Bolsonaro’nun yenilgisi, Lula’nın zaferi: Latin Amerika sola mı yöneliyor?
Latin Amerika’nın en büyük ekonomisine ve en yoğun nüfusuna sahip ülkesi olan Brezilya’da, 30 Ekim’de gerçekleşen başkanlık seçimlerinin ikinci turunun ardından aşırı sağcı Bolsonaro yenildi. Brezilya İşçi Partisi (PT) adayı Lula ve onun etrafında oluşturulan Geniş Cephe oyların yüzde 50,9’unu alırken, normalde seçimleri ilk turda kaybetmesi düşünülen Bolsonaro ikinci turda da yüzde 49,1 oy aldı.
İktidarı süresince ülkede afro-amerikan nüfusa ve yerli halka yönelik ırkçı şiddeti tırmandıran, işçi sınıfının zaten sınırlanmış olan haklarını da gasp etmeye çalışan, kadın ve lgbti+lara dönük baskı ve şiddet politikalarını artıran, emeklilik reformu ve özelleştirmeler yoluyla Brezilya emekçi halkını daha fazla yoksulluğa mahkûm eden Bolsonaro’nun iktidarını kaybetmiş olması hem Brezilya hem de Latin Amerika sınıflar mücadelesi bağlamında oldukça önemli. Aynı zamanda bu, dünya kapitalizminin krizinin derinleştirmiş olduğu sınıfsal çelişkilerin ve bu çelişkilere yeni reformizm ya da “sahte sol” tarafından üretilen yanlış cevapların bir sonucu olarak güçlenen, aşırı sağcı / popülist kuşağın Latin Amerika’daki en önemli temsilcisinin, Jair Bolsonaro’nun iktidarını kaybetmiş olmasından ötürü dünya sınıflar mücadelesi açısından da üzerinde durmamız gereken bir olgu.
Hatırlamakta yarar var, Brezilya’da Bolsonaro’nun iktidara gelişini sağlayan sürecin taşları 2003 – 2016 yılında ülkeyi yöneten PT dönemlerinde döşenmişti. 2000’li yılların başında Latin Amerika’daki “ilerici, halkçı hükümet” örneklerinin en önemlilerinden biriydi PT. Ve diğer hepsi gibi kapitalist sömürü ve neoliberal yağmayı halkçı söylemlerle el ele sürdürerek emekçilerin zihninde yarattığı yanılsamalarla gerek çelişkileri derinleştirmiş gerekse de “sola” olan inancı törpülemişti.
Bolsonaro ise 4 yıllık iktidarı boyunca baskı, şiddet ve sömürü politikalarıyla bu toplumsal çelişkileri daha da derinleştirerek yerini Lula’ya bırakıyor. Ve iktidarı bırakırken dahi emekçi halkın yüzde 49’luk bir kesimince destekleniyor oluşu kutuplaşmanın boyutunu gözler önüne seriyor. Aynı zamanda bu manzara, çelişkilerin daha da derinleşeceğini gösteriyor.
Çünkü PT’nin seçim programı ve Lula’yı iktidara taşıyan Geniş Cephe’nin sınıf uzlaşmacı çizgisi emekçi halk yararına radikal dönüşümlerden öte Brezilya burjuvazisinin geleneksel kanadının çıkarlarını temsil ediyor. Ki bu çizgi, Lula’nın başkan yardımcılığını yapacak olan, ülkenin eski başkanlarından Fernando Henrique Cardoso’nun (1995-2003) öğrencisi, Geraldo Alckmin’de kristalleşiyor. Ve bu uzlaşmacılık emeklilik reformunu, sosyal kesintileri, emek reformunu ve yoksul ve işçi halka yönelik büyük saldırıların hiçbirini ilga etmeyi önermiyor.
Tam da bu nedenlerle, Bolsonaro’nun yenilgisini önemserken, Lula’nın zaferine de bir o kadar temkinli yaklaşmak gerekiyor. Özellikle de bu seçim zaferi, kıtada son 2 yıl içerisinde Şili, Kolombiya, Peru ve Honduras’ta iktidara gelen merkez sol hükümetlerle birlikte ele alınıp, yeni bir sola dönüş çerçevesine oturtulmaya çalışılırken. Keza bahsi geçen ülkelerde merkez sol iktidara kitle seferberlikleri sonucunda gelmişken, mücadele halindeki kitlelerin taleplerini karşılamaktan uzak olduklarını hızlı bir şekilde kanıtlamış durumda. Lula ve Geniş Cephe ise iktidar yolunda, 2021 yılında “Fora Bolsonaro” (defol Bolsonaro) sloganıyla gerçekleşen kitle seferberliklerini sandığı işaret ederek frenleme rolü üstlenmişlerdi.
Bu noktada, “yeni sol dalganın” barındırdığı sınıf uzlaşmacı eksen karşısında, Brezilya emekçi halkının acil talepleri doğrultusunda önümüzdeki süreçte mücadeleden geri durmayacağını öngörebiliriz. Ancak çelişkilerin nihai çözümünde, ülke sosyalist hareketinin sınıfın bağımsızlığı perspektifiyle, bir eylem programı etrafında devrimci bir kutbu inşa etme çabası belirleyici olacak. Seçim sürecinde oluşturulan ve Brezilya kardeş partimiz Sosyalist İşçi Akımı’nın da bir parçası olduğu Sosyalist Devrimci Kutup’u bir araya getiren çizgi, bu anlamda geliştirilmek için önemli bir temel sunuyor.
Yorumlar kapalıdır.