Korku iklimi aşılıyor!

MHP desteğindeki AKP iktidarının salgın dönemindeki politikaları ve öncelikleri, hükümetin sınıfsal konumunu toplumun en geniş kesimleri önünde apaçık hale getirdi. Salgından en ağır şekilde etkilenen esnafa, emekçi kesimlere sembolik, gülünç yardımlar yapılırken, iktidarın aldığı son kararlardan birisi “havacılık sektörüne can suyu olacak” önlemler oldu. Bununla kastedilen, “beşli çete” olarak hepimizin tanıdığı ve neredeyse tüm önemli kamu ihalelerinde adları bulunan şirketlerin devlete ödemesi gereken kira miktarlarında milyarlarca liralık indirime gitmek. Tek başına bu karar dahi Saray rejiminin sınıfsal tercihlerini apaçık biçimde ortaya koyuyor!

Yine aynı şirketler, Yap-İşlet-Devret soygunu altında Hazine’den milyarlarca dolar hortumlamaya devam ediyor. Bütçenin önemli bir kısmı, emekçi halkın yararına kullanılmamış olan borçları ve onların faizini ödemek için kullanılıyor. Erdoğan yönetimi Merkez Bankası rezervlerindeki 128 milyar dolarlık erimeye dair hiçbir ciddi yanıt getirmiyor. Bütün bunlar olurken, “lebalep dolu” AKP kongrelerinde Erdoğan emekçilere ve esnafa “sabır” tavsiyesinde bulunuyor ve krizden çıkış için halkı salgın önlemlerine uymaya davet ediyor. Emekçi kesimlerin eşi benzeri görülmedik bir sefalete sürüklenmesi, Erdoğan yönetiminin işte bu politikalarının ve tercihlerinin sonucu. Cumhur İttifakı’nın toplumsal desteğinin giderek geriliyor olmasının temelinde de bu gerçeklik yatıyor.

Sorumlusu olduğu ekonomik yıkımın ve toplumsal desteğindeki erimenin farkında olan Cumhur İttifakı, milliyetçi histeriyi artırarak ve muhalefet kesimlerini “terörist” ilan ederek, yılgınlık ve umutsuzluk yaratarak iktidarını sürdürme çabasında. Ne var ki, iktidarın bu taktikleri de artık eskisi gibi işlemiyor. Dış politikadaki tablo malum… Doğu Akdeniz’den Libya’ya, S-400’lerden F-35’lere pek çok alanda kopartılan onca gürültünün ardından, günün sonunda hükümet adına “diplomasinin en doğru yöntem olduğu”, “masaya oturmaya hazır oldukları” açıklamaları geliyor. PKK üzerinden tüm muhalefeti bir polisiye vaka haline getirme çabaları da sonuçsuz… Onca baskıya ve kriminalizasyona rağmen HDP’nin oy desteği gerilemiyor.

Gare operasyonuyla duyurulmak istenen “müjde” de tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Hükümetin meseleyi aydınlatmaya dönük hiçbir açıklamada bulunmadığı ve sorumluluğunu üstlenmekten kaçındığı operasyon sonucunda rehin halde bulunan 13 kişi yaşamını yitirdi. Bu kez iktidarın dümen suyuna gitmek yerine operasyonu sorgulayan Millet İttifakı partilerinin sorularına hiçbir cevap veremeyen iktidar, başarısızlıktaki sorumluluğunu örtecek “milli birlik ve beraberlik” havasını da sağlayamadı.

Bu şartlar altında Saray rejimi elinde kalan tek kozu, baskı aygıtlarını seferber ederek günü kurtarma telaşında. Rejim “bağımsız Türk yargısını göreve çağırarak” keyfi gözaltılar, tutuklamalar ve cezalarla muhalefet partilerini, hakları için mücadele eden kesimleri korkutma, yılgınlığa sürükleme çabasında. Ne var ki, Tek Adam rejiminin oluşturduğu korku iklimi artık aşılıyor. “Kod-29” olarak anılan ve tazminatsız bir şekilde işçileri kapı önüne koyan uygulamaya rağmen işçiler hakları için örgütlenmeye, direnmeye devam ediyor. Gözaltı, tutuklama tehditlerine rağmen öğrenciler Saray’ın saldırılarına karşı seslerini yükseltiyor. İktidarın tüm şeytanlaştırma çabalarına karşı kadınlar ve LGBTİ+’lar mücadelelerini kararlılıkla sürdürüyor. Doğanın yağmalanmasına karşı ülkenin dört bir yanında direnişler durdurulamıyor.

Sefaletin ve baskının yoğunlaşmasından başka bir mirası olmayan Tek Adam rejimine karşı itirazlar çoğalıyor, korku iklimi aşılıyor. Temel ihtiyacımız ise mevcut mücadeleleri birleştirecek, burjuva seçeneklerden bağımsız bir siyasi seçeneği inşa edebilmek. Tek Adam rejimi karşısında emek hareketi, Millet İttifakı’ndan medet umarak değil kendi bağımsız seçeneğiyle mevcut düzenden bir kopuşu sağlayabilir.

Yorumlar kapalıdır.