TÜPRAŞ mücadelesi bitmedi, bitmemeli
Koç Holdingin üç yıllık sözleşme, vardiya sisteminde değişiklik ve mazeret izinlerinin azaltılması dayatmalarıyla tıkanan TÜPRAŞ’taki toplu iş sözleşmesi Yüksek Hakem Kurulu (YHK) tarafından karara bağlandı. YHK’nın kararının, Koç yönetiminin görüşmelerde geldiği noktanın da gerisinde olması, patronların ve hükümetin yeni bir toplu sözleşmeler eşiğinde olan işçi sınıfına yolladığı kesin bir saldırı sinyali teşkil ediyor.
Koç yöneticileri TÜPRAŞ işçilerin ısrarlı eylemlerinin ardından teklifte 3 yıllık sözleşmeden vazgeçmiş, zam oranını yüzde 10’a çekmiş, vardiya değişikliğinde ise ısrarını sürdürmüş ve sistemin “işveren ve sendikanın ortak komisyon kurarak” değiştirilmesi önerisini geliştirmişti. YHK ise verdiği kararda sözleşmeyi 3 yıllık olarak belirledi, vardiya sisteminin değiştirilmesine karar verdi, mazeret izinlerini ise amirlerin onayına bağladı. Ücretlerde ise zam oranını yüzde 6 olarak belirledi (en son yıllık enflasyon yüzde 18,71 olmasına rağmen).
Sektörde grev yasağının bulunması elbette başından beri patronun elini güçlendiren bir unsurdu. Nitekim, işçilerin taleplerini ısrarla reddetmesi, özellikle de işyerindeki sömürü oranını artırmaya yönelik olarak vardiya sistemini değiştirmekte diretmesi, sözleşmenin kendi isteği doğrultusuna YHK’da bağlanmasına yönelik bir stratejiydi. İşçiler ve yerel sendika yöneticileri bu YHK (yani hükümet) ve patron işbirliğinin farkındaydılar ve çeşitli eylemlerle YHK’dan önce taleplerinin kabul edilmesi yönünde basınç uyguladılar. Ama olmadı.
Neden olmadı? Bunun en başında elbette Türk-İş ve ona bağlı Petrol-İş yönetimindeki sendika bürokratlarının hain tutumu geliyor. Tüm sendikacılık anlayışlarını patronların iyi niyetine ve onlarla “müzakere” yöntemine bağlayan bürokratlar sınıf seferberliğinin önünde gerçek bir engel oluşturdular. Petrol-İş Genel Başkanı Ali Ufuk yaşar, “Eylem yapıyorsunuz, TİS sürecini geriyorsunuz. TÜPRAŞ yönetimi görüşmüyor müzakere etmiyor. Eylemi bitirin, ben diyalogla çözerim” diyerek TÜPRAŞ işçilerini açıkça suçladı, onları kandırmaya çabaladı.
Öte yandan ne onun ne de diğer Türk-İş yöneticilerinin aklından, (bırakın en azından sektörde bir genel grev çağırısında bulunmayı) TÜPRAŞ işçileri etrafında eylemli bir dayanışma seferberliği oluşturmak bile geçti. Oysa TÜPRAŞ sözleşmesi, topu sözleşmeler sürecine girildiği bir dönemde (özellikle kamu, tekstil ve metal işkollarında) işçi sınıfı için bir örnek, bir referans oluşturacaktı. Şimdi bu yeni döneme işçiler, Türk-İş bürokratlarının ihaneti nedeniyle yenik olmasa bile moralsiz halde giriyorlar.
Ama TÜPRAŞ sözleşmesinin bu biçimde bağıtlanması nihai bir yenilgi sayılmaz, sayılmamalı. Bir kere TÜPRAŞ’ta işçiler yeniden toparlanıp mücadelelerini çeşitli biçimlerde ve yeni hedeflere yönelik olarak sürdüreceklerdir, sürdürmelidirler. Vardiya sistemindeki değişikliklere karşı aktif ve/veya barışçıl direnişler ve protestolar, enflasyon oranında ek zam için ısrarlı talepler, izinler konusunda tavizsiz tutumlar ve işyeri içi dayanışmalar, vb. çeşitli mücadele yöntemleri olarak uygulanabilecektir. Geleceğe yönelik bu mücadelede metal işçilerinin 2015’te yarattıkları “fırtına” örnek oluşturmalıdır. İşçiler Türk Metal ve metal patronlarının sendikası MESS’in imzaladığı üç yıllık ve düşük zam içeren sözleşmeyi, üç ay sonra şalter indirip, iş yeri işgaline varan kararlı tutumla geçersiz hale getirmişlerdi. Bu, TÜPRAŞ’ta da başarılabilir.
Evet başarılabilir. Yeter ki işçiler işyerindeki birliklerini koruyabilsinler; tüm işçileri içeren komiteleşmelerini örgütleyebilsinler; yeni girişimlerine ortakça karar verebilsinler; önlerine dikilen bürokratları kenara itebilsinler; dayanışmalarını ve seferberliklerini en azından bulundukları bölgelerde diğer işyerlerine yaygınlaştırabilsinler. Hükümet ve patron işbirliğiyle bastırılmaya çalışılan TÜPRAŞ deneyiminden alacağımız çok ders var. Rejimin ve işverenlerin, sendika bürokratlarının da yarımıyla işçi sınıfına yönelik ağır saldırısı başlamış durumda. Bunun karşısında ancak tüm işçi sınıfının birliği, aktif mücadelesi ve emekçi seferberliğinin yaygınlaştırılmasıyla durabiliriz.
Yorumlar kapalıdır.