesindeki aşınmadan dolayı makinelerde ortaya çıkan yıpranmalar için kullanılan bu ifade ilk kez bu kadar yoğun bir şekilde politik dilde kullanıldı. Parti içindeki çürük elmaları ayıklamaya yönelik bir manevra olan bu sözün arkasına sığınarak olmaz denilen şeyler oluverdi birden. Sarsılamaz denilen belediye başkanlarının koltukları sarsıldı, gitmez denilen vekillerin, il-ilçe başkanlarının ayakları kaydırıldı. Ancak her geçen gün parti içerisinde sonu gelmez bir “temizliğe” dönüşen bu sürecin bir nihayeti olmalıydı. Zira bu “yenilenme”, parti elitleri içerisinde büyük bir huzursuzluğa neden olmuştu. İşte tam bu sırada Afrin operasyonu imdada yetişti.

Savaş ve operasyonlar, burjuva düzen partilerinin geniş halk kesimlerini kendi gerici politikalarına bağlamanın klasik yöntemidir. Afrin operasyonu tam da böylesi bir manevranın resmidir ve hatta fazlasıdır. Zira bu operasyon sadece AKP’nin gerici politikalarını meşrulaştırmamış, aynı zamanda Erdoğan’ın deyimiyle metal yorgunluğuna son vermiş bir “diriliş” öyküsü olmuştur.

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkından dem vurup uzun uzadıya politik açıklamalar yapmak niyetinde değilim. Bunun yerine direkt olarak basit bir dille şunu söylemek gerekir ki bu coğrafyada bu ülkenin vatandaşları da olan Araplara, Kürtlere, Acemlere saldırarak bir diriliş öyküsü yazılamaz. Böylesi bir diriliş öyküsü bundan bin yıl önce geçerli olabilirdi belki. Osmanlı ile Safeviler arasındaki savaşlarda Osmanlı’nın kazandığı savaşlar bir diriliş öyküsü sayılabilirdi zamanında; zira o zaman savaşan bu iki güç dünyanın en büyük devletlerindendi. Ama bugün ne sen Osmanlısın ne de Afrin’dekiler Safeviler. Bugün zamanın Safevi devletini arıyorsan ABD’ye, İngiltere’ye, Almanya’ya bakacaksın. Küçücük şehirlerde ordunla baş edemeyecek güçsüzlükteki Kürtlere, Araplara değil…

Afrin başta olmak üzere bu tarz operasyonların bölge halklarına değil, “emperyalist” güçlerle işbirliği yapan örgütlere karşı, dolayısıyla da ABD’ye, Rusya’ya, İngiltere’ye vb. ülkelere karşı yapıldığı söylemi içi boş bir söylemdir. Yanı başında ve hatta kendi ülkende yaşayan bir halk emperyalistlerin kucağına düşerken sen neredeydin, ne yapıyordun diye sorarlar adama. Ya da o emperyalist güçlerin senin ülkende üsleri, askerleri ne arıyor o zaman diye…   

Hülasa bu coğrafyada her ne sebeple olursa olsun Kürtlerle, Araplarla, Acemlerle, Ermenilerle vb. savaşıp bir diriliş destanı yazılamaz. Kendi toprakların dışında bile olsa bu halklara karşı atacağın her olumsuz adım kendi topraklarında seni vurur. Yapılan bu savaşlar kendi içinde sonu gelmez birçok soruna yol açar ve dolayısıyla buradan bir “diriliş” destanı çıkartayım derken “çöküş” trajedisi çıkartma ihtimali yüksektir…

Yorumlar kapalıdır.