Devrim İran’a Geri Döndü!

İran’da 12 Haziran günü yapılan seçimler, bir halk ayaklanmasını da beraberinde getirdi. Resmîsonuçlara göre, Ahmedinejad yüzde 64’lük oy oranıyla, ikinci tura gerek kalmadan cumhurbaşkanlığını ilan ederken, Reformistlerin adayı Musavi yüzde 33’te kaldı.

Sandıklar henüz kapanmadan cumhurbaşkanlığını ilan eden Musavi içinse bu, beklenmedik bir durumdu. Musavi diğer Reformist aday Kerrubi’yle birlikte, seçimlerde hile yapıldığını, dolayısıyla seçim sonuçlarını tanımadıklarını ve seçimlerin yenilenmesini talep ettiler.

İranlı kitlelerse seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından sokaklara indi. 1979 Devrimi’nden bu yana en kitlesel gösterilerin yaşandığı süreçte, 15 Haziran günü, 1 milyondan fazla insan meydanlardaydı. Baskı ve terörle gösterileri engelleyemeyen Molla rejimi yalpalamaya başladı. Seçimlerin ardından Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığını onaylayan dini lider Hamaney, oyların tekrar sayılabileceğini açıklamak zorunda kaldı.

Kitleler düzen içi bir taleple de yola çıksa, kolluk kuvvetlerinin, rejimin paramiliter güçleri olan Besicilerin baskı ve terörüne maruz kaldıkça ve dini lider Hamaney kendilerine cephe aldıkça, yüzleşilen olgunun rejimin kendisi olduğu giderek daha fazla teşhir oldu. Eylemlilikler, Musavi önderliğiniyse daha en başından aşıyordu. Molla rejiminin mimarlarından Musavi, kitlelerin üzerine ateş açıldığı ve onlarca insanın öldüğü, seçim hilesiyle bir “anayasal suç” işlendiği ortamda, kitlelere “yasal” ve “barışçıl” gösteriler gerçekleştirme çağrısı yapıyordu. Gösterileri engelleyemediği zamanlarda da itidal çağrısı yapmak, seferberliği sönümlendirmek adına onlara katıldı. Örneğin, 15 Haziran’daki milyonluk eylemin, “yasal” izin alınamadığı gerekçesiyle iptal edilmesini istemişti.

Velhasıl, rejimin acımasız bir şiddetine maruz kalan ve seferberliği ilerletecek bir önderlikten yoksun kitleler geri çekilme aşamasında. Ancak, bu sürecin ardından Mollaların eskisi gibi yönetmesi artık mümkün değil. Rejim bu olaylarla birlikte, meşruiyetini iyice yitirmiş durumda. İran’ın ilerleme ve geri çekilmelerden geçecek, belki de yıllara yayılacak bir devrimci durum yaşadığı artık yadsınamaz bir gerçek.

Seçimlere giderken İran

Molla rejiminde seçim süreci, esasında bir orta oyunundan ibaret.!İlk olarak, Anayasayı Koruyucular Konseyi kimin aday olup olamayacağına karar veriyor. Örneğin bu seçimlerde, 450 adaydan yalnızca 4’üne seçilme hakkı tanındı. Musavi ve Kerrubi gibi Reformistler de dahil bu 4 adayın tamamı, Molla rejiminin temellerine sahip çıkan, rejimin “has adamları” (Musavi Humeyni döneminin başbakanı, Kerrubi ise eski Meclis başkanı).

Bu şartlar atındaki seçim sürecine İran halkı tepkisini genellikle seçimleri boykot ederek gösterir. Örneğin bir önceki seçimlerde genel katılım yüzde 50’den fazla değilken, Tahran’da seçimlere katılım oranı yüzde 12 düzeyindeydi. Bu durum ise, Molla rejiminin meşruiyetine ağır darbe indiren bir olgudur. Özellikle, rejimin zorlu bir süreçten geçtiği şu dönemde, bu sorun giderek yakıcı bir hal almıştır.

Dolayısıyla rejimin içeride hegemonyasını güçlendirmek, dışarıda ise pazarlık gücünü artırmak adına, bu seçimlerde katılımı artırmak için büyük bir seferberlik yaratmaya girişildi. Kitle iletişim araçlarıyla, ülke bir “seçim atmosferi”ne sokuldu. Önceki seçimlerden farklı olarak, sıkı bir denetim altında gerçekleşen seçim süreci bu sefer daha gevşek tutuldu, adaylar arasında televizyonda ateşli tartışmalar yapıldı, devlet kontrolü altındaki medya tarafından durmaksızın, bu seçimlerin ülkenin kaderi açısından tarihi bir önem taşıdığı propagandası yapıldı.

Ve bu çabalar meyvesini de verdi. Seçimlere katılım oranı neredeyse bir rekor kırarak yüzde 85 düzeyinde gerçekleşti. Ancak, toplumu politize ederek, rejim aynı zamanda büyük bir kumar oynuyordu. Öncelikle, bu süreçte burjuvazi arasındaki yarılma iyice belirginleşmeye başladı.

Musavi’de temsil olunan burjuva hizbi, Batı’nın ekonomik ambargosunu kırmak ve bu ülkelerle ticari ilişkileri geliştirmek adına, dış politikada “diyalog”un ön plana çıkartılmasını, içeride özelleştirmelerin yaygınlaştırılması gibi politikaları savunuyor. Ülkenin en zengin adamlarından Rafsancani de, Musavi’nin arkasında. Ahmedinejad’ın temsil ettiği kesimler ise, geleneksel politikaların bir süre daha sürdürülmesinden yana. Bizzat Hamaney’in de içinde yer aldığı bu kesimler devlet aygıtının, dolayısıyla seçimlerin de kontrolünü elinde bulunduruyor.

Ahmedinejad’ın uyguladığı ekonomi politikaları, rejimin sosyal tabanında da büyük sıkıntıların baş göstermesine neden oldu. Rejimin temel direklerinden olan “çarşı” (ticaret burjuvazisi), ekonomik yalıtılmışlık, vergi artırımları ve yüksek enflasyondan muzdarip ve seçimlerden önce Ahmedinejad’a olan desteğini çekmeye başladı. Öte yandan, rejimin bir diğer önemli direği olan kırsal kesimler, yüksek işsizlik, devlet sübvansiyonlarının kesilmesi ve özelleştirmelerden sıkıntılıydı. Bu şartlar altında Musavi, ekonomik sıkıntılardan ve rejimin baskılarından bunalan kesimler için bir umut oldu. İşte seçimlerde yapılan beceriksiz düzenbazlığın altında yatan sebepler, kısaca böyleydi.

Seçimlerde ne ölçüde ve boyutlarda hile yapıldığını tam olarak kestirebilmek mümkün değilse de, seçimlerdeki usulsüzlükleri ve kuşkuları kısaca şöyle özetleyebiliriz: Pek çok seçim bölgesinde, muhaliflerin müşahitlerinin sandık başında durmasına izin verilmedi. Durabildikleri yerlerin çoğunda ise, oy sayımı yapılırken dışarı çıkarıldılar. Oy oranları bölge bölge verilmek yerine topluca açıklandı. Muhaliflerin en güçlü olduğu yerlerde bile, Ahmedinejad açık ara önde kazandı, vs.

İran’da rejim yıkılabilir mi?

Molla rejimi tarihinin en zorlu dönemini yaşıyor ve İran bir devrimci durumun emarelerini taşıyor. Egemen güçler arasındaki çatışma iyice derinleşmiş durumda ve toplumu artık eskisi gibi yönetemiyorlar, yönetemeyecekler. Kitleler giderek politikleşiyor ve rejime olan muhalefet giderek derinleşiyor. Öte yandan militan bir işçi hareketi de mevcut fakat; bu istenilen düzeyin henüz epey gerisinde. İran işçi sınıfı, sahneye damgasını vurduğunda, molla rejimi için de ölüm çanları çalacak. Unutulmamalı ki, ’79’da, dönemin en zorba yönetimi olan Şah rejimini deviren işçi sınıfının militan mücadelesiydi. Ve nihayet en yakıcı problem ise, mevcut muhalefete önderlik edecek bir devrimci partinin yokluğu. İran’da devrimci Marksist partinin inşası, dünya devriminin en acil görevleri arasında…

İran ciddi toplumsal dönüşümlere gebe! ’79’da yarım kalan mesele, yolundan saptırılan devrim, umuyoruz ki bu sefer zafer kazanacak.

Yazan: Atakan Çiftçi (30 Haziran 2009)

Yorumlar kapalıdır.