Aşı patenti niçin kaldırılmalı?

Dünya genelinde 200 milyon dozu aşkın korona aşısı kullanılmış durumda. Bu miktar dünya nüfusunun yüzde iki buçuğuna tekabül ederken, aşıların üç doz olarak kullanılması gerektiğini de unutmayalım. Sonuç olarak aşının bulunmasından bu yana yeterli vakit geçmiş olmasına rağmen aşı sayesinde yeterli ve umut verici bir bağışıklık sağlanamadığı gibi, bu hedef yakın vadede tutturulabilecek gibi de görünmüyor.

Ortada birden fazla aşı varken, üstelik mutasyona uğramış virüs gerçeği de önümüzdeyken, nasıl oluyor da bir aşı seferberliği başlayamıyor?

“Aşı üretiminde kullanılan temel bilgi birikiminin hemen tamamı, kamu araştırma kurumlarında geliştirilmiştir. Faz iki ve faz üç klinik araştırmaları ise, (…) büyük aşı firmaları tarafından gerçekleştirilmiştir. (…) Aşı endüstrisi bu nedenle aşının piyasaya sürüldüğü ilk yıllarda birim fiyatını yüksek tutarak ve zengin, endüstrileşmiş ülke pazarına ürünü sürerek (…) kâr etme yoluna gitmektedir”

Yukarıdaki alıntı Türk Tabipleri Birliği’nin 2003 yılında yayınladığı “Aşı Pazarı Can Pazarı – Aşı Üretiminin Perde Arkası” adlı çalışmadan. Çalışma birinci dereceden bir halk sağlığı ihtiyacı olan aşının, ilaç tekellerinin kontrolüne girmesinin acı sonuçlarından da bahsediyor:

“Aşı geliştirme için harcanan yıllık 500 milyon doların sadece 40 milyon doları, enfeksiyonların %95’inin görüldüğü (…) ülkeler için ayrılmaktadır. (…) dünyadaki hastalık yükünün ise %93’ü gelişmekte olan ülkelerde oluşmaktadır, ancak küresel sağlık harcamalarının sadece %11’i bu hastalıklara yönelik olarak yapılmaktadır.”

Yani aşı araştırmaları hastalık oldukça değil, kârlı oldukça yapılıyor. Hastalıkların yüzde 95’i için kaynağın ancak yüzde 8’i kullanılıyordu. Yüzde beşlik yüksek kâr getiren aşılar için ise dev bütçenin yüzde 92’lik kısmı boca ediliyordu. Dahası da var. Aşılar zengin ülkelerdeki hastalık tiplerine uygun üretilirken Asya ve Afrika’nın fakir ülkelerinde aşılama yapılsa dahi yeterli etkiyi sağlayamıyordu.

Peki Covid-19 sonucunda Birleşmiş Milletler, ona bağlı örgütler ve devasa tekeller tavrını değiştirdi mi? Hayır. Pandemiden önce nasıl bir dünyada yaşıyorduysak, hâlâ aynı dünyadayız. Dünya Ticaret Örgütü, Hindistan ve Güney Afrika’nın aşı patentinin geçici olarak kaldırılması (böylelikle daha hızlı ve yaygın bir aşılamanın yapılması) doğrultusundaki taleplerini reddetti. Sonuç olarak şu anda DTÖ, tekellerle beraber salgının devam ediyor olmasının birinci dereceden sorumlusu haline geldi.

Şirketlerin aşı araştırmaları için büyük bir yatırım yaptığını ve karşılığını almalarının hakları olduğunu iddia eden varsa yanılıyor. Çünkü işçi ve emekçiler dünya genelinde aşı çalışmalarını bizzat finanse etmişlerdi. Aşıyı bulduğunu ifade eden şirketlerin tamamı araştırmaları için gereken ödeneği hükümetlerden (yani işçi ve emekçilerin vergilerinden) teşvik olarak almışlardı.

Aşı araştırmalarını dünya emekçileri olarak biz finanse ettik, ancak Dünya Ticaret Örgütü bizim paramızla bulunmuş aşıya erişimimizi ticari gerekçelerle engelliyor.

Aşı patentinin kaldırılması pandeminin kısa vadede yenilgiye uğratılmasını sağlayabilir. Ancak başta DTÖ ve patent sahibi tekeller olmak üzere bir avuç zengin için sorun halen kârlılık olmayı sürdürüyor.

Çözüm ortada! Pandeminin atlatılması için dünya nüfusunun belirleyici bir kesiminin aşılanması gerekiyor. Bu hedefe ulaşmak, aşı üzerindeki patentin kaldırılmasını zorunlu kılıyor.

Yorumlar kapalıdır.