Zorunlu din dersine ve eğitimin gericileştirilmesine karşı çıkmalıyız!
Aleviler; eşit yurttaşlık, adil düzen ve eşitlik, demokrasi ve laiklik talebiyle bugün (27 Şubat Pazar) birçok ilde alanlardalar. Bu eylemlerde, anaokullarına kadar inen zorunlu din dersini ve eğitimin dinselleştirilmesini de protesto ediyorlar.
Okul öncesine din eğitimi zorunluluğu getirilmesi talebi son olarak Milli Eğitim Şûrası’nda gündeme getirilmişti. Milli Eğitim Bakanlığının “en yüksek danışma kurulu” olarak nitelendirilen Milli Eğitim Şûrası, 1-3 Aralık’ta Ankara’da toplanmıştı. Yedi yıl aradan sonra iktidara yakınlığıyla tanınan Eğitim Bir-Sen’in çağrısıyla toplanan şûra, “eğitimde fırsat eşitliği” gündemiyle gerçekleştirildi. Eğitimde fırsat eşitliği dışında her şeyin konuşulduğu şûrada daha çok okul öncesinde din eğitiminin zorunluluğu ve eğitimin dinselleştirilmesi gündeme getirildi.
Daha önce Milli Eğitime bağlı mekanlarda toplanan şûranın bu yıl Cumhurbaşkanının himayesinde, Saray’da toplanması eğitim örgütleri tarafından tepkiyle karşılandı. Parasız, bilimsel, ana dilde, laik eğitimi savunan eğitim örgütü Eğitim-Sen bu yıl yapılan şûrayı antidemokratik olarak nitelendirirken, sendika olarak daha önceki şûralarda temsil sayısının 4 olup bu sene 1’e indirilmesini doğru bulmadığı için şûraya katılmadı.
4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte eğitim sisteminde birçok sorun yaşandı. Şimdi de devletin resmi dini olan Sünni İslam ideolojisinin yaygınlaşmasından sorumlu Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, “4-6 yaş grubu Kuran kurslarının okul öncesi zorunlu eğitim kurumları olarak sayılması” talep edilmekte. Tek amaçları devletin resmi dinini yaygınlaştırmak, bir taraftan da dindar bir nesil yetiştirmek.
2014 yılında Memur-Sen tarafından, 19. Milli Eğitim Şûrası’nda okul öncesinde “zorunlu din dersi konulsun” talebi gündeme getirilmişti. Bu sene de Eğitim-Bir-Sen’in öneri olarak gündeme getirdiği okul öncesinde din eğitimi, komisyondan geçmemesine rağmen genel kurulda dini eğitim konusu olarak kabul edildi. Okul öncesi çocuğunun daha çok oyun oynadığı, soyut düşünemediği ve din eğitimin pedagojik açıdan uygun olmadığını açıklayan Eğitim-Sen, okul öncesi dönemde dini eğitimi verilmesinin ne gibi sorunlara yol açacağını şöyle açıklıyor: “Her yaşın belli bir zihinsel olgunluk düzeyi, algılama düzeyi, muhakeme ve soyutlama düzeyi vardır. Bu nedenle de bilgi çocuğa aktarılırken önce çocuğun bu bilgiyi anlayabilecek düzeyde zihin ve duygu gelişimine sahip olması, ardından bu bilginin ağırlığı altında ezilmemesi, yanlış anlama dolayısıyla zarar görme ihtimalinin bulunmaması gerekir. Türkiye’de ‘din eğitimi’ pratiklerinde sıkça karşılaşıldığı gibi, çocuklarda korku, endişe, umutsuzluk, suçluluk duyguları yaratan, çocuğun dini bilgiyi edinmeye hazır olmadığı bir dönemde dini eğitimle karşı karşıya bırakılmasının çocuk üzerinde olumsuz etkilerinin olması kaçınılmazdır. Geçmişte ‘günahları çoğalmadan cennete gitmek için ölmek isteyen’, ‘annesini kapanması için uyaran’ çocuklara ilişkin sayısız örnek yaşanmıştır.”
Bugün var olan eğitim sistemi bilimsellikten uzak, gerici, ezberci, cinsiyetçi ve militaristtir. Çocuğa soru sordurmayan, eleştirel düşünmeyi sağlamayan ve düzene uygun kafalar yaratan bir eğitim sistemidir. Fırsat eşitliğinden bahsedilmesine rağmen pandemi sürecinde birçok çocuk uzaktan eğitimin dışında kalmıştır ve bununla birlikte okul terkleri artmıştır ve çocuk işçiliğinde bir artış görülmüştür. Bir çocuk hakkı olan eğitim hakkından birçok çocuk yararlanamamıştır.
Okul öncesi eğitim kurumlarında illa ki bir eğitim verilmek isteniyorsa, Türkiye’nin de imzacısı olduğu, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin maddelerinden “çocuğun yüksek yararı” ilkesine sadık kalarak eğitim kurumlarında barış eğitimi verilmelidir. Çünkü barış bir çocuk hakkıdır. Çocukların özgür oldukları, daha çok oyun oynayabildikleri ve kendilerini ifade edebildikleri bireyler olmalarını istiyorsak zorunlu din dersine ve eğitimin gericileştirilmesine karşı çıkmalıyız.
Yorumlar kapalıdır.