Cezaevleri doldu, taştı!

Türkiye adeta cezaevine döndü. Cezaevleri tutuklu ve hükümlülerle dolu. Adeta tuttuklarını cezaevine atıyorlar. Cezaevlerinde kapasitesinin çok üstünde tutuklu ve hükümlü var. Bir örnek vermek gerekirse; Gaziantep cezaevinin kapasitesi 450 iken cezaevinde yatan tutuklu ve hükümlü sayısı 1650, yani kapasitesinin neredeyse dört katı. Aralık 2011 verilerine göre yaklaşık yedi bini siyasi olmak üzere 128 bin kişi cezaevlerinde bulunuyor. Mevcut kapasite ise yaklaşık 117 bin kişi. Halihazırda farklı tip ve özelliklerde tam 370 adet cezaevi mevcut. Hükümet bu yıl 20 adet daha cezaevi yapmayı planlıyor. Bir yandan KCK operasyonları da hız kesmeden devam ediyor. Yargılamalar da uzayıp gidiyor. Tutukluluk sürelerinin uzunluğu nedeniyle cezaevlerinde tutuklu sayısı hükümlü sayısını aşıyor. Tutukluluk infaza dönmüş durumda.

Cezaevleri ölüm saçıyor!

Cezaevlerinde sağlıksız koşullarda kalan tutuklu ve hükümlüler sağlıklarını kaybediyor. Cezaevinde ölümün eşiğine gelmiş çok sayıda hasta mahkum var. İçlerinde kanser olan, şeker hastası olan, şizofren olan, hatta felçli olup kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan mahkumlar var.

Bu mahkumlardan olan Özgür Uygun’un cezaevine girmesine neden olan suç polise mukavemet ve hakime hakaret. Bu suçlardan Özgür Uygun tam 17 yıl cezaya çarptırıldı. Çarptırıldığı 17 yıllık hapis cezasını çekmek üzere konulduğu Isparta E Tipi Kapalı Cezaevi’nde geçen yıl Haziran ayında merdiven boşluğuna düşmesi sonucu felç oldu. Nefes alma dışında hiçbir işini kendisi yapamayan hükümlü 24 yaşındaki Özgür Uygun’a, üç ay önce cezaevine gönüllü olarak izinli giren ağabeyi 26 yaşındaki Soner Uygun bakıyor. Yani gönüllü mahkum! Bu derecede hasta olanların tedavisi için acilen cezaevinden çıkarılması gerekiyor.

Ceza ölüme yol açmamalı, asıl olan yaşatmak olmalıdır. Mahkumlar ve tutukluların sağlığı devletin sorumluluğu altındadır. Baskıcı rejimler muhaliflere tahammülsüzdür, eleştirilmek hoşlarına gitmez. Medyanın gerçekleri örtmesini ve iktidarın istediği çizgide yayın yapmasını isterler. Görsel ve yazılı medyanın ipini sürekli ellerinde tutarlar ve kontrolleri dışına çıkmasına engel olurlar. Bunu yapmak için bazen yargıyı bazen de ekonomik gücü koz olarak kullanırlar. Bunun en yakın ve yakıcı örneği Uludere katliamıdır. Uludere’de köylüler uçaklardan atılan bombalarla katledilirken katliam Türk medyasına on saat sonra yansıdı.

Muhalifler cezaevinde

İktidar hoşuna gitmeyen yazılar yazan gazetecileri cezaevine atarak terbiye etmeye çalışıyor. Türkiye siyasi tutuklu-hükümlü sayısında diktatörlükle yönetilen ülkelerle yarışır durumda. Örneğin KCK adı altında Kürt muhalif hareketine göz açtırılmıyor. Çok sayıda gözaltına alınan var. KCK’dan tutuklu sayısı 4 binin üzerinde. BDP’nin siyasi kadroları cezaevlerinde ömür tüketiyor.

İktidarın baskısı öğrencileri de mağdur ediyor. Cezaevinde parasız eğitim istediği ve bunu pankarta yazarak dile getirdiği için terör örgütü üyeliğinden yargılanan gençler var.

Kısacası dört bir yandan kuşatılmış durumdayız. Rejim muhalif istemiyor. Evinizde oturun, tevekkül edin diyor. Öyle yağma yok. Adı “Adalet” olan bu anti-demokratik iktidarın karşısında hak ve özgürlükler için durmak demokratik bir gerekliliktir. Adalet ve kalkınma palavraları ne yoksulluğu, ne işsizliği ne de siyasi baskıları örtmeye yetmiyor…

Yorumlar kapalıdır.