Portekiz’de hükümet düştü; ülkeye ulusal bir grev dalgası hakim

Portekiz’in António Costa tarafından başkanlığı yapılan Sosyalist Parti (PS) hükümeti, 27 Ekim günü, bütçeye destek verilmemesi sonucunda düştü. Portekiz Komünist Partisi (PCP) ve Sol Blok (BE) gibi sınıf işbirlikçi siyasal oluşumlar tarafından dışarıdan desteklenen PS hükümetinin bütçe önerisinin reddedilmesi, 1974 Portekiz Devrimi’nden beri ilk defa yaşandı.

Hükümetin düşüşünü ise ulusal bir grev dalgası izledi. Ülkenin başkenti Lizbon’daki metro işçileri zaten 20 Ekim’de greve çıkmışlardı. Ücretlerin dondurulmasına karşı greve çıkan metro işçileri, hükümetin düştüğü 27 Ekim’de bütün metro duraklarını kapatmayı başarmışlardı. Yine ekim aylarının başında devlet kontrolündeki demiryollarında çalışan işçilerin yüzde 90’ı ücret artışı talebiyle greve çıkmıştı. Ulusal Sağlık Hizmetleri’nde çalışan işçiler 28 Ekim ile 2 Kasım arasında grevdeydi. Onlara alkol dağıtımcısı Novadis’in işçileri, ulusal düzeyde ücretlerin eşitlenmesi talebiyle eşlik etti. 3-4 Kasım tarihlerinde, stajyerlik uygulamalarının sonlanması ve Covid-19 ödeneklerinin artırılması için hemşireler greve çıktı. 5 Kasım’da öğretmenler greve çıktı. 12 Kasım’da memurlar ulusal çapta bir günlük greve çıkmayı planladılar ancak sendikal bürokrasi bu grevi şimdilik erteledi. PS hükümeti yüzde 5’lik enflasyona rağmen memur ücretlerine yüzde 0,9’luk bir zam yapmayı önermişti. 11-12 Kasım tarihlerinde itfaiyeciler ve hapishane gardiyanları greve çıktı. Aynı zamanda Vergi İşçileri Sendikası da 5 Aralık’ta greve çıkacaklarını duyurdu.

Portekiz, 2008 krizinden en çok etkilenen ülkeler arasındaydı. 2008 çöküşünden en fazla etkilenen ülkelerden bir kısmı, İngilizcelerinin baş harfleri alınarak PIGS şeklinde anılıyor. Bu ülkeler arasında İrlanda, Yunanistan, İspanya varken, “P” harfini temsil eden ise Portekiz’den başkası değil. Avrupa kapitalizminin kemer sıkma yaptırımlarına maruz kalan Portekiz işçi sınıfı 2019’da da bir ulusal grev dalgasını örgütlemiş ve Fransa’daki sınıf kardeşlerinden esinlenerek “sarı yelekli” protestolar düzenlemişti.

PS hükümetinin yoksulluk, düşük ücretler, güvencesiz çalışma, artan hayat pahalılığı ve ağırlaşan pandemiye dönük cevabı, faturayı emekçi sınıflara yüklemek olmuştu. Hükümet işçilerin ekonomik güvencelerine ve sosyal haklarına saldırırken, bir yandan da Brüksel ile milyar avroluk bir kurtarma paketi anlaşması üzerinde çalışıyordu. Bu paket Portekiz mali oligarşisine para pompalayacak ve yoksullar üzerinde de bir dış borç yükü yaratacaktı. Avrupa Birliği Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis, hükümetin düşmesinin ardından “Hedefler karşılanmadıkça ödeme yapılmayacak,” şeklinde bir açıklama yaparak, AB’nin elindeki 1,3 milyar avroluk yardım paketini şimdilik bekleteceği mesajını verdi. Dombrovskis’in bahsettiği hedef, grevlerin bir an önce bastırılması ve bu mali yardımın ülkenin burjuvazisine akacağının garantisinin verilmesi.

Portekiz kapitalizmini zor günler bekliyor. Zira başlıca gündemlerden birisi GSYİH’nin yüzde 133’üne ulaşmış olan devasa kamu borcunun ödenmesi. Şimdi yeni Portekiz hükümeti, mali oligarşi için harcanan ve AB’den alınan 45 milyar avroyu halka ödetmenin bir yolunu bulmaya çalışacak.

