Buradan yeni bir fırsat doğabilir mi?

Seçimler bitti, seçim sonuçlarının analizi ise daha uzun bir süre devam edecek belli ki. Çünkü özellikle muhalefet için tüm hesapların ve taktiklerin yıkıldığını söylemek abartmak olmayacaktır. Bunun için de çok fazla neden sayılabilir. Ama belki de en güçlü sebep, oyunu bir kez daha iktidarın kurmasına, muhalefet etme alanını bile çokça onun belirlemesine izin vermiş olmaktır.

Bunun en açık yansıması, tüm süreci Erdoğan ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurmak oldu. En geniş muhalefetin bu karşıtlığın belirlediği zemin üzerinde kurulması, aritmetik hesaplarca mümkün görüldü. Onlar birleşir, Erdoğan da biraz oy kaybederse niye olmasındı? Aynı görüşe göre, düzen muhalefetine belediye seçimlerinde ilk kazanımı sağlayan bu “birleşirsek yeneriz” taktiği, daha da güçlü bir seçim ittifakı örülebilirse cumhurbaşkanlığı seçimleri için de geçerli olabilirdi. Bu taktik, tabanın “Bölündüğümüz için kaybediyoruz” çıkarımına ve 21 yıllık AKP yönetiminin saldırıları ile yaşadığı özgüven kaybına da bir cevap olarak görüldü. Aynı masa etrafına oturmayı başaran Millet İttifakı bileşenleri, tüm benzemezliklerine rağmen, muhalif kesimlerin bir çıkış umuduyla bu projeye bel bağlamasını sağladı. Bu durum ve beklenti öyle bir etki yarattı ki sol-sosyalist kesimlerin ve HDP’nin kendisi üzerinde bile önemli bir basınç yarattı. İlk turda bağımsız bir politik alternatifin inşasına girişmeyerek ayrı bir aday çıkarmama kararında, programatik ve taktik kavrayışın yanı sıra bu basıncın etkisini de hesaba katmak gerek. Tabii bu programatik anlayışın bu basınç karşısında kendi pozisyonlarını daha kırılgan hale getirdiğini de…

Ancak nihayetinde evdeki hesap çarşıya uymadı. Vaat edilen olmadığı gibi, yaratılan beklenti ve sandığa sığdırılmaya çalışılan seferberlik yenilginin daha ağır olmasına da sebep oldu. Bu sonucun, birçok alanda geri çekilme, pozisyonları gözden geçirme ve yeniden yapılanma ihtiyacını gündeme getirdiğini kabul etmek gerek.

Öte yandan bu her zaman kötü bir şey değil. Hatta üzerinde durulan zeminin tahlilini yapmak, hataları belirlemek, mücadele hattını yeniden çizmek için iyi bir fırsat olabilir.

Burjuva muhalefetin muhasebesini kendilerine bırakalım. Sol-sosyalist unsurlar olarak bir muhasebe yapacak olursak, en başa yazacağımız eksikliği bağımsız politik bir hatta ortaklaşamamak olarak ortaya koymak durumundayız. Öte yandan, bu sadece seçim sürecinin sorunu değildi kuşkusuz; ekonomik krize karşı, pandemiye karşı, demokratik haklarımıza dönük saldırılara karşı ve son olarak depremin sonuçlarına karşı bile ortak basın açıklamasını ancak zorlayan ortak mücadele kavrayışımız, seçim sürecindeki ortaklaşma girişimlerinin de daha en başından ölü doğmasına sebep oldu. Bu konuda önemli bir girişim olarak heyecan yaratan Emek ve Özgürlük İttifakı da aynı sorundan mustaripti. Tüm seçim süreci liste tartışmalarında kitlenirken, ortak listenin getireceği iddia edilen avantajdan çok daha fazlası yitirildi. Üstelik tersine bir eylem ve anlayış birliği üzerine kurulacak bir ittifakın sahici kazanımı, böylesi bir tartışmayı çok daha tali kılabilirdi.

Burjuva muhalefet, seçimleri ve toplum içi ana çelişkiyi Erdoğan ve Erdoğan karşıtlığına indirmişken ve daha demokratik olma iddiasıyla farklı bir burjuva programı emekçilerinin önüne seçenek olarak sunarken; sol-sosyalistler olarak ana çelişkiyi yani emek ve sermaye arasındaki çelişkiyi öne çıkarabilmek ve rejimden kopuş için emekten yana bir programı ortaya koyabilmek işçi sınıfının uzun dönem çıkarları için çok kritikti. Mesela sandığa sığdırılmaya çalışılan demokrasi sorunu grev yasaklarıyla, örgütlenme hakkıyla, sendikalaşma mücadelesi ile bağlanamadı. Aynı şekilde, mevcut mücadelelerin ana taleplerinin neredeyse hiçbiri seçim kampanyasının başat söylemlerine yansımadı. İşçilerin, kadınların, lgbti+ların, gençlerin zaten oldukça izole edilmiş, kıstırılmış alanlarda verdiği mücadeleler Erdoğan karşıtlığı ekseninde eritilmeye, sandıktan çıkacak bir “demokrasi zaferinin” gidişatına havale edilmeye çalışıldı.

Bunlar yapılabilseydi belki bugün “sonuç” yine değişmezdi, ama Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurulan kutuplaşmanın eksenini temelden değiştirecek farklı bir kırılma söz konusu olabilirdi. Bir politik özne olarak işçi sınıfının denkleme dahil olması ve bağımsız sınıf hattının güçlenmesi sonucu olmasa bile bugünün dengelerini kesinlikle değiştirmiş olacaktı. Önümüzdeki süreci buradan örmek, bir emek ittifakında ısrar etmek bizim için bu sebeple en kritik görev ve önümüzdeki tek fırsat olmayı sürdürüyor.

Yorumlar kapalıdır.