Asgari ücrette vergi dilimi rezaleti
2019 Ekim ayında asgari ücretli çalışan başta olmak üzere işçi ve memur maaşlarında vergi dilimi kesintisi gerçekleştirildi. Ocak 2020’ye kadar işçilerin net maaşlarında azalma yaşanacak. Asgari ücretli çalışanın yüzde 20 vergi dilimine girmesiyle beraber başlayan kesinti, gelir vergisi adaletsizliğini gözler önüne seriyor.
Asgari ücret net 2020 lira olarak belirleniyor fakat 191,88 TL asgari geçim indiriminin (AGİ) de katılmasıyla yapılan bu hesap yanlış. AGİ’yi çıkardığımızda asgari ücretin net 1.829 TL olduğunu görüyoruz. Böyle hesap yapıldığında yüzde 20’lik vergi dilimine asgari ücretli çalışanın girmemesi gerekiyor. Ekonomik kriz ile yaşamak zorunda bırakılmamızın yanında elektriğe, doğalgaza yapılan zamlara bir de net maaşımızdan dört ay boyunca yapılan kesintinin eklenmesi en hafif tabirle hırsızlıktır. Üstelik bu kesintilerin giderlerimizin artış gösterdiği kış aylarına denk gelmesi sorunu katmerli hale getiriyor.
Asgari ücretin vergi dilimine sokulup kesintiye uğraması kabul edilebilir bir durum değildir. Mevcut asgari ücret uygulaması ile yaşamak zaten mümkün değilken, üstüne bir de vergi kesintilerinin gelmesi milyonlarca asgari ücretlinin belini büküyor. Hükümet yıllardan beri ilk vergi dilimi artışını enflasyon ve milli gelir artışından düşük tutarak milyonlarca düşük ücretli çalışanı mağdur etmeye devam ediyor. Mevcut uygulamada vergi dilimi alt limiti 18 bin TL’den başlıyor. DİSK Araştırma Dairesinin hesaplamalarına ve yayınladığı tabloya göre hükümet, vergi dilimi alt limitini gerçek enflasyon oranı ve reel milli gelir artışı üzerinden hesaplasaydı 18 bin TL olan vergi dilimi 37,7 bin TL’den hesaplanacak ve böylece asgari ücretli vergi dilimine girmemiş olacaktı. Asgari ücretten vergi kesintisine derhal bir son verilip, vergi dilimi alt limitinin asgari ücretlileri ve ortalama ücretle çalışanları kapsamayacak bir biçimde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Vergilerin yalnızca 4’te 1’i patronlardan alınıyor!
Türkiye’de toplanan vergilerin dörtte üçü işçilerden ve tüketicilerden kesilirken yalnızca dörtte birlik bir kesimi patronlardan toplanmakta. Patronlara her ekonomi paketinde teşvikler, hibeler, krediler, vergi indirimleri havada uçuşurken, işçilere vergi kesintileri, tazminat hakkının gaspı, ücretli rapor parasının kesintisi ve daha bir sürü hak gaspı reva görülüyor. İşçilerin her ay yapılan zamlar ve yüksek enflasyon karşısında ezdirilmemesi ve insani koşullarda bir hayat standardının korunması için ücretlerin üç aylık zaman dilimlerinde enflasyonun durumuna göre güncellenmesini talep etmeliyiz. Yılda bir yapılan ücret zamlarıyla ve hatta bazı işyerlerinde olduğu gibi kriz bahane gösterilerek hiç zam yapılmayan düşük ücretlerle yaşamak kriz koşullarında daha zor hale geliyor. Ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarımızın asgari seviyede dahi karşılanamadığı bu ücret politikalarına karşı, işçilerin birlikte hareket etmesi, kendi kurum ve kuruluşlarını kurması, çoğaltması ve güçlendirmesi birinci önceliğimiz olmalıdır. Aksi bir durum bu kriz koşullarında sürünerek yaşamamız demektir.
Yorumlar kapalıdır.