Portekiz işçi sınıfının atıldığı bu yeni mücadele, ABD’yi saran ulusal grev dalgasıyla eşzamanlı bir şekilde yaşanıyor (bkz. ABD’deki ulusal grev dalgasının küresel anlamı). ABD’nin emekçi kesimleri, Portekizli sınıf kardeşleriyle aynı sorunlardan dolayı greve çıkıyor. Ancak yalnızca Portekiz ve ABD’de değil, Türkiye’de de işçi sınıfı aynı sorunlarla yüzleşip greve çıkıyor, sendikalaşıyor. Tekgıda-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Cargill Türkiye fabrikasında, dört yıl süren mücadelenin ardından işçiler TİS imzalamayı başardı. Benzer şekilde İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Personel Yönetim Anonim Şirketi’nde (İSPER) de Tüm Taşıma İşçileri Sendikası TİS yetkisini kazandı. Çorlu’daki Bel Karper fabrikasında süreç devam ediyor.

Portekiz’i saran ulusal grev dalgası, 2008 krizinin ardından patlak veren küresel isyan dalgasının bir parçası. Bu grev dalgası, pandeminin ortaya koyduğu tehditlere ve ekonomik krizin felçleştiren etkilerine rağmen işçi sınıfının mücadele etme yönünde kararlı olduğunu gösteriyor.

10 milyonluk bir nüfusa ev sahipliği yapan Portekiz’de, 1,1 milyon insan Covid-19’a yakalandı. Bu, her 10 insandan 1’inin hastalandığı anlamına geliyor. Hükümetin finansal aristokrasinin çıkarlarını birinci plana koyan ölümcül sağlık politikaları sonucunda, 18.234 insan Covid-19’dan öldü (13 Kasım itibarıyla).

Şimdi PS hükümetinin çökmesiyle kapitalist sektörlere büyük bir huzursuzluk hâkim. Başbakan Marcelo Rebelo de Sousa yeni seçimlerin 30 Ocak’ta yapılacağını açıkladı. Yapılan bir anket, halkın yüzde 54’ünün seçimlerin bu kadar erken bir tarihe konulmasına karşı olduğunu gösteriyor.

Başkan Costa istifa etmeyi reddederek, yeni seçim sürecine bir kere daha PS’nin önderi olarak gireceğini göstermiş oldu. Ülkenin Stalinist siyasetlerinin desteğine sahip olan PS, 230 koltuklu mecliste 108 koltuğa sahipti. Costa yeni seçimlerde bu koltuk sayısını artıracağını söylüyor. Ancak temmuz ayındaki anketler Costa’nın desteğini yüzde 45 düzeyinde gösterirken, bugünkü saha araştırmaları bu desteğin yüzde 34’ü geçmediğini gösteriyor.

PCP (Portekiz Komünist Partisi) ve BE (Sol Blok) yedi yıllık PS hükümetlerine desteklerini sunmuş olsalar dahi, 27 Ekim tarihli bütçeye onay vermediler. Ekim ayının sonunda bir açıklama yapan PCP Genel Sekreteri Jerónimo de Sousa, partinin on yıllar süren sağcı politikalara karşı olduğunu ve halktan yana bir çözümün bulunmasını gerektiğini söyledi. PCP’nin bu sağcı politikalara on yıllardır destek verdiği düşünüldüğünde, Jerónimo de Sousa’nın ifadeleri bir ikiyüzlülük olarak okunmalıdır. PCP her fırsatı olduğunda sınıf mücadelesini değil, “toplumsal diyaloğu” öneren bir parti oldu. Bugün PS’nin karşısındaki başlıca muhalefet odağının aşırı sağcı Chega olmasının sebebi, PCP’nin başını çektiği Portekiz solunun PS’ye sunduğu işbirlikçi destekten başka bir şey değil. Bu Stalinist kesimlerin hiçbiri, PS’ye işçi sınıfı içinden sosyalist bir alternatif önermekle ilgilenmedi. Bu yıkıcı politikanın bir sonucu olarak Chega’nın yeni seçimlerden üçüncü büyük parti olarak çıkması bekleniyor.

İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in Portekiz’de yoldaşça ilişkiler geliştirdiği Sosyalist Alternatif Hareket (MAS), seçimlerde sınıf bağımsızlıkçı bir sol bloğun yer almasını gerektiğini söylüyor ve PCP ile BE’yi de bu blokta yer almaya davet ediyor. MAS’a göre bu bloğun temel amacı PS’nin neoliberal ve işçi düşmanı politikalarına ve etkisi artan sağa karşı, işçi hareketi içinde bir devrimci alternatifi var edebilmek.

Yorumlar kapalıdır.