Enerji işçisi: “Bu sömürü düzenini meşru gören bir yapıyla yönetiliyoruz”

“Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor: şimdi ise canavarların zamanı,” demiş Antonio Gramsci.

Yaşadığım ya da yaşadığımız süreci daha iyi tarif eden bir cümle bulamadım. Çünkü bulacak vaktim yok, çünkü okuyacak vaktim yok ve çünkü düşünebilecek vaktim yok. “11 saat çalışıp, eve ayaklarınızın altı yana yana gelip, geriye kalan iki-üç saati ancak dinlenerek geçirip, her an ay sonu ödeyeceğiniz kiranızı, mutfağınızı ve çocuğunuzun geleceğini düşünüp kaygı sancılarına maruz kalsaydınız muhtemelen sizin de vaktiniz olmazdı” demeyi bile isterdim. Ama biliyorum, birçoğumuz aynı durumdayız. Ben enerji işçisiyim. Hani var ya, halkın vergileriyle kurulup sonra tekelleştirilmiş ve halkın vergisiyle kurulmuş o barajda üretilen enerjiyi halka kat kat fazla satan enerji şirketleri, onlardan birinde işçiyim işte.

Fakat bunların hiçbiri pek de sorun değil benim için. Çünkü işyerinde kendi işimin dışında işlere koşturmamın, mobbinge maruz kalmamın, her ağzımı açtığımda bana kapıyı işaret etmelerinin, yaşadığım coğrafyada iş imkânlarının kısıtlı olmasını da kullanarak hakaret edebilecek ahlaksızlığı göstermelerinin yanında pek de sorun değil maalesef.

Köylere sayaç okumak için bırakıldığımızda akşama kadar köylerde bize saldıran köpeklerin ve yemek yiyebileceğimiz herhangi bir yerin olmayışından kaynaklı açlıktan başımıza giren ağrıların yanında hiç sorun değil.

Çalışırken insanların ekonomik sorunlarından kaynaklı bize saldırmasının ve sahada yaşadığımız stresin seviyesinin yanında hiç sorun değil.

Ama bunlar bile gerçek sorunlarımızı yansıtmıyor, desem abartmam herhalde. Çünkü bunlar da, iş yoğunluğu nedeniyle her arızaya koşturmaya çalışan arkadaşlarımızın üzerindeki baskıdan dolayı kollarının direkte, bedenlerinin ise yerde son bularak ölüşünün yanında sorun değil. Belki birçoğunuz bilmiyorsunuz fakat öyle, az değil ha, neredeyse her ay ölüyoruz.

Varsın ölelim kimin umurunda.

Yol-yemek ücretini günde 20 TL, maaşımızı da 2800 TL alıyoruz. Bir de bununla da kalmıyor “Bu kadar şikâyet ediyorsan çalışma, özgürsün kardeşim” diyen bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Verdikleri özgürlüğün açlıktan ölme özgürlüğü olduğunun farkında değiller herhalde. Bu da elektriğe kapılmaya benziyor biraz.

Ama hâlâ en büyük sorunumuza değinmedim. O da şu ki, bu sorunların hiçbirinin aslında gerçek bir sorun olmadığını ifade eden ve bu sömürü düzenini meşru gören bir yapıyla yönetiliyoruz.

Diyarbakır’dan bir enerji işçisi

Yorumlar kapalıdır.