Tayland’da kitleler, ülkedeki parlamenter monarşik rejimin devrilmesi, Başbakan Prayut Çan-oça’nın istifası ve yeni bir anayasa oluşturulması talebiyle ekim ayının ortasından beri sokak seferberliklerini sürdürüyorlar. Rejim ve hükümet karşıtı protesto gösterileri, başkent Bangkok merkez olmak üzere, ülkenin tarımsal üretimin yoğun olduğu kuzey bölgeleri ve endüstriyel üretimin çevrelerinde yoğunlaştığı ülkenin dört bir yanına yayılmış on farklı serbest ticaret bölgesi de dahil, farklı şehir ve bölgelere de yayılmış durumda.
Lise ve üniversite öğrencilerinin başını çektiği protestolar aslında Aralık 2019’da gerçekleşen genel seçimler ertesinde başlamış ve pandemi nedeniyle bir süreliğine kesintiye uğramıştı. 2014’te monarşinin de desteğiyle gerçekleşen askeri darbe ertesinde geçici başbakan ilan edilen cunta lideri ve Tayland Kraliyet Ordusu Komutanı Prayut Çan-oça’nın Aralık 2019 seçimlerini şaibelerle dolu bir biçimde kazanması ertesinde Taylandlı gençler ve öğrenciler, “lèse majesté” olarak bilinen ve 35 yıla kadar hapis cezasıyla sonuçlanabilecek krala ve monarşik rejime hakaret suçlarının ceza kanunu kapsamından çıkarılması, ifade özgürlüğü ve öldürülen ya da ortadan kaybolan rejim karşıtı insan hakları aktivistleri, gazeteciler ve öğrencilerin katillerinin bulunarak yargı önüne çıkarılması gibi demokratik taleplerle sokaklara çıkmışlardı.
Mart ayında kesintiye uğrayan protestolar ağustos ayında koronavirüs vaka sayılarının düşüşe geçmesiyle kaldırılan sokağa çıkma kısıtlamalarının ardından tekrar alevlendi. Öğrenciler ve gençler parlamenter monarşik düzen karşıtı 10 demokratik ve ekonomik talep içeren bir manifesto yayımlayarak tekrar sokaklara çıktılar. Bu seferberlik, pandeminin derinleştirdiği ekonomik kriz ile birlikte artan işsizlik, düşen gelirler, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve ülkede giderek artan açlığa rağmen 10. Rama olarak bilinen Kral Maha Vajiralongkorn’un Almanya’da kamu kaynaklarını kullanarak sefa hayatını sürdürmesi ile birlikte toplumun giderek daha geniş kesim ve sektörlerine de yayıldı ve gençliğin başını çektiği bir kitle seferberliğine dönüştü. Tayland tarihindeki en büyük ve en uzun soluklu bu seferberlik, 2016 yılında hayatını kaybeden Kral 9. Rama’nın ölüm yıldönümü için düzenlenen geçit töreni sırasında gerçekleşen protestolarla zirve yaptı. Polisin göstericilere saldırdığı protestolar ertesinde hükümetin olağanüstü hal ilan ederek gösteri hakkını yasaklaması ve sonrasındaki bir hafta içerisinde operasyonlar ve ev baskınlarıyla öğrenci hareketinin liderleri de dahil olmak üzere 87 kişiyi tutuklaması üzerine kitleler, olağanüstü hal kararına aldırmayarak Başbakan Prayut Çan-oça’nın istifası ve monarşinin lağvedilmesi talebiyle her geçen gün sokakları daha fazla doldurdular. Kitlelerin kararlılığı karşısında hükümet beş gün sonunda olağanüstü hal kararını geri çekse de bu geri adım aynı zamanda “sarı ceketliler” olarak bilinen toplumun monarşi yanlısı kesiminin rejimi sorgulayan kitleler karşısında cunta hükümeti tarafından mobilize edilmelerinin ve bu bahaneyle yeni bir askeri darbenin önünü açabilecek bir karar olarak da değerlendiriliyor.
Hükümetin olağanüstü hal kararı karşısında protestocular, Başbakan Prayut’a istifa etmesi ve seferberlik boyunca tutuklanan herkesin serbest bırakılması için 24 Ekim’e kadar süre vermişlerdi. İki talebi de yerine getirmeyen Prayut, 25 Ekim Pazartesi günü parlamentoda gösteriler hakkında özel bir kriz oturumu düzenleyerek protestoculara sokaklarda yaratılan kaosu sona erdirmeleri ve diyalog çağrısı yaptı. Parlamento sözcüsünün “bu oturumun amacı monarşinin rolünü sorgulamak değildir” diyerek açtığı oturum kitleleri sokaklardan çekilme konusunda ikna edemezken, düzen partilerinin tamamının monarşik-askeri rejimin safında yer aldıklarını da bir kez daha göstermiş oldu. Oturum sonucunda seferberliğin ivme kazanarak devam etmesi ve gösterilerin bir kısmının Almanya hükümetinin Kral 10. Rama’nın Almanya’daki politik ve ekonomik faaliyetlerine dönük soruşturma açması talebiyle ülkede bulunan Almanya Konsoloslukları önüne sıçraması, var olan politik krizin derinleşeceğinin sinyallerini de veriyor.
Parlamenter monarşik düzenin kurulduğu 1932 yılından beri 13 askeri darbeye ev sahipliği yapan Tayland’da monarşik-askeri rejim baskı ve sömürü düzeninin garantörü rolünü üstleniyor. Parlamentoda yer alan ve farklı burjuva kesimlerin çıkarlarını temsil eden düzen partileri ise kapitalizmin çıkarları doğrultusunda askeri darbeler kanalıyla iktidara getirilip, monarşinin çıkarlarıyla çatıştıkları noktada gene askeri darbeler kanalıyla iktidardan düşürülüyorlar. Askeri darbelerle desteklenen kapitalist düzene karşı Tayland gençliği ve işçi sınıfının birlikte karşı koyması gerekiyor. Ülkenin farklı bölgelerinde bulunan çeşitli sendikalar ve emek örgütlerinin bir araya gelerek öğrenci ve gençlik seferberliklerini destekleyen hükümetin özellikle pandemi döneminde meşruiyetini yitirdiğini dile getirerek yeni bir anayasa oluşturulmasını isteyen ve işçi sınıfının gençliğin yanında mücadele ettiğini belirten açıklamasını bu yönde atılan çok önemli bir adım olarak okumak gerekiyor. Bu noktada monarşik-askeri darbe rejimine karşı bağımsız ve egemen bir Kurucu Meclis sloganı seferberliklere yön veren diğer taleplerle birlikte, işçi sınıfı ve kitle örgütlerinden oluşan bir hükümetin kurulması yönünde öne çıkarılması gereken bir ihtiyaç olmayı sürdürüyor.
Fotoğraf: Adam Dean, NYT
Yorumlar kapalıdır.