İktidarın cadı kazanı

İktidar, içeride ve dışarıda her yönüyle iflas eden politikalar karşısında yine bilindik baskı politikalarıyla ömrünü uzatmaya çalışıyor. Gücünü giderek kaybeden Cumhur İttifakı sadece kendisine muhalefet eden kesimleri değil, kendi geleneksel oy tabanı olan milyonlarca emekçiyi de ihtiyaç duyduğunda baskı politikalarının hedefi haline getirebiliyor. Erken seçim isteyenleri Türkiye düşmanları olarak tanımlarken, 15 Temmuz sonrası çıkan OHAL yasasını “daha tehdit geçmedi” diyerek uzatmak istiyor. Bunun tek bir anlamı var ki, her canlı bir gün kendini iktidarın cadı kazanı içinde bulabilir!

Pandemi döneminde kaderine terk edilen esnaf, kota ve fahiş maliyetlerle beli bükülen çay üreticileri ve pazarcılardan sonra şimdi de tütün üreticileri bizzat devlet politikaları sonucunda bitirilen tütün üretiminden ellerinde kalan son damlaları savunmak için eylemde. Geçtiğimiz günlerde Adıyaman’da çok sayıda tütün üreticisi ve çiftçinin Malatya-Adana karayolunu trafiğe kapatıp eylem yaptıklarına şahit olduk. Zira 1 Temmuz itibarıyla yürürlüğe giren yasa ile, yetki belgesi olmayan üreticiye tütün ticareti yasağı getirildi. Bunun anlamı şu; ithal tütün ekmek serbest, Adıyaman tütünü ekmek ve satmak yasak. Çokuluslu sigara üreticileri daralan pazarlarını Türkiye gibi ülkelere kaydırmakta; siyasal iktidar da onlara her türlü desteği kendi üreticisini hapse atarak sunmaktadır.

Tüm bu çelişki ve huzursuzluk çeşitli biçimlerde zuhur ederken, havuz dışında kalan medya da bu baskılardan payını almış durumda. Devlet desteği ile AKP-MHP hizmetine koşulan onlarca TV kanalı ve gazeteye ek olarak, TRT yönetimi İstanbul Sözleşmesi’ne “LGBTİ komplosu” diyen ve feministlere yönelik nefret söylemleriyle bilinen Pelikancı Hilal Kaplan gibi isimlerle doldurulurken, uluslararası vakıflardan fon alan medya kuruluşları susturulmakla tehdit ediliyor. Bu linç kampanyası ise mülteci yanlısı yayın yapmalarına dayandırılarak, dış güçlerin piyonu olmakla itham ediliyorlar. 5-6 kurumdan maaş alan AKP’liler haber değeri dahi taşımazken, mesele mülteciler olunca muhalefet partileri de bu koroya rahatlıkla dahil olabiliyor. Sürekli mültecileri hedefe oturtan İYİ Parti’liler, gündelik işçi yevmiyelerinin düşmesinden Suriyeli mültecileri sorumlu tutan Kılıçdaroğlu, “ülkemde mülteci istemiyorum” diyen Arzu Sabancı’ya destek veren CHP sözcüsü bu koronun içinde, baskı politikalarına çanak tutuyor.

Bütün bu olanlar iktidarın gerçek anlamda çürüdüğü, yozlaştığı ve çözüldüğünün emareleri. Ancak ne var ki, bugünkü baskı rejiminden toplumsal eşitlik ve özgürlük temelinde bir kopuş hedefliyorsak, Millet İttifakı da burjuva gerici kampın farklı bir varyantından ibaret ve tüm bu sorunları çözme kapasitesinden yoksun. Bunun için erken seçimi beklemek yerine, solun ve emek örgütlerinin burjuva seçeneklerden vazgeçmesini sağlamamız ve acil bir eylem programı etrafında kendi alternatifimizi inşa etmemiz gerekiyor.

Yorumlar kapalıdır.