Belediyeleri neden emekçiler denetlemeli ve yönetmeli?

2023 seçim sonuçlarının ardından birçok ittifak dağılmış veya ağır çatlaklar oluşmuş durumda. Özellikle muhalefet seçimlere oldukça parçalı bir şekilde girecek. Bu durum, 2019’da kazanılan belediyelerin birçoğunun Saray rejimi tarafından kazanılması olasılığını doğuruyor.

İttifaklar ne kadar dağılmış olsa da yerelde birbirinden bağımsız anlaşmalar yapılmakta. Birçok parti anlaşma masasına oturmuş durumda. Bu seçimin özellikle kilit partileri arasında DEM ve YRP olduğu görülmekte. AKP, Yeniden Refah ile anlaşmaya çalışsa da son durumda görünen bir anlaşma olmayacağı. CHP ise milliyetçi söylemi sahiplenmekle birlikte DEM ile seçim ittifakı kurma çabasında. Açıktan bir şekilde belediyeler arasında bir bölüşme olmasa da çıkarılan adayların pasifliği veya adaylar için güçlü bir çalışma yapılmaması bazı noktalarda anlaşıldığının göstergesi.

Belki çok belirgin olmasa da sürecin önemli aktörlerinden biri de Türkiye İşçi Partisi. Düzen partilerinden kopuşun yöneldiği adreslerden birisi de şüphesiz TİP. Milletvekili seçimlerinde 1 milyona yakın oy alarak TİP, sosyalist bir programın kitleler nezdinde karşılık bulabileceğini ortaya koymuştu. Yerel seçimlerde de TİP’in bu başarısını devam ettireceğini öngörebiliriz. İDP olarak biz de bu sürecin bir parçası olarak, Mayıs seçimlerinde olduğu gibi TİP listelerinden işçi, emekçi adaylarımızla seçim çalışmalarına dahil oluyoruz. Seçim çalışmamızı milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçiminde de kullandığımız Emekçiler Yönetmeli şiarı ile örmeye çalışıyoruz. Adayların emekten ve emekçiden yana kimseler olması gerektiğini ve özellikle mücadeleci işçilerin aday gösterilmesi gerektiğini söylüyoruz. Buradaki niyet, adayın kazanmasından çok doğru olan politikaların sınıf ile buluşmasını hedeflemektir.

Öte yandan TİP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi CHP’ye tabiri caizse açık çek vererek birçok yerde aday çıkarmayacağını ilan etti. Aday tercihlerinin CHP’ye zarar vermeyecek bir biçimde, yani CHP’nin çok güçlü olduğu veya çok güçsüz olduğu yerlerde olması da bu sebepten kaynaklanıyor. TİP’in Ankara, İzmir ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri gibi oldukça önemli şehirlerde aday çıkarmamasının arkasında yatan politik gerekçenin Saray rejimini zayıflatma isteği olduğunu anlasak da bu görüşü paylaşmıyoruz. Çünkü Saray rejiminin gerilemesinin yolunun işçi sınıfının bağımsız hattının inşasından geçtiğini düşünüyor ve bu eksende yerel seçimlerden faydalanılmasının oldukça kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Yani İşçi Demokrasisi Partisi’nin bildirisinde de vurguladığımız gibi “işçi ve emekçilerin her zaman kendi bağımsız programlarıyla seçimlere katılarak düzen partilerine alternatif oluşturmaları gerektiğini” savunuyoruz.

Seçimlerin işçilerin zihnindeki en önemli yansımaları genelde seçim öncesi maaşlara yapılan zamlar ve seçimin geçmesinin hemen arkasından akaryakıt, gıda fiyatları, vergi, fatura vb. her şeye gelen zamlar ve hayat pahalılığındaki artış oluyor. Sistem partileri adaylarını emekçilerden yana politika izleyen kişiler yerine sermayeden, çeşitli çıkar gruplarına hizmet eden kişilerden seçiyor. Emekçi halkın onca itirazına rağmen Lütfü Savaş’ın adaylığında ısrarcı olan ve geri adım atmayan CHP bunun en önemli örneklerinden. 

Belediyelerin yönetiminde işçilerin sömürüldüğü sistemi destekleyenlerin değil, işçilerin bizatihi kendilerinin olması gerektiğini söylüyoruz. Bu adayların göstermelik bir şekilde öne sürülmelerini değil gerçekten devrimci politikalar ile donatılmış bir program çerçevesinde geliştirici ve değiştirici olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Burada bizim için kritik olan işçilerin siyasete doğrudan, kendi sorunlarının çözümleri için kendi sınıflarından, birlikte mücadele ettikleri insanlarla dahil olmasıdır. Çünkü bizce bütün mesele şöyle özetlenebilir: İşçinin sorununu işçi çözer.

Yorumlar kapalıdır